Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar! 🌸Şimdi içimi acıtan tek şey hayal kırıklığıydı. Kişisel hayatım ise tam bir fiyaskoydu. Demir yanımdan geçip giderken minnet doluydum ama şimdi beni görmemesi, hissetmemesi kendime itiraf edemediğim bir hayal kırıklığıydı.
"Ah! Adınızı sormayı unuttum," dedim mahçup bir ifadeyle. Rolüm.. Benim için birçok şeyden daha önemliydi şu anda. Karşındaki adamın adını değil, hayatına kadar her şeyi biliyordum.
Yatağın bir köşesine oturmuş, Hakan'ın bizim için doldurduğu kadehlere bakıyordum. Kırmızı şarap bir kan gibi birikiyordu bardağın içinde.
Ne kadar çabalasam da Demir'in karanlık yüzü aklıman çıkmıyordu bir türlü. Düşman gibi bakmıştık birbirimize. İki düşman, aynı amacın peşinde koşuyor gibiydik. Önce ulaşan ödülün kazananı olacaktı ama nedense ikimizin de bu gece kaybettiğini hissediyordum.
Aramızdaki bağdan çok birbirimizi kaybetmiştik. İkimiz de birbirimize bunun hesabını sormalı mıydık? Buna hakkımız var mıydı? Ya da yarın hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktık?
"Hakan," dediğinde irkilerek düşüncelerimden kurtuldum. Ani seslenişiyle korkmuştum.
Masadaki kadehleri aldı ve birini bana doğru uzattı. "Senin adın ne?" diye sordu kendinden emin bir sesle.
Bana tepeden baktığını ses tonundan bile anlayabiliyordum. Elindeki kadehi aldım ve dudaklarıma götürdüm. Aldığım yudum boğazımdan aşağı kayarken mayhoş tadı boğazımı yakıyordu.
"Selin," dedim gülümseyerek. Hakan da kadehi dudaklarını götürdü ama benim kadar nazik değildi. Bütün kadehi kafasını dikti ve bir yudumda bitirdi.
Boş kadehi masaya koyduğunda ben de ikinci yudumumu almıştım. Ellerini kıravatına götürüp gevşettiğinde müthiş gerilmiştim.
Kravatını çıkarıp hemen yanıma, yatağın üzerine fırlattığında sakin kalmaya çalıştım. Elini yüzüme doğru uzattı ve çenemi nazikçe kavradı. Baş parmağıyla çenemin altını okşuyordu.
Tecrübesiz görünmek istemiyordum. Soğuk gülümsemem aramızdaki bağı kuvvetlendirmeye yeteceğinden emin değildim.
"Lavaboya gitmem gerekiyor. Birkaç dakika bekleyebilir misin?" diye sorduğunda içimde tuttuğum nefesi dışarı bıraktım.
Bu toparlanmam için müthiş bir fırsattı. "Elbette," dedim titrek gülümsememle. "Acele etme."
Hakan lavaboya girer girmez ayağa kalktım. Kadehi elimden bırakmadan önce bütün şarabı kafaya dikleşmiştim. Sarhoş olmak istemiyordum ama biraz gevşemeye benim de ihtiyacım vardı.
Ne kadar ileri gidebilirdim? Acele edip vazoyu görmem gerekiyordu. Hızla etrafıma bakındım. Özenle paketlenmiş bir kutu yatağında köşesinde duran komidinin üzerinde duruyordu.
Adımlarımı kutuya doğru yönelttiğimde odanın kapısı çaldı. Ne yapacağımı şaşırarak hızla arkama döndüm. Öylece odanın ortasında bekliyordum.
Kim gelmiş olabilirdi? Hakan bir hırsız olduğumu anlayıp adamlarını kapıya mı toplamıştı çoktan? Bayılacak gibi hissediyordum, kalbim hızla çarpıyordu.
Kapı bir kez daha çaldığında Hakan lavabonun kapısını açtı. Ceketini çıkarmıştı ve gömleğinin düğmeleri açılmıştı. "Kapıya bakabilir misin?" diye sorduğunda hızla başımı salladım.
Tekrar lavaboya girdi, ben de kapıya doğru ilerledim. "Kim o?" diye sordum kısık bir sesle. Aptal bir soru olduğunu düşündüm hemen ardından.
![](https://img.wattpad.com/cover/154258164-288-k448497.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...