"Burada olduğundan emin miyiz? diye sordu Nergis, gözlerini kısmış açılan paneldeki noktaya şüpheyle bakıyordu. Edinburgh'a inen yoldan birkaç metre ilerideydiler. Ormanın içindeki patikanın kalabalık olduğunu söylemişti Lysa, insanlar bu günlerde piknik için o yolu kullanıyordu.
"Burada olmalı, yaklaşmış olmalıyız." Lysa elindeki ince çubuğu bıraktı. Yolun ilerisindeki viraja bakıyordu.
"Biraz araştırma yaptım." dedi Mehmet. "Burada tek tük orman evleri var ve son günlerde geceleri garip seslerden rahatsızlarmış. Birkaç inşaat şirketinin halktan gizli şekilde ormana binalar yaptıkları dedikodusu yayılmış ama birtakım yaşlılar bunların yaratık sesi olduğunu iddia ediyormuş."
"Duymadım hiç, kaleye ses gelmiyor. Ama yaratık olduklarını düşünüyorum." Dedi Lysa. "Ne de olsa düşmanının kim olduğunu bilen bir adam."
Bunun üzerine Yeşim, "Lysa, kim o? Biz tam olarak neyle karşı karşıyayız?" dedi, çünkü kimse şu ana kadar onlara tek kelime bile etmemişti. Lysa bir an ürperdi, ama zamanı gelmişti, bilmeliydiler.
"Sezgin'in Poyraz'a verdiği notu hatırlıyor musunuz? O bir tehlikeden bahsediyordu, bu tehlike içimizdeki insanlardan biriydi. Ragnarok'tan sonra kurulan Kızıl Anka Timi'nin bunca zaman nasıl işlediğine tanık oldunuz, ve bu yapının devletlerden bağımsız bir yapı olduğunu biliyorsunuz. Claude en çok bundan çekiniyordu, hiçbir zaman bir devletin tekeline girmeyen bir yapı kurmak için çabaladı. Dünya vatandaşlığı kavramını duymuşsunuzdur, Kızıl Anka tam da o tip bir yapıdır. Ancak insanlar arasında yayıldıkça takdir toplayan bu yapı, içine menfaat karışmasını önlemek için aldığımız onca önleme rağmen biri tarafından ticari istismara uğradı."
Mehmet elini çenesine dayadı.
"Tam olarak kim? Dedi. Lysa onun adını söyleyecekken durakladı. Bir şimşek çaktı.
"Yağmur geliyor, mağaraya gitsek iyi olur."
Mağara çok uzakta değildi, gittikleri patikadan azıcık sapmaları gerekmişti. Bu mağarada kristalize olmuş sarkıt ve dikitler vardı, büyülü bir ışıkla aydınlanan mağaranın içi pek çok hoş renge bürünmüştü. Kırmızı, mavi, mor renkler küçük bir gölcüğün aksettirmesiyle coşuyordu adeta.
"Burası oldukça romantik bir yermiş." dedi Yeşim, büyülenmişti. Lysa'nın kucağında ıslak odunlar vardı.
"Öyledir, biz ara sıra buraya nefes almaya geliriz. Beyler, şu taşları dizin de elbiselerinizi kurutmak için ateşi yakalım. Hasta olmayın."
"Moralini bozmak istemem Lysa, ama o odunlar ıslak." Dedi Merve. Lysa muhteşem gülümsemesiyle ona baktı.
"Bazıları buna sihir diyor ama ben kimyaya inanmayı tercih ederim. Ve Emmanuel'den pek çok şey öğrendim."
Cebinden tuza benzer kristalize bir madde çıkarıp odunların üzerine serpti. Ve eline geniş bir odun alarak sallamaya başladı. Islak odunlar bir anda kuruyup alev almıştı. Ateşin yansımasıyla mağaranın renkleri yumuşak tonlara büründü. İnsan burada kendini peri masalındaymış gibi hissediyordu. Ve en sonunda Lysa anlatmaya başladı.
Canavarların Efendisi ismiyle anılmak isteyen Damon Wright, Kızıl Anka'da işe başladığında yirmi üç yaşındaydı. Sakin yapılı bir genç olarak biliniyordu, Edinburgh Üniversitesi'nde zooloji alanında yüksek lisans yapıyordu. Lysa onun dosyasını bizzat takip etmiş ve onaylamıştı.
Ancak çok geçmeden birkaç hükümete tim hakkında bilgi sattığı bilişim uzmanlarınca tespit edildi. Bizzat Zach Diamond'un ilgilendiği bir araştırma ekibi, ona tahsis edilen küçük laboratuvarda hayvanlar üzerinde deney adı altında işkence yaptığını tespit etmişti, nitekim Kızıl Anka deneylerinde hayvanlar kullanılmazdı. Kızıl Anka bu hatayı cezasız bırakmadı ve Damon Wright timden ihraç edilip hakkında soruşturma başlatıldı.
"Ama bu onun Kızıl Anka'ya karşı kin beslemesinden başka bir işe yaramadı." Dedi Lysa. "Ve şu an Claude'e neler yapıyor bilmiyoruz." Ellerini yüzüne kapattı ama ağlamadı. Sonra başını kaldırdı Alfaheim'in prensesi, uçmaya devam eden kartala bakıyordu. Yüreği acıyla sarsılsa da güçlü olmak zorundaydı. Güçlü olmalı ve sevdiği adamı evine geri getirmeliydi.
****
Gözlerini açtı. Ne kadar zamandır buradaydı? Ne zamana kadar burada kalacaktı?
"Bana sevgili kuşunun yerini söyle, ben de seni bırakayım."
Kulaklarında Brave'in çığlığı yankılandı. Ama burada olmadığını biliyordu, yoksa adam ona neden onun yerini öğrenmek istesindi ki? Elleri kolları bağlıyken sihirli yayını da çekemezdi, kendini çok bitkin hissediyordu. Gözlerini kısarak karşısındaki adama baktı. Ona nasıl bir madde vermişti acaba?
"Beni arıyorlar." Diyebildi. Adam ona ciddi ciddi baktı.
"Şüphesiz. Bunu bilmeyecek kadar aptal değilim, düşmanımı iyi tanıyorum Gece Avcısı. Merak etme, ben de onları bekliyorum. İzlanda'ya gitmeden önce onlara bir sürprizim var. Şu çocuklar, onları evladınmış gibi seviyorsun değil mi?"
'Furkan uyarmıştı' diye düşündü Claude. Ama buz gibi bakışlarını düşmanından esirgemedi.
"Onlara dokunursan sana muhteşem bir ölüm vadederim, dünyada kimsenin ölmediği kadar iğrenç bir şekilde ölürsün."
Adam yılan gözlerini Claude'un gözlerine dikti. Nefesi leş gibi kokuyordu. Başını çevirmeye çalışsa da kafasındaki kafes izin vermemişti.
"Bana kuşunu ver." diye tısladı adam. Claude her onurlu insanın yapacağı gibi son bir gayretle adamın yüzüne tükürdükten sonra kendinden geçti.
****
Hiçbir şey yoktu.
Ne bir kamp çadırı, ne de insan izi... Adam adeta kaybolmuştu.
"Brave" dedi Lysa. "Gerçekten burada mıydı?"
Brave üzüntüyle baktı ona. Buradaydılar sonra... Gitmişlerdi işte. Lysa o zaman kendini çimenlerin üzerine bıraktı.
"Çok yaklaşmıştık. Kim bilir şimdi ne haldedir."
Yeşim bir yandan, Nergis bir yandan tutup kaldırdılar Lysa'yı. Sımsıkı tutuyorlardı.
"Onu bulacağız, bırakma kendini. Üsse dönelim, belki onlar bir şey bulmuşlardır."
Lysa o zaman, bütün güzelliğiyle ayağa kalktı. Gözlerinde umudun parıltısı vardı.
"Elbette" dedi. "Onlar mutlaka bir şey bulmuşlardır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Ficção CientíficaZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...