Sessizce yürüyen sıradan görünüşlü adamın geceyi ürkütmekten çekinir gibi bir hali vardı. Ancak pırıl pırıl bir sonbahar yaşayan New York bu tavırdan zerrece etkilenmemişti.
23 Eylül 1994
Cumartesi Saat 18.00Barış Balonu'nun biletleri hem ucuzluğundan, hem de sanatseverlerin yoğun ilgisi sebebiyle hemen tükendi. Kane şimdiden biriken kalabalığın arasında dolaşıyor, organizasyonu sabote etmek istemeleri durumunda alınabilecek en iyi önlemlerden birini alıyordu. Dikkat çekmemesi ve düşünceleri okuyabilmesi ona yardım eden en önemli özellikleriydi. Dün geceyi hatırladı. Neden bir anlığına uzaklaşmak istemişti onlardan? Kafasını salladı. İnsanların onu sinsi, hain ve büyücü olarak etiketlediği zamanlarda karşısına çıkan Kızıl Anka timi onun hayatını kurtarmış ve ona çok şey öğretmişti. Hayatı bir Ortaçağ saçmalığı değildi artık. Düşünmeyi bırakıp görevine odaklandı.
Saat 09.00
Kahvaltı neşesi bulaşıcı tatlı bir hastalığa benziyordu o sabah. Reçellerin peynirlerin havada uçuştuğu ve Derek Gonzalez'in menemeni tadıp beğenmediği hoş bir andı. Derek Türk aşçının yaptığı menemeni acılı Meksika soslarından biriyle karıştırıp tanınmaz hale getirirken Claude söz aldı.
"Heyecanlı mısınız?"
"Bunu sorman bile hata." dedi Kane. İstifini bozmamıştı ama önündeki garip yiyeceğin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.
"Katılıyorum." dedi Yeşim. "Bu göreve başlarken de bitirirken de aynı yoğun heyecanı hissedeceğimizi biliyorduk. Hayatımın en değerli gecesine hazırlanır gibiyim."
"Emin ol hayatının en değerli gecesi yalnızca bu gece olmayacak." dedi Claude. Poyraz'a göz kırptı. Poyraz Claude'un ne demek istediğini anladı ve içtiği çay boğazına kaçtı. Yeşim onun sırtına vururken Claude ile göz göze geldi ve manalı bakışların anlamını çözüp iliklerine kadar kızardı. Onları bu zor durumdan kurtarmak olayı anlamayan tek kişi Nergis'e düştü.
"Biletlerin hepsinin satıldığını biliyor musunuz? Televizyon kanallarıyla da anlaşma yapıldı galiba."
"Sanırım bizde sadece TRT var." dedi Mehmet. Gülümsedi. "Babamı çanak antenle oynayıp 'TRT çekiyor mu hanım?' diye sorması geldi aklıma. Çocukluk güzel şey. Hiç dönülmeyecek hazineler barındırıyor içinde."
Bu tatlı anı hepsinin yüzünde gülümsemeye neden oldu. Sadece Mehmet'in söyleyebileceği bilgece lafları bir deftere tutmak gerektiğini söylerdi Merve. Ona bunu hatırlatınca Mehmet kızardı. İltifat almaktan pek hoşlanmazdı ve az önce galiba bir iltifat almıştı.
"Gibson'dan ayrılmak herhalde Yeşim'e zor gelmiştir." dedi Poyraz. Yeşim'e biraz takılmak istiyordu. Yeşim bu tuzağa düştü.
"Güzel bir gitardı. Ben demiştim içimden keşke benim olsa diye."
"Arkasından ağıt yakacaktın neredeyse. Allahım, o nasıl bir aşk öyle? Ferdi baba bile söndüremez bu yangını."
Kahkaha tufanı hızla yayılırken Yeşim haşlanmış yumurtasını Poyraz'ın kafasına atıp on ikiden vurdu. Poyraz yumurtanın hangi ara nereden geldiğini bile anlamamıştı. Oradaki herkes kahkahaya boğulurken Yeşim "Zevzek" diye homurdandı.
"Yumurta boşa gitmeseydi bari." dedi Claude, ilk kendine gelen o olmuştu. Yeşim sırıttı.
"Hiç boşa olur mu Claude, bence Poyraz'a çok yakıştı. Hem haşlanmış yumurta sevmem ben."
"Sevmezmiş, peh." dedi Poyraz. Morali bozulmuştu. Mehmet kulağına eğildi.
"Sakin ol dostum. Dengesizliğine ver. Az sonra özür diler zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Science FictionZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...