33

2.2K 200 39
                                    






İlk yardım ekibi kadına ilk muayeneyi yaptıktan sonra kadını sedyeye koyup alandan çıkardılar. Ben de onların peşinden gittim. En azından kadının iyi olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

Haneme çoktan iyi bir puan yazılmıştı. Çünkü bir insanın bedeli dandik bir on puana eş değerdi.

"O iyi mi?" diye sordum sağlık görevlilerinden birine. Kadını aceleyle bizim için daha önceden hazırlanmış olan revir çadırına doğru götürüyordu.

Bir tanesi sesimi duymuş olacak, durdu. "Hayati tehlikesi yok. Sadece kolunda küçük bir sıyrık var," dediğinde derin bir nefes aldım.

İkimiz de şanslıydık. O ölmek istemiyordu, ben de öldürmek. Yine de iyi bir puan aldığım için biraz olsun mutlu olmaya çalıştım.

Alana geri döndüğümde Merve'yi bulmam zor olmadı. Merve beni görür görmez "Tebrikler," diye bağırdı. "Harika bir atıştı."

"Şanslıydım diyelim," diye düzelttim Merve'yi.

Gözlerini devirdi. "Kendini bu kadar küçümseme Yağmur. Gayet iyisin."

"Sen de çok iyi bir atış yaptın," dedim gülerek. Ama bu bana biraz tuhaf gelmişti. Birilerini vurduğumuz için birbirimizi tebrik ediyorduk.

"Teşekkür ederim, ama sonuç belliydi." Merve her zaman ki gibi formundaydı. Sadece güldüm.

Eğitim boyunca eğitmenler ara ara çıkıp ne gibi taktikleri uygulamamız gerektiğini ya da nasıl atış yapmamız gerektiğini öğretmişlerdi.

Eğitim bittiğinde hava çoktan kararmıştı. Çadıra girdiğimde tekrar telefonumu kontrol ettim ama herhangi bir bildirim yoktu.

Uyumak için hazırlandım. Kampa gelmeden önce en son ne zaman geceleri rahatça uyuduğumu hatırlamıyordum. Sanki burası bizim için güvenli bölgeydi ve normal yaşamımıza geri dönmüştük.

Ne kadar eğitimler zor geçse de kendimi evimdeymiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Ben hayallere dalarken Merve'de içeri girdi.

"Bu gece hava soğuk," dedi elleriyle kendini ısıtmaya çalışarak. "Sabaha kadar donmayız umarım."

"Tuluma girsen iyi olur," dedim. Vücudum sıcak olsa da burnumun ucu buz gibiydi.

Dakikalar sonra ikimiz de uykuya daldık. Sabah benim için çok erken başlamıştı çünkü çadırın içi gerçekten buz gibiydi.

Sessizce hazırlandıktan sonra dışarı çıktım. Hava yeni yeni ısınmaya başlıyordu. Ormanın içinden çıkıp, beni ısıtacak bir yer bulmaya çalıştım.

Güneş ışıklarını bulduğum ilk taşın üzerine oturdum. Etrafta tek bir kişi bile yoktu. Sadece sabah kahvaltısından sorumlu kişiler yemekleri arabalardan taşıyordu.

Kafamı gökyüzüne kaldırdım ve güneşin üşüyen burnumu ısıtmasına izin verdim. Tam dalmışken sırtımı saran ince bir battaniye beni irkiltti.

Dönüp arkama baktığımda Demir'in gülümseyen yüzüyle karşılaştım. "Üşüyor gibisin," dedi ve hemen yanıma oturdu.

"Gece çok çetin geçti," diyerek dalga geçtim.

"Benimki kadar çetin değildir umarım," dediğinde yerden bulduğu bir taşla oynuyordu.

Elinde gördüğüm birkaç çiziklik yaralar daha yeni olmuş gibiydi. "Dün seni göremedim," dedim.

Dönüp bana baktığında yüzünü inceledim. Çenesinin hemen sağında da küçük bir çizik vardı. "Neredeydin?" diye sordum direkt. Artık lafı dolandırmak istemiyordum.

FanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin