Kabul salonu iri bir pencereden düşen loş bir ışıkla aydınlanmıştı. Yeşim hızlıca geldiği için kapının önünde durdu ve bir an soluklandı. Sonrasında nöbetçilere kapıyı açmalarını söyledi. Oymalı büyük kapı rahatsız edici bir gıcırtıyla açıldı. Yerde Ay Tanrıçası'nın kışkırtıcı derecede güzel, kocaman bir tasviri işlenmişti. Duvarda da aynı derecede güzel ve ışıldayan tasvirler de vardı. Iki mermer sütunun ayaklarına aslan başı işlenmiş, bu iki sütunun biraz daha arkalarında taht ortalanmış bir şekilde duruyordu. Duvarlarda aslanlı Kamelot armalı kırmızı sarı bayraklar vardı. Mermer zemin üzerinde Yeşim'in ayak sesleri çınladı. Arthur başını düşüncelerinden sıyrılmış bir halde kaldırdı. Yeşim nazik bir reverans yaptı.
"Merhaba Arthur. Gunivere ile konuştun mu? Sanırım seninle konuşmak istiyordu."
Arthur hafifçe gülümsedi.
"Merak etme konuşurum. Ama önce seninle konuşmam gerekiyor sanırım. O gün, bu yüzüğü senin bana taktığını biliyorum. Nedir bu yüzük? Ve neden parlayıp sönüyor?"
Arthur merak içinde sormuştu, hesap sorar gibi değildi. Bu Yeşim'i rahatlattı. Salona gelmeden önce kraliyet kütüphanesine uğramıştı. Yanında getirdiği ciltli kitabı açtı. Arthur ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Derken Yeşim aradığı sayfayı buldu ve okumaya başladı.
Safir: Kralların ve soyluların güç sembolü. Efsaneye göre Tanrılar yaratılış sırasında koca bir safir kütlesini dünyanın sınırında var etmiştir. Bu kutsal mücevheri dünyanın sekiz kralının parçalattığı ve ziynet eşyası yaptığına inanılır. Kamelot safiri yüzyıllardır krallığı koruyan önemli bir tılsımdır.
"Tanrılar aşkına. Peki babam neden takmıyor?" dedi Arthur. Yeşim kafasını salladı.
"Baban her gece kabuslar görüyor Arthur. Bu da korunmasız bir kral olduğunu gösterir. Onu öldürdüğü ruhlar ömrü boyunca rahatsız etti ve ölümünden sonra da rahatsız edecek."
Arthur yüzünü eşkitti.
"Lütfen ileri gitme Alessandra. Hoş bir üslup değil bu."
"Üzgünüm" dedi Yeşim hiç de pişmanlık duymayan bir ses tonuyla. "Ancak, bunu senin dostun olarak söylüyorum. Babanla bir alıp veremediğim yok. Neyse. Yüzüğün hikayesini merak ediyorsan, anlatayım. Sana ait olan bu yüzük seyyar satıcıların elinde dolaşıyordu. Er yada geç birileri bu yüzüğün sahte olmadığını anlayacaktı. Bizim bunu bulmamız kolay olmadı. Çok araştırıp hikayesini ve tılsımlı olduğunu öğrendik."
Yeşim bir an durdu. Daha fazla saçmalamaması gerekiyordu.
"Sonra bunu sana getirdik. Üzerimize düşeni yaptığımızı umuyorum. Yalnız, senden bir söz istiyorum. Bu yüzüğü asla çıkarma olur mu? Şövalyelik onurun üzerine söz ver."
Arthur'un aklında bin tane soru uçuşuyordu, ama Yeşim anlattığı hikayede ve istediği sözde ısrarcıydı. Bir yandan da, mantıklı geliyordu. Büyüyle alıp veremediği yoktu. Öyleyse neden bu güzel yüzük onda kalmasındı ki?
"Peki. Sana inanıyorum ve Şövalyelik onurum üzerine yemin ediyorum. Bu yüzüğü asla çıkarmayacağım. Ve, babamın haberi olmayacak. Teşekkür ederim."
Yeşim gülümsedi. "Müsaadenizle prensim. Kütüphane kapanmadan kitabı yerine koymalıyım."
"Müsaade senin. Sana olan borcumu en kısa zamanda ödeyeceğim."
'Saçmalama Arthur' demek istedi Yeşim ama bunu gereksiz buldu. Saray kütüphanesinin büyük kapısında duran görevliye kitabı teslim ettikten sonra Poyraz ile karşılaştı. Odada duramamıştı genç adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları [ZAS -2] (Tamamlandı)
Science FictionZÜMRÜD-Ü ANKA SERİSİ -2 Hiçbir insan sıradan değildir, her birinin kendine has yetenekleri vardır. Süper kahraman olmaya gerek yok, eğer kontrollü davranırsanız, dünyayı kurtarabilirsiniz. Sıradan olduklarını sanan beş genç bir gün yeteneklerinin ve...