"Fakat doğru ya, nasıl da unutmuşum!
Kötülüğün takdir edildiği,
İyiliğin tehlikeli bir aptallık sayıldığı
Bir dünyada yaşıyorum."
W. ShakespeareDemir
Öldü. Öldü. Öldü.
Kafamın içinde durmadan tekrarlanan bu kelimeyi duymamak için başımı ellerimin arasına aldım ve kulaklarımı tıkadım.
O öldü.
Yere çömeldim. Ağlamamı durduramıyordum.
Yağmur öldü.
Gözlerimi sımsıkı kapattım. Kendini boşluğa bıraktığı an gözlerimin önünde tekrar tekrar canlandı. Bakamamıştım. Düşmeye başladığında kendimi geriye doğru attım. Onun bedeninin parçalanışını izlememek için hızla geriye düştüm. Beynimde öyle şiddetli bir siren çalıyordu ki bedeninin zemine çarpışını bile duyamamıştım.
Ellerimi kulaklarımdan çekip yere sabitledim ve boğazım yırtılanada kadar bağırdım. "O öldü! Onu öldürdünüz!"
Gülüşünü hatırlayamıyordum. Bu kadar çabuk anılarımdan silinmesi beni dehşete düşürdü. Yüzünü hatırlamaya çalıştım. Onu unutursam beynime sıkardım.
"Seni seviyorum." Perişan bir halde bunu söylerken ona karşılık vermeliydim. Onu sevdiğimi söylemeliydim. Belki de hayata tutunmak için benden bunu duymaya ihtiyacı vardı.
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Onun vazgeçişini görmek benim alıştığım bir şey değildi. Kendini oradan aşağı bırakacağını geç olmadan anlasaydım onunla o binaya girerdim. Sertçe kafama vurdum.
"Aptal, aptal, aptal!"
Melih'in beni kollarımdan tutup çekiştirmesine izin verdim. Artık hedef alacakları bir Yağmur yoktu bu yüzden tüm mermiler bizim üzerimize yağıyordu. Şok beni daha fazla etkisi altına almadan ondan kurtulmalıydım. Kendime gelmeliydim ama Yağmur'un boşlukta süzülen bedeni beni rahat bırakmıyordu.
"Acele etmeliyiz, çabuk." Melih'in bir elinde silahı diğer kolunda sırt çantasıyla beni çekiştirmeye devam ediyordu. Hiçbir şey düşünmeden merdivenlerden inmeye başladım. Kendimizi binadan dışarı attığımızda Sedat'ın arabası -Papaz'ın lideri- önümüzde durdu. Adamlardan biri bizim için kapıyı açtı.
Melih'ten çantayı aldım ve içini kontrol ettim. Dosyalar içindeydi. Melih arabaya atladı. "Hadi Demir."
Çantanın yan gözüne iliştirilmiş bıçağımın sertliğini hissettiğimde kan beynime sıçradı. Ona geri dönmesi şartıyla bıçağımı kaybedebileceğini söylemiştim ama şimdi bu lanet bıçak elimdeydi. Kaybolan şey benim sevgilimdi. Bıçağı hızlıca cebime attım. Çantayı arabaya fırtlattım. "Dosyalar içinde. Onunla ne yapacağını biliyorsun."
Sedat başını salladı. "Sen de geliyorsun."
"Ben nereye gideceğimi biliyorum," dedim ve sertçe arabanın kapısını kapattım. "O piçleri mezarlarına gömmeye gidiyorum."
Kemerimden çıkardığım silahları kontrol ettim ve binaya girdim. Buradan sağ çıkmaya niyetim yoktu ama onları da sağ bırakmayacaktım. Her birini teker teker öldürmek için merdivenlere yöneldim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActieNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...