37

2.1K 187 47
                                    




Günüm can sıkıcı gerilimlerden uzak geçmişti.
Yine de her an diken üstünde ve beklenen olası sıkıntıları hissediyor ve bir an önce def etmek istiyordum.

Bugün benim için farklı bir gün olmasını dilerdim ama her zamankinden daha sıkıcı geçiyordu. Dün gecenin bütün yorgunluğuna rağmen sabah uyanıp okula gitmiştim.

Aklımı kurcalayan hala birçok şey vardı. Kendimi mutsuz ve umutsuz hissediyordum. Bütün gece uyuyamamıştım. Demir'i görmediğime kendimi inandırmaya çalışıyordum ama yüzü bir türlü aklımdan çıkmıyordu.

Dersler bittikten sonra işe gitmeden önce biraz boş zamanım vardı. Okulun kütüphanesine uğrayıp Fanus'un tarihini anlatan bir kitap almıştım. Kovan'a gittiğimde okumak istiyordum. Belki hedefimdeki yeni dünya için birkaç bilgi edinebilirdim.

Daha sonra HALL'e gittiğimde akşam 7'ye kadar çalıştım. İşi kolayca kavramıştım ve hata yapmamaya özen göstermiştim. Demir'in bugün gelmeyeceğini söylediklerinde onu beklemeyi bırakmıştım.

Ama bu gece onu mutlaka görmeliydim. Liman şehrine gidip gitmediğini sormak istiyordum. Aramızdaki bağ ince bir ipe bağlıydı ve kopması an meselesiydi. Demir'in hayatında bilmediğim birçok şey olurken onun nasıl erkek arkadaşım olmasına izin verebilirdim?

Bu resmen delilikti! Birbirimizden birçok şey saklıyorken, birbirimizden hoşlanmamız gerçekten akıllıca değildi. Ben neyine aldanıyordum? Görünüşüne, gücüne, parasına ya da güzel sözlerine mi?

Başka neyi vardı beni etkileyebilecek? Duyguları, gece ya da gündüz hayatı hakkında bildiğim şeyler sınırlıydı. Onu düşünmekten vazgeçmeliydim.

İşten çıktıktan sonra doğruca Kovan'a gittim. Arabamı Fanus'un bahçesine park ettim. Saat sekizdi. Erken gelmiştim. Birkaç kişi dışında pek insan yoktu.

Sokaklar onlar için henüz tehlikeli olmaya başlamadığından birkaç saat geç gelebilirlerdi. Demir'i görmek umuduyla ve kitap okumak için burada birkaç saat bekleyecektim. Kendimi kırık dökük koltuklardan birine attım.

Sürekli yukarı, liderin odasının kapısına bakıyordum ama hiçbir hareketlilik yoktu. Kitabı çıkardım ve içindekiler karıştırdım. Sayfalarca yazılan Fanus'a ait kuralları es geçtim.

Yazılan kuralların hiçbiri umrumda değildi. Her biri farklıydı kuralların. Gecesi başka, gündüzü başka. Hiç utanmadan yazmışlardı hatta. Gündüz insanlar için nasıl güvenli ve huzurlu bir yer olduğundan bahsediyor, gece ise öldürmenin kurallarını bir bir anlatıyordu.

En sonuna da tırnak içinde eklemişlerdi; "Ölümün olmadığı bir ülke var mıdır?"

Bu sorunun cevabını arıyordum. Devamında gözlerimi gezdirdim ama herhangi bir cevap yoktu.

Tekrar çevirdim sayfaları. "Gözleri olanlara dünyada başka görülecek bir yer olmadığına inandırmak zordur. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, mitlere ve efsanelere körü körüne inananlardır. Onlar gölgelerin peşinden giderler sadece."

Gözlerimi hızlıca gezdiriyordum sayfalarda ve sadece dikkatimi çeken bölümleri okuyordum. "Düşlediğiniz başka yollar ve ülkeler, önceden bilmediğiniz şeyleri öğretmezler sizlere. Bütün dünya burasıdır ve her şey buranın içindedir. Yaşamın kendisidir Fanus."

Gitgide sinirlenmeye başlıyordum. Her şeyin bir yalan olduğuna inanmak istemiyordum. Anlatılan hikayeler doğruydu. Aksi takdirde Liman şehrindeki gemiler nereye gidiyordu? Dönüp dolaşıp Fanus'un başka şehirlerine gidiyor olamazdı?

Ya o adam? Her şey bir sır değilse neden hiç beklemeden adamı öldürüp denize atmışlardı? Artık başka bir dünyanın olmadığına beni kimse inandıramazdı.

FanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin