70. Bölüm

75 13 20
                                    

Animaeris  Ay Gölgesi bana epey ilham verdi. Bu bölüm de sana ithaf olsun :) Sevgiler

  Ellerinde meşalelerle toplanmış bir grup insan, Kontes'in gizli sığınağına doğru harekete geçmişlerdi. Kızıl saçlı kız onları dikkatle izliyordu. Kimdi bu insanlar? Nereden geliyorlardı?

  Soluk gecenin parlak ayı, ışıltısını sevmiyordu. Cristina gecenin içinde rahat hareket ettiği sürece ışıktan şikayetçi değildi. Gizli sığınağa baktı. Taş duvarlardan örülmüş üst tarafı açık şekilsiz bir binaydı. Yanında duran ürkütücü incir ağacı, yapraksız ve şekilsizdi, göğe uzanan ölümün korkunç eli. Dallarına ip gibi bir şeyler atılmıştı, inceciktiler. Biraz daha yaklaşınca bunların insan damarları ve sinirleri olduğunu fark etti. Midesi ters döndü.

  Usulca şeytan tapınağına yaklaştı. Sinirlerine hakim olması gerekiyordu, o deneyimli bir Kızıl Anka ajanıydı. Korkunun yersiz olduğunu ondan iyi kim bilebilirdi ki?

Kalenin içinde kendine duyduğu güvenle, olağan bir soğukkanlılıkla ilerliyordu. Önce cadının nerede olduğunu öğrenmeliydi.   

  Korkunç hizmetkarlar en az Kontes kadar deliydiler. Gece yarısına dair hikayeler anlatıldığını duydu. Kırmızı en güzel gece yarısı açarmış bir tabloda onlara göre. Sanki kutsal bir çiçekten bahseder gibi kan sarhoşluğundan bahsediyorlardı. Kollarında daha önceden açılıp kapanmış derin çizikler gördü Christina. Biraz daha dinleyince Kontes'in henüz gelmediğini anladı.

Yardımcıları dinlemekten vazgeçip   aşağıya inen merdivenleri aramaya başladı. Kalenin en ses geçirmeyen bölgesi aşağısı olmalıydı, Kontes esirlerini oraya hapsediyordur diye düşündü. Daha vahşi insanlar gördüğünü düşünmesi pek bir yarar sağlamıyordu, karşısında patolojik bir psikopat vardı. Nefesini bıraktı ve görevine odaklandı.

Sesi duyduğunda önce inanamadı. İyice kulak kabarttı, evet zayıf bir inleme sesiydi bu. Ya da uzak. Bir çığlık koptu ve anında sesi tanıdı, kasabadan bir kızın sesiydi. Tutkulu ve acı dolu bir inleme daha karıştı havaya, Kontes'ti bu ve sadistçe, erotik bir zevk alıyordu yaptığı işten.

  Midesi bu gece epey isyankardı anlaşılan. Christina gözlerini kapadı. Aradığı insanları nerede bulacağını bilmiyordu. Etrafına bakınırken onu gördü. Kuzgunu. Hayvan kafasını çevirdi ve dar bir geçidi işaret etti. Aradığı merdivenler oradaydı ve dikkatli bakmazsa görmeyip paldır küldür yuvarlanması işten bile değildi.

  Tehlikeli bir merdivendi,  tahtadan, gıcır gıcır. Ses çıkarmadan inmesi için kanatları olması gerekiyordu. Nitekim onun yerine Kuzgun indi. Christina da bir oyuğa saklandı. Karanlık onun yardımcısıydı. Şimdilik.

  Kuzgun geri geldiğinde bir gözü kör olmuş, kanatları yanmıştı. Ateşe atılmış bir kağıt parçası tutuyordu pençelerinde. Christina kağıdı okuyunca bir kara büyünün yazıldığını anladı. Ne olduğunu anlamadığı garip bir dildi ama kara büyünün yazıldığı eşsiz yazı stilini iyi tanırdı. Kane'e göstermek için yanına almaya karar verdi.

  Saklandı ve Kontes'i beklemeye karar verdi. Nasılsa kızların burada olduğunu anlayan Kızıl Anka ajanları da buraya gelecek ve Kontes'in kesik kafasının göz dolduracağı muhteşem bir parti başlayacaktı. En azından Christina Rumanchek öyle umuyordu.   

                       ☆☆☆☆

  Şimşeklerin çakışını duyan Kontes doğanın bu eşsiz melodisini zevkle dinliyordu. Muhteşem bir ses, müziklerin en güzeli. Yağmur sesini ise hiç sevmezdi ama bu gece onun hoşuna gidiyordu ikisinin oluşturduğu eşsiz ahenk. Dinledi ve iç çekti, geriye kalan hayatının  en güzel gecesiydi.

  "Her şey hazır efendim."

  Kontes mutlulukla başını salladı. Bir kıvılcımın buruk sesi, sessizliğe ışık tuttu.

                       ☆☆☆☆

  Poyraz yağmurun başlamasıyla ürperdi. Çok korkuyor muydu acaba? Umudunu kaybetmiş miydi? Hızlanması gerektiğini düşünüyordu, hızlanmalıydılar. Margaret onları yanlış yönlendiriyor olabilir miydi? Öyle bir şey olamazdı, paranoyalarını pataklayası geldi. Kane ile göz göze geldiler. Kane acımasız bir kırbaç darbesi vurdu ata. At haykırarak arabayı uçurmaya başladı.

                     ☆☆☆☆

  Sonunda gözlerini açtı kız. Neler olmuştu? Neredeydi? Poyraz hangi cehennemdeydi? Yıldırım sesiyle beraber yerinden sıçradı ve en son neler olduğu gözünde yavaş yavaş canlandı. Uyuyordu ve bir an nefes alamamıştı.  Sonrası daha derin bir uyku... Canı yanınca gayriihtiyari yarasına bakmak istedi. Kanıyor muydu? Elini uzattı, ama hissedemedi. Uzandığı yere baktı. Az miktarda kan gördü yerde. Arkadaşları neredeydi? Evet, çok uzakta değil, yanıbaşındaydılar ve hepsi güzellik uykusundaymış gibi huzurla yatıyorlardı. Yeşim Merve'ye dokundu. Kız buz gibiydi ama normaldi bu, zindan da biraz soğuktu. Hafifçe sarstı kızı. Merve uyandı.

  "Sessiz ol ve panik yapma. Kaçırıldık."

  Merve elbette panik yaptı, ancak yutkunarak kendini dizginledi. Kısacık bir an mutlu oldu Yeşim, arkadaşı gerçekten iyileşmişti. Nergis'in yanına sürünerek ilerlerken Merve de onu izliyordu yüreği ağzında. Nergis uyandığında Yeşim'in yarasına baktı.

  "Çok kanamıyor. Acıyor mu?"

   "Pek sayılmaz." dedi Yeşim. "Sakin miyiz?"

  İki kız da usulca başını salladı. Yeşim ikisine de sarılmak istedi. Ama onun yerine zindanı inceledi.

   "Kızlar, beni ayağa kaldırabilir misiniz?"

   İki kız arkadaşlarının koluna girip ayağa kaldırdılar. Kilidi inceledi Yeşim. Pek eski değildi, tel tokayla açılmazdı ve gücü yerinde olsa bile kilidi kıramazdı.

   "Offf." dedi. Sinirlenmişti. Kızlar onu duvarın köşesine götürüp yavaşça oturttular. O sırada onu gördü. Kör Kuzgunu. Gülümsedi.

   "Sabredin kızlar. Gelecekler."

                      ☆☆☆☆

  Karanlık şafağa yaklaşırken Avcı kartalını ufka saldı. Tehlikenin dibine kadar farkındaydı. Kuzgun'un verdiği haberle harekete geçmişti ve akıllıca hareket edilmezse her şey mahvedilebilirdi. Margaret yanına çoktan gelmişti.

   "Güneş vakti çok mu uzak?"

   "İnsanların en büyük hatası bu." dedi Avcı. "Güneşi uzaklarda aramak. Sen neden buradasın?" Margaret de histeri şafağındaydı.

   "Tehlikeyi biliyordum. Uyarmak istedim ama..."

   "Uyardın." dedi Avcı. "Şimdi ne istiyorsun?"

   "Ölmek." dedi Margaret. "Ölmek ve huzura kavuşmak."

  "Ölmek bir çözüm değil." dedi Avcı. "Eline bir şey geçmez. Yaşamın faydasını bulmak zorundasın."

  Gece Avcısı işini yapmaya gitti. Karanlığı yok etmeye. Margaret kendi hortlaklarıyla yeniden baş başa kalmıştı. Nereye gittiğini sadece ayakları biliyordu, kendisi değil.

Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin