46. Bölüm

171 25 38
                                    

Acı, zamanla azalır derler. Ama azalan şey, zamanın ta kendisi. Yapılan haksızlığı unutsanız da, acısı hiç geçmiyor.

Merve gökyüzüne baktığında oldukça şaşırtıcı bir şey keşfetti. Kelebekler. Binlerce kelebek Los Angeles semalarında kanat çırpıyordu. İnanılmaz bir manzaraydı. Koskoca beton yığınlarına hayatın ışığı yansımıştı sanki.

"Bu bir işaret mi?" diye sordu Poyraz. Merve büyülenmişti.

"Kelebek koleksiyonu yapan birini tanıyordum sanki." dedi dalgınca. Sonra bakışları netleşti. "Ama hatırlamıyorum."

Yeşim onun koluna girdi. "İyi olacaksın Merve. Hadi, bara girip Elvis'in gizemini çözelim."

Barın karanlık ortamı eğlenen insanlardan yükselen kokuyu gizleyemezdi elbette. İçki ve ter kokusu mide bulandırıcıydı. Kırmızı duvarlar loş ışıkta insanı boğuyordu. İnsanların üzerlerinde sade kıyafetler vardı, sarhoştular ve eğleniyor gibi görünüyorlardı. Ve sahnede...

Elvis vardı.

Yeşim insan kalabalığını yararak sahneye yaklaştı. Elvis Presley zaman yolculuğu yapmış olabilir miydi? Bu kadar ünlü bir ismi, bu kadar ileri bir zamana getirmek riskli olmaz mıydı?

Omzunda bir el hissetti. Mehmet parmağıyla değişik bir projeksiyon cihazını işaret etti.

"Oldukça gerçekçi, fakat Elvis'e dokunamazsın."

Yeşim resmen aptallaşmıştı. Arkadaşları bir şeyler içerken onlara katıldı.

"Kane nerede?" diye sordu. Nergis Yeşim'e bir limonata söyledikten sonra yanıtladı.

"Birazdan gelir. Mehmet, Elvis'in dirilmesi konusunda ne düşünüyorsun?"

"Oldukça gerçekçi bir yanılsama. Ses canlı, görüntü canlı; fakat hepsi değişik bir aletten yansıtılıyor ve yaklaşmadan onun gerçek olup olmadığını anlayamıyoruz."

"Michael Jackson'ın zamanımızda yapılan simulasyon konserleri gibi." dedi Poyraz. Mehmet başını salladı.

"Bunu yapabiliyorlarsa daha neler yapabilmişlerdir kim bilir. Dikkatli olmalıyız."

Bir seyircinin omzuna konan karga, oldukça dikkat çekiciydi. Siyah, parlak tüylerini karıştırdı; onu seyreden gençlere doğru bir bakış attı ve kanatlandı. Ürkütücü bir andı, Merve fark etmişti. Poyraz'ın kolunu sıktığını ayrımsadı.

"Merve, bayılacak gibi mi oldun? Eğer öyle değilse, canımı yakıyorsun."

Merve kendini topladı. Kekeledi.

"Ö-özür dilerim Poyraz. Ama, şu adam..."

Daha fazla konuşmadı. Poyraz Merve'nin gösterdiği yere baktı. Siyah paltolu ve kargalı adamı o da fark etmişti.

"Tanıyor musun Merve?" diye sordu Nergis. Merve başını iki yana salladı.

"Bilmiyorum. Ama o adamda garip bir şey var. Mehmet, çantanda bu adamın kimliğini tespit edebileceğimiz bir şey var mı?"

Mehmet sanmıyordu ama programlama ekibi belki işe yarar bir şey göndermiş olabilirdi. Çantasını karıştırdı. Özçekim çubuğu gibi bir şey bulmuştu. Kurcalamaya başladı.

"Bir mini kimlik tespit cihazı. Uzaktan bir fotoğraf çekebilirsem bilgi alabiliriz."

Adamın fotoğrafını çaktırmadan çekti. Nergis tedirgin olmuştu.

"Otele mi gitsek? Saat oldukça geç oldu, hem gerekirse bu adamı istediğimiz zaman bulabiliriz."

"Emin misin? Ya bir daha göremezsek?" dedi Merve. Sesi ürkekti. Mehmet elini onun omzuna koydu.

Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin