19. Bölüm

262 38 16
                                    

Rüzgar usul usul eserken Kızılay Meydanı yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. 

Kane ile Poyraz kolayca İstilacıların arasına karışmak için Karargah'ın binasına giriş yaptılar. Kızıl Anka onların retina taramalarını kolayca İstilacılar'ın sistemine sızdırmıştı. Askerlerin arasına karıştılar. Karargahın soyunma odasına giderken de askerlerin konuşmalarına kulak kabarttılar.

"MZ8 ne kadar güçlü bir silah biliyor musunuz?"

"Elbette. O silahın eşi benzeri yok."

"Keşke benim elimde de bir tane olsa."

"Yakında seri üretime başlanacakmış, merak etmeyin."

Duydukları karşısında şok olan Poyraz Kane'e baktı. Kane ifadesiz bir yüzle soyunma odalarını işaret etti. 

"Odaklanman lazım Poyraz, boş ver bu budalaları."

Kane haklıydı. Poyraz yine de söylenmeden edemedi.

"Manyak bunlar. Kendilerini atomlarına ayıracak bir silaha bu kadar hayranlar."

Kane cevap vermedi. Gereksiz bir tartışma başlatmak istemiyordu. Soyunma odalarını bulup dolapları açtılar. Mavi renkteki kıyafetleri bulup giydiler ve mikrofonları denediler.
Kane Poyraz'ı üstsüz görünce takılmadan edemedi.

"Vay, amma da üçgenmişsin ya sen?"

Poyraz çok kaslı sayılmazdı ama şekilli bir vücuda sahipti. Mehmet ondan daha kaslı ve güçlüydü. 

"Hadi be ordan." dedi ters ters. Kane'in bu şekilde ona takılmasından hoşlanmamıştı. Kıyafetlerini giydiklerinde Poyraz'ın buza dönüşen gözlerinden ürken Kane, hemen özür diledi. Buz çelik mavisine dönüşürken Poyraz sadece gülümsedi. Kulaklığı takıp kontrol etti.

"Mehmet, duyuyor musun?"

"Gayet net." diye cevap verdi Mehmet.

"Sanırım buradan ayrılma vaktimiz geldi." 

Binadan çıkıp İstilacılar'ın toplandıkları alana yöneldiler. Silahları bellerindeydi ve onlar, gelen uzun yapılı askeri uçaklara garip garip baktılar.

"Sanırım Kızılay Meydanına uçakla gidecekler" dedi Kane. Poyraz çevresine bakınmaya devam etti. Pek anormal bir şey göremedi. Sıradan görünümlü güçlü insanlar düşüncesi içini ürpertiyordu. Etrafları onlarla çevriliydi. "MZ8 acaba gerçekten bunları öldürmez mi?" diye düşünerek ürperdi. Belki de gerçekten ölmezlerdi. Uçaklar havalandı ama onlar binmemişlerdi. Sonradan zırhlı iki büyük araç geldi ve onlara bindirilen İstilacılar Kızılay Meydanına gidiyorlardı. Operasyon başlamıştı. Poyraz ve Kane uçağa binmekten son anda kaçındılar. Fabrika İstilacı Karagahının çok daha uzağındaydı. Atatürk Orman Çiftliği'ne kendilerine tahsis edilen araçla gittiler.

Çiftlik boştu. Anlaşılan İstilacılar'ın hepsi Kızılay'a gitmişti. Her ihtimale karşı etrafı dikkatlice kolaçan ettiler. Daha sonra da santralin yanındaki fabrikaya girdiler. 

Nergis ve Yeşim çıkarılan kimlikleri göstererek Direniş içine kolayca girdiler. Kızıl Anka Direniş Karargahı yeraltındaydı. Belki de orasının neresi olduğunu hatırlıyorsunuzdur. Fatih adında bir komutan, onlara neler yapılacağı hakkında bilgi verdi. Bu adam, direnişin harekete geçecek birliğinin başındaydı. 

Mehmet ve Merve de komuta merkezindeydi. Mehmet artık son kontrolleri halletmekteydi.
"Poyraz, binaya yakın durmaya gayret et. Orada İstilacılar var, sadece size görünmüyorlar. Garip bir şeyler dönüyor, dikkatli olun."

"Anlaşıldı." dedi Poyraz. Tedirgin olmuştu, ama kendini çabuk toparladı. Kane de onunla beraber yola devam etti. Mehmet bu sefer de Tuna'yı kontrol etti.

"Ne var ne yok, Tuna?"

"Yerimi aldım ve fabrikaya giren çıkan yok?" dedi Tuna. Kızılötesi dürbünü ona gündüz vakti bile yardımcı oluyordu. "Eğer, tırlar gelecekse bu saatte gelmeyecek anlaşılan. Yani silah hala burada olmalı." dedi Tuna. Bir yandan da patates cipsi atıştırıyordu. Mehmet çıtırtı sesinden rahatsız oldu.

"Atıştırmayı bırak, önemli bir görevin ortasındayız."

Merve Mehmet'e ters bir bakış attı. Mehmet "Ne? Ne yaptım ki?" dedi. Merve aldırmadan mikrofona konuştu.

"Yerinden ayrılma. Adil abi, biz hazırız."

Timin arka bölümünden seslendi Adil. 

"Ne duruyorsunuz? Başlatın operasyonu."

"Tamam. Kızıl Anka Operasyonu başlamıştır." dedi Merve. Ardından "Bol şans." diye de mırıldandı. Tuna binaya hayretle bakıyordu. Aklındaki soruyu sordu.

"Yahu bu bina inşaat halinde değil miydi? Ne zaman bitmiş?"

"İstilacılar bunun için özel bir teknoloji kullanmış." dedi Mehmet. Tuna için bu kadarı yeterliydi. 

Saat 11.30 da Mehmet meydanın epey kalabalıklaştığını fark etti. Kızlar da o sırada Direnişin kalabalığına karıştı.

"Sizi görebiliyorum. Her şey yolunda mı?" dedi Mehmet. Yeşim onayladı.

"Burada durum şimdilik sabit. Birazdan Direnişin sözcüsü mitingi başlatacak."

"Pekala,dikkatli olun." dedi Mehmet. Ortam ısınmaya başlamıştı. Konuşma başladı. 

Yoldaşlarım; hükümet bile insanlığın en büyük düşmanı olmuş, savaş arifesinde dünyayı tehdit etmeye başlamış durumda. Tabi ki ölen kardeşlerimizin intikamı alınmalı, ancak o silahla değil. O silah bizi yok edecek. Bu İstilacılar bizim sonucu olacak. Çocuklarımızın yaşamasını istiyoruz.

Bu tarz cümlelerle devam eden konuşma direnişçileri gaza getirmişti ve bağırışmalar meydanı inletti. İstilacılar ise duruma müdahale etmekte gecikmedi. Taşlar, sopalar, gelişmiş bir dönemde bile insanlar birbirlerine ilerlememiş bir vahşetle saldırıyorlardı. 

Büyük bir tehlike ateşi Kızılay'ı yakıyordu. Mustafa bey ve diğerleri durumun vehametinin farkındaydı. Ancak kurdukları planı tehlikeye atamazlardı. 

Planı uygulamaya devam etmeliydiler.
 

Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin