Ertesi gün Gwaine atları hazırlamış, hanın önünde onları bekliyordu. Yanında şövalye arkadaşı Sir Leon vardı. Sir Leon görünürde iri yapılı, yirmili yaşların sonunda çevik bir şövalyeydi. Fakat parlak mavi gözleri, onun neşeli bir adam olduğunu ele veriyordu. Gwaine onu takdim etti.
"Bu, Sir Leon. Yuvarlak Masa şövalyesi ve benim en iyi dostum. Leon, bunlar da.."
Gwaine durdu. Garip bir utangaçlıkla konuklarına döndü.
"İsminizi bağışlamadınız?"
Yeşim hemen atıldı.
"Afedersiniz, kabalık etmişiz. Ben Alessandra; bunlar da kardeşlerim Philip, Nathan, Elizabeth ve Natalia. Gardenya Krallığından geliyoruz. Babamız kral II. John iyi bir eğitim almamız için bizi Kamelot'a gönderdi."
Gwaine kılıcını çıkarıp diz çöktü. Leon da aynı şekilde selam verdi.
"Memnun oldum Leydi Alessandra. Size hizmet etmek büyük bir onur." dedi Gwaine. Yeşim gülümsedi. Atlara binip yola çıktılar. Gwaine atını Yeşim'in atına yanaştırdı. Sormak istediği sorular olduğu her halinden anlaşılıyordu. Nitekim sordu da;
"Gardenya nasıl bir ülke leydim? Yanlış anlamayın, dünyanın diğer ucunu çok merak ediyorum."
Dünya yuvarlaktır. Nitekim o dönemde bu bilgi henüz bilinmiyordu. Yeşim bunu hatırladı ve gülümsedi. Biraz daha hayal gücüne ihtiyacı vardı.
"Bereketli, yemyeşil toprakları olan bir ülke. Cennet gibi bir yer. Ama, Kamelot kadar ihtişamlı değil."
Gwaine'in birdenbire yüzü asıldı.
"Pek de göründüğü gibi bir yer değildir burası. Üzgünüm, sizi krallıktan soğutmak istemezdim ama, pek iç açıcı şeyler yaşanmıyor. Umudumuz prens Arthur'da. Kesinlikle babasından daha iyi bir kral olacak."
Şövalye bunları söyledikten sonra ileriyi işaret etti.
"İşte neredeyse geldik. Kamelot Sarayı orada."
Grup beş dakika kadar atlarını durdurup sarayı inceledi. Dışında bulunan yüksek surları sarayı çepeçevre sarıyordu. Burçlarda aslanlı bayraklar dalgalanıyordu ve saray...
Gerçekten çok büyüktü.
Atlarını sürerek saraya ulaştılar. Sarayın önündeki hendeğe ulaştıklarında kapı bir köprü gibi açıldı. Kapıda duran genç şövalye kılıcını kaldırarak selam verdi.
"Kamelot'un saygıdeğer misafirleri, sarayımıza hoşgeldiniz."
"Ulak beklediğimden hızlı ulaşmış olmalı" dedi Gwaine. Yeşim neden bahsettiğini anlamamıştı ancak karşısındaki şövalyeye odaklanmayı daha uygun buldu. Bağırarak cevap verdi.
"Hoş bulduk. Bize isminizi bahşeder misiniz?"
"Adım Arthur, leydim ama o nazik boğazınızı fazla yormak istemem. Lütfen, köprüden geçip bana katılın."
Bu cevaba kahkahalarla güldüler. Sakinleşince atlarını sürüp prensin yanına ulaştılar.Arthur heybetli bir gençti. Uzun bir boya sahipti ve zekasını haykıran çelik mavisi gözleri vardı. Düzgün taranmış altın sarısı saçları vardı ve zırhının içinde tam bir asker gibi dimdik duruyordu. Kesinlikle, etkileyiciydi. Saraya ulaştıklarında kızların attan inmelerine yardımcı olmak için Sir Leon ve Sir Gwaine ile birlikte harekete geçtiler.
Merve attan indikten sonra tökezledi. Refleksleri güçlü olan Arthur anında kızı yakaladı.
"Leydi Elizabeth, iyi misiniz?"
Yanakları ateş alan Merve sakin olmaya çalışarak cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Ficção CientíficaZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...