Sultan Mehmed ayaklarının altına aldığı Konstantinapol haritasının üzerinde savaş stratejileri geliştirirken, Nergis onun yanına girip çıkan cariyeleri gözlüyordu. Grubun da tahmin ettiği gibi Şahsenem de o cariyelerin arasındaydı. Nergis gözlerini kıstı. Kızı takibe aldı.
'Ama nasıl emin olacağız?' Nergis kıza daha da yakınlaşmak istedi.
Nakış dersi saati gelmişti Harem'de. Kalfalardan biri, neyi ne zaman yapacaklarını, iğneyi gergefe hangi aralıklarla batıracaklarını sabırla öğretiyordu. Merve işine dalmıştı ve oldukça keyifliydi.
Derken Nergis Şahsenem'i gördü ve yanındaki Yeşim'e fısıldadı.
"Ben şu kızın yanına bir gideyim."
Yeşim belli belirsiz kafayı salladı. Göz ucuyla Nergis'i süzüyordu.
Nergis kıza sokuldu. Yaptığı gergefin harika desenleri görünce iltifat etmeden duramadı.
"Çok güzel işlemişsin. Benimki seninki kadar güzel olmadı."
Kız gülümsedi.
"İstersen sen daha iyisini yapabilirsin."
"Şu gülü nasıl işlediğini göstersene bana." dedi Nergis. Kız gergefi eline aldı ve nakış nakış göstermeye başladı.
"Adın ne?" dedi Nergis adını bilmesine rağmen.
"Şahsenem" dedi kız yaptığı işten başını kaldırmadan. Adını söylerken sesinin tuhaf bir tınısı vardı, Nergis bunu anlamlandıramadı.
"Benimki de Nergis" dedi. "Yanımda oturanlar da kardeşlerim, Yeşim ve Merve."
"Memnun oldum." dedi kız. Nergis kızın daha fazla konuşmaya meraklı olmadığını fark etti. Son bir soru sordu.
"Nereden geldin saraya?"
Kızın gözlerinden bir bulut geçti. Özlem mi? Nefret mi? Nergis bunu ayıramamıştı.
"Arabistan."
"Seninle sohbet etmek güzeldi." dedi birden Nergis. Yeşim öldürücü bakışlarından birini atıyordu. "Eğer pot kırarsan..."
Arkadaşlarının yanına döndüğünde olan biten her şeyi anlattı.
"Kız diken üstündeydi." diye de ekledi. "Benimle çok fazla bir yakınlık kuramadı. Ya bir şeyden korkuyor ya da bir sırrı var."
"Emin olamayız." dedi Merve. O sırada harem ağalarından biri ona bir pusula uzattı.
"Kardeşleriniz gönderdi. İçindeki yazı nece bilmiyorum ama Poyraz önemli olduğunu söyledi."
Demek Poyraz bu harem ağası ile yakınlık kurmuştu. Adama bu kadar güvendikleri göz önünde bulundurulursa Kızıl Anka Timi'nden olabilirdi. Yeşim fazla düşünmeden pusulayı açtı.
"Önemli bir gelişme var. Sanırım adamımızı bulduk."
☆☆☆☆
Poyraz hala pusulayı gönderme fikrinin doğru olup olmadığını tartıyordu kafasında. Yeniçeri ocağı sakin askerler yanında, zorba ruhlu insanlarla doluydu. Bunların içinde en çok dikkat çeken adam ise Abdullah adında bir Yeniçeri ağasıydı. Acemi oğlanlar ondan korkuyla bahsediyordu. Poyraz ve Kane de adamı yakın takibe aldı.
Kırk yaşlarında olan, iri göbekli ve pala bıyıklı bu abimiz, dilini hiç esirgemeyen adamlardan biriydi. Sultan Murad'ı tahttan indirdiği günden sonra padişahtan nefret etmişti. Hala vezirler arasından bile bu şekilde düşünenlerin olması onun itibarını arttırmıştı. Sultan Mehmed Konstantin ile kapışırken, onun tek ve bağnaz kafasıyla takıldığı konu bu idi.
Evet, Poyraz ve Kane'in radarına girmesi için ortada yeterli nedenler vardı. Ama bu işi, Mehmet'in beyni olmadan çözmeleri imkânsızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Science FictionZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...