2180/Ankara
Güneş cömertçe ısısını yayıyor ve mavi gökyüzü parlıyordu. Her yer huzur verici bir yeşillikle kaplıydı.
"Evimiz ve ülkemiz yıllar sonra bile aynı kalmış. Hatta daha bir yeşil sanki burası. Ama bu nasıl olmuş ki?" diye mırıldandı Mehmet.
"Çünkü burası Atatürk Orman Çiftliği. Yeryüzünde yeşil kalmış tek yer olabilir. Şimdilik tahmin yürütmek zor." dedi Yeşim. Etrafın ıssız olması da onu ürkütüyordu. Güneş bu kadar parlakken insanlar neden burada değildi?
"Hadi etrafa biraz bakınalım." dedi Poyraz. Mehmet önünde uzanan tepeye bakıyordu.
"Bence bakmaya gerek yok. Şu tepede olan şey, buralarda neden insan bulunmadığını açıklar nitelikte."
Mehmet'in gösterdiği tepede gri, hantal, çirkin sözcükleriyle tanımlanabilecek bir bina vardı. Tepenin üzerinde bitki kalıntısı bile yoktu. Binanın üzerinde parlak sarı bir radyasyon işareti vardı. Burası bir sit alanıydı. Nasıl bir nükleer santral kurulmuştu?
"Çevrenize dikkat kesilin." dedi Mehmet.
Çiftlikte canlı hayvanlar var mıydı bilmiyorlardı, etraftan hiçbir ses gelmiyordu.
"Bir cırcır böceği bile ötmüyor." dedi Poyraz. Ama ağaçlar bu yoğun radyasyona karşı nasıl korunuyor?"
"Burada biraz daha kalırsak bizi ölü olarak bulacaklar." dedi Merve. Mehmet ağaçları incelemeye çalışıyordu.
"Ağaçlar bir şekilde radyasyonu absorbe ediyor. Bu yüzden vücudumuzda yaralar çıkmadı. İçten içe ölüyor olabilirler. Ama Merve haklı, buradan çıkmalıyız." dedi Mehmet.
Kızılay'a indiklerinde daha çok şaşırdılar. Onların zamanında tıklım tıklım dolu olurdu meydan.
Şimdi bomboştu. Kepenkler kapalı, kapılar kilitliydi. Üstelik terk edilmiş gibi de duruyordu. Artık buralarda kimse yaşamıyordu anlaşılan. "Western filmlerindeki gibi bu ıssız yerden bir kovboy çıkar mı acaba?" diye düşündü Yeşim. Bu ıssızlık fazlasıyla ürkütücü gelmişti onlara.
Derken caddenin ortasında onlara doğru ilerleyen bir çocuk belirdi. 12 yaşlarında, kıyafeti düzgün bir çocuktu. Başında mavi bir kasket vardı ve saçları omuzlarına değiyordu. Kahverengi gözleri ve açık bir ten rengi vardı. Sarı tişörtü ona bol geliyordu ve koyu lacivert şortunun bir kısmını gizleyecek kadar uzundu. Poyraz çocuğa seslendi.
"Merhaba."
Çocuk onları gördü. Hızlı adımlarla onlara doğru ilerledi.
"Burada ne yapıyorsunuz? Yabancı mısınız?" dedi. Poyraz çocuğun gözlerinde parlayan korkuyu gördü.
"Korkma sana zarar vermeyiz."
"Biliyorum, siz vermezsiniz. Ancak İstilacılar verebilir." dedi çocuk. Gergin bir şekilde etrafına bakınmaya devam etti.
"Adın ne senin?" dedi Yeşim.
"Tuna" dedi çocuk. Yeşim de kendilerini tanıttıktan sonra sordu.
"İstilacılar tam olarak kim? Uzaydan mı geldiler?"
"Hayır. Gerçekten bilmediğinize göre epey yabancısınız anlaşılan. İstilacılar bir deney sonrası güçlendirilmiş insanlar. Başlarında belli birisi yok. Bu insanlar sizden benden çok daha dayanıklı. Radyasyona ve aşırı ısıya, soğuğa karşı güçlendirilmişler. Arke adı verilen canlıların özellikleri baz alınarak oluşturulmuş insanlar bunlar. Klonlama teknolojisi ile laboratuvarda üretiliyorlar. Ölmedikleri söyleniyor ama birilerinin bir tanesini öldürdüğüne dair efsane de dolaşıyor şehirde. Ne kadar doğru bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Bilim KurguZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...