Başkent Edirne'de serin bir akşam vakti. Kış çıkmış, bahar tüm güzelliği ile şehre vurmuştu.
Sultan Mehmed'in hocası ak sakallı bilge Akşemseddin, çarşıda oturmuş ilim öğrenmeye meraklı insanlarla sohbet ediyordu. Akşam serinliği yaklaşırken esnaf işi gücü bırakmış, sohbetten yararlanmaya gelmişlerdi. Dini ilimlerden başladı sohbet; döndü dolaştı, Sultan Mehmed Han'ın İstanbul için yaptığı planlara geldi."Sultan Mehmed İstanbul'u iyice kafaya takmış diyorlar hocam, doğru mu?" diye sordu bıyıkları yeni terleyen bir delikanlı. Hoca gülümsedi.
"Zafer azmedip çalışanındır evlat. Sultanımız Bizans'ın gücünün ve kendi gücünün farkında. Bizim çeriler de gayet mert çocuklar. Üç Bizans şövalyesi toplasan bir Osmanlı çerisi etmez. Lakin, akıllı davranmak gerek. Bir savaşta aklını kullanmazsan gücün anlamı kalmaz. Sultanımız aklını kullanıyor. Bu yüzden zafer bizim olacaktır evlatlarım."
Hoca Akşemseddin'in sözleri oradakileri ferahlatmıştı. Konuşmaları dikkat çekmeden dinleyen gençler, Anka'nın onları beklediği gölgeye çekildiler.
"Seni dinliyoruz." dedi Yeşim merakla. Anka kafasını salladı.
"Zamanın dengesi hassastır. Hata yapmamanız için sizi sürekli kontrol etmemin yanı sıra, programlama ünitesinin de işini zora soktum."
"Programlama ünitesi mi?" dedi Nergis.
"Evet, evrenin dengesini korumak için kurulmuş bir merkez. Kızıl Anka'nın gerçek beyni. Geçmişe ve geleceğe gittiğiniz anlarda sizin yolunuzu çizen bir ekip çalışıyor orada. Evinize dönmenize izin vermem, değişimleri etkiliyor. Basit veya karmaşık, her göreviniz tek gerçek boyutu etkilediği için, bundan sonra geri kalan görevleriniz tamamlanana kadar eve dönemeyeceksiniz."
Bir an için hepsi Merve'yi düşündü. Anka onun için de bir şeyler düşünüyordu elbette. Ama her şeyin bir zamanı vardı.
"Endişe etmeyin." dedi Anka. "Hepiniz benim güvencem altındasınız. Sizin güvenliğiniz için hem ben, hem de Kızıl Anka var gücüyle çalışacağız. Şimdi, gitmem gerek. Bol şans. Suikastçiyi bulun ve sultanı kurtarın."
Anka kanatlarını açıp uçtu. Çarşıya geri döndüler. Fazla dikkat çekmeyen bir delikanlı bir baharatçıdan tarçın alıyordu.
"7 akçe beyim. Pek pahalı sayılmaz."
Delikanlı sonradan bu fikrinden caydı. Çünkü aradığı kişiler tam karşısındaydı. Hızlı adımlarla onlara doğru yürüdü.
"Merhaba, nasılsınız bakalım?"
Poyraz karşısında duran delikanlının Kane olduğunu anlamıştı.
"Kane? Nasıl?"
"Size Zümrüd-ü Anka için çalıştığımı söylemedim mi? Söyledim." dedi Kane gözlerini devirerek. "Bana güvenmeyi öğrenmelisiniz artık, Anka ile yaptığım anlaşma gereği size zarar veremem. Anlaştığımızı sanıyordum."
"Sende şüpheli bir şeyler var." dedi Nergis dürüstçe. Kane ona baktı.
"Gerçekten mi? Belki de ejderha yumurtasını Anka'ya hiç vermemeliydim. Belki de Poyraz'ı o kahrolası labirentte tek başına bırakmalıydım. Anladım, uzun yıllardır arkadaşsınız ama Anka'nın adamı olduğumu söylememe rağmen neden hala bana güvenemiyorsunuz?"
Bu ani patlama deyim yerindeyse ortalığı kasıp kavurmuştu. Kane Nergis'e ölümcül bakışlar fırlatıyordu.
"Belki de asıl sana güvenmemeliyiz." dedi sakince. Nergis öfkeden titremeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Science FictionZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...