"Ölüp rahat etmek daha iyi, rahat etmek için öldürmekten."
-Shakespeare***
Nice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi.
Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değildi. Yine de asla unutamayacağım bir ölümdü.
Grubumdaki son insanın acımasızca katledilişini izledikten sonra dakikalardır nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum.
Artık yalnızdım. Başıboş ve savunmasız. İlk kez yem olma korkusuyla tir tir titriyordum. Birkaç saniye soluklanmak için durdum. Arkama öylece bomboş baktım. Gelen kimse yoktu. Arkamı kollayan birileri ise hiç yoktu.
Saklanmam gerekiyordu. Güneşin doğmasına daha saatler varken ben de bu gece ölmemeliydim. Her allahın günü bir sonraki güne başlamak için dualar ediyordum ama bu gece çok başkaydı.
Bir teselliye ya da umuda ihtiyacım vardı. Yeni bir gruba dahil olmam imkansızdı. Fanus'ta yalnız kalanların sonu cehennemdi ve bu şehir benim mezarım olacaktı.
Ağlamak istemiyordum. Güçlü olmam ve sağlam bir yere saklanmam gerekiyordu. Çevrede artan ayak sesleri beni sonu gelmez hüzün batağından çekip çıkardığında tekrar koşmaya başladım. Gizli bir yerimiz vardı ama orası bile gruplarla daha güvenliydi. Yine de şu an için en mantıklı yer orasıydı ve hiç beklemeden adımlarımı oraya yönlendirdim.
Bu gece dışarı hiç çıkmamalıydık. Fanus'ta grupların savaş çıkaracağını herkes biliyordu. Güçsüz her bir grup bu savaşlar sonucu yitip gidiyor, benim gibi geriye kalanlarsa hiç bir yere ait olmadan ya ölüyor ya da öldürüyordu.
Güneş doğduğundaysa herkes hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyordu. Sanki hiç biri gecenin karanlığında hiç kimsenin gırtlağına çökmemiş, hiçbir kadına tecavüz etmemiş ya da birbirlerinin kanlarını son damlasına kadar akıtmamış gibi.
Herkes para kazanmanın ve eğlenmenin peşinde oradan oraya koşuşturuyordu. Gecenin pisliğini şafakta şehrin çöpçüleri temizliyor ve burayı cennete dönüştürmek için uğraşıyorlardı.
Fanus'un sokaklarında yankılanan silah sesleri ve binaların ardından yükselen meşale dumanları, kimseyi ışıklarını yakmaya cesaret ettirmiyordu bile. Bir yarasa gibi her insan kördü ama bütün olup biteni hissediyordu.
Bense apartmanın kapısını yavaşça açıp bodrum kata indim. Kimseye görünmemek en büyük arzumdu şu anlık. Geceyi burada geçirmeliydim. Bu gece sokaklarda kol gezen dehşetin pençesine düşmekten zor kurtulmuştum ve bunun için tanrıya tekrar ve tekrar şükretmem gerekiyordu.
"Canımı bağışladığın için teşekkürler."
Uyandığımda saat sabah yediyi gösteriyordu. İnsanların işe gitme saati olduğu için şu an dışarı çıkmam ölüm fermanımı imzalamamla eş değer olduğu için bir süre daha beklemeliydim.
Eğer Fanus'ta gündüz vakti geceden kalma, kir ve pas içindeki kıyafetlerinle gezersen herkes senin bir kaybolmuş olduğunu anlardı ve gece gırtlağınıza çökmek için zaman kaybetmezlerdi. Fanus'ta ise kaybolmuşlar zevk uğruna öldürülecek insanlar sırasında başı çekiyordu.
Evim buraya tahminen yarım saatlik uzaklıktaydı ve kimseye görünmeden bulduğum en kuytu köşeden eve ulaşmalıydım.
Birkaç saat daha kıpırtısız bekledikten sonra ayaklandım. Saat çoktan dokuz buçuğa gelmişti. Herkes mutlaka işine ulaşmış ve harıl harıl çalışmaya koyulmuş olmalıydı.
Her ihtimale karşı merdivenlerden sessizce çıkıp apartmanın girişini kontrol ettim. Daha sonra hızla dış kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Hızlı ve zeki olmalıydım. Etrafımı kolaçan edip hemen ara sokaklardan birine daldım ve duvar kenarına sindim.
Tahmin ettiğim gibi sokaklar bomboştu, yine de dikkatli olmak adına ara sokaklardan eve gitmeliydim. Adımlarımı sıklaştırıp evin yolunu tuttum.
Pantolonum yırtılmış ve dizlerim parçalanmıştı. Kollarımda ve tişörtümdeki kan izleri benim tamamen bir kaybolmuş olmamım simgesiydi. Belime sıkıştırdığım hançerimi kontrol ettim.
Gündüz gözüyle birini öldürmem yasalara aykırıydı ve cezası hapisti. Gece çöktüğünde gözlerini kırpmadan insan öldüren kanun koyucular ve yargıçlar gündüz insan öldürenleri hapise atmakla meşgullerdi. Üstüne yasalar gereği bir ton vaaz da cabası.
Hızla karşıdan karşıya geçerken üzerime gelen arabayı son anda fark etmemle yolun ortasında bir tavşan misali kalakaldım.
Karşıdan gelen araba bir Mustang'ti ve son derece lükstü. Parlaklığını benim kir ve pas içindeki halimle kirletmek istemiyor gibi büyük bir gürültüyle durdu.
Arabanın içindeki adamı daha önce görmemiştim. Kim olduğunu ya da hangi gruba dahil olduğunu bilmiyordum. Ama sağlam bir tip olduğu her halinden belli oluyordu. Benim halimdense bir kaybolmuş olduğum aşikardı. Bu yüzden aptal bir tavşan olmayı bırakıp var gücümle koştum. 15 dakikalık yolu 5 dakikada gelmiş olabilirdim evimin önüne vardığımda.
Anahtarlarımı cebimden zorla çıkarıp kapının deliğine sokmaya çalıştım. Ellerim zangır zangır titriyordu ve soluk alamıyordum. Sonunda kapıyı açıp kendimi içeri attığımda hızla kapıyı kapattım.
Güvende miydim, bilmiyorum.
İçime derin bir nefes çektiğimde lastik sesleri sokakta yankılandı. Hemen yerimden doğrulup neler olduğuna bakmak için perdeyi hafifçe oynattım. Bu neredeyse bana çarpacak olan lüks arabaydı ve evimin önünden geçiyordu.
Acaba beni mi takip etmişti? Ya takip ettiyse. Benim gibi bir kaybolmuş resmen havadan arabasının önüne düşmüştü ve bu fırsatı kaçırmak istemediğine kesinlikle emindim.
Bu gece benim için gelebilirdi.
Korku bütün bedenimi hapsettiğinde dizlerimin üzerine çöktüm. Dışarı çıkarsam kesin ölecektim, evde kalırsam yine ölecektim. Gözyaşlarım çeneme ulaştığında daha fazla dayanamadım ve kendimi koyverdim.
Tanrının sıcak ve huzurlu kollarında ne kadar ağlayıp sızlandım bilmiyorum ama bir şeyler yapmalıydım.
Benim aciz canım, kimsenin insafına ve merhametine kalmamalıydı.
Vote bekliyorum ve sizi seviyorum 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
حركة (أكشن)Nice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...