"Av karşılıklı olmalı, avlayan av olmalı,
Yalnız av kalmalı ortada.
Avcı ortadan kalkmalı her alanda!"
-Sezai Karakoç***
Kapıya ulaşana kadar tek kelime etmedik. Kapıdan çıktığımızdaysa belimde duran eli hızla koluma yapıştı.
Sırtım dar koridorun duvarıyla buluştuğunda kirpiklerimin altından Demir'e bakıyordum. Gösteri artık son bulmuştu.
"Burada ne işin var?" dedi Demir dişlerinin arasından.
Heyecanlıydım. Yaramazlık yaparken annesine yakalanmış bir çocuk gibi hissediyordum. "Aslında.." diye söze başladım ama devamını nasıl getireceğimi hiç bilmiyordum. Grup arkadaşlarımı gammazlamak istemiyordum ama Demir'e bu durumu açıklamamın başka yolu da yoktu.
Demir dar koridorda etrafına bakındı ve elini ceketinin iç cebine soktu. "Al şu anahtarı." Cebinden arabasının anahtarını çıkarıp elime tutuşturdu. "Hemen buradan gidiyorsun."
Bir elimdeki anahtara bir de Demir'e baktım. "Araba kullanmayı bilmiyorum." Ehliyetim dahi yoktu.
Demir inanamayan gözlerle bana baktı ama bu çok uzun sürmedi. "Yarım saat kadar işim var." Kolumdan tuttu ve koridorun sonuna doğru yürümeye başladık. "İlerde sağdaki merdivenlerden otoparka in. Araba B12'de. Bir yere ayrılma ve sadece beni bekle. Anladın mı?"
Kafamı hızla salladım. Yarım saat daha bekleyebilirdim. Arabanın kapısını kitlersem bir sorun çıkmazdı. Herkes arabanın Tazı'ya ait olduğunu biliyordu sonuçta. Merdivenlere kadar bana eşlik etti. Kolumu bıraktığında hızla merdivenlerden aşağı indim. Gözden kaybolana kadar Demir hala beni izlemekle meşguldü. Otoparka indim ve ben yürüdükçe yanan lambalar eşliğinde B12'yi aradım.
Siyah Mustang hemen önümde duruyordu. Hiç beklemeden kilidi açıp kendimi içeri attım. Demir'in arabası bile Demir'in yanında olmak kadar güvende hissettiyordu. Sinir krizi kapıdan bana el sallarken kendimi daha fazla tutamayacağımı biliyordum.
Öyle bir durumdaydım ki kime güveneceğimi bilmiyordum. Tamamen yalnızdım. Ne zaman birileriyle arkadaşlık kursam kendimi hep bir belanın ortasında buluyordum. Sürekli kendi canımı kurtarmak ve hayatta kalmaya çalışmaktan yorulmuştum. Hayatım boyunca güzel ve huzurlu bir hayata sahip olmamıştım ama bunun özlemiyle yanıp tutuşuyordum.
Yaşlanmadan ölmek istemiyordum.
Dakikalar zar zor geçerken saatime baktım. Neredeyse kırk dakikadır arabanın içinde Demir'i bekliyordum. Tekrar etrafa bakındım ama gelen giden yoktu.
Bütün olup biteni Demir'e anlattığımda ne tepki verecekti acaba. Ya gruptakiler nasıl karşılayacaktı. Beni oyuna getirdiler ve cezalarını çekmelerini istiyordum. Diğer yandan eğer ispiyoncu durumuna düşersem bir daha aralarına girememek beni korkutuyordu.
Bir anda kaşlarım çatıldı. Beni oyuna getiren ve canıma kast eden kişilerle arkadaş olmayı gerçekten istiyor muydum? Kesinlikle hayır. Yaşadığım günden beri yalnızdım ve şimdi bu arkadaş bulma merakı ve isteği bana çok yabancı geliyordu. Artık bir başıma olmak istemiyor gibiydim ama birilerine güvenmek gibi bir hata yapmayacağımı da iyi biliyordum.
Arabanın camı tıklatıldığında yerimden fırladım. Demir kaşları çatık bir halde bana bakıyordu. Hemen arabanın kilidi açtım ve Demir'in arabaya binmesini bekledim. Kapıyı kapattıktan sonra arabayı tekrar kilitledi.
Koltuğa yerleştikten hemen sonra derin bir nefes aldı. Elini sertçe direksiyona geçirdiğinde gözlerimi Demir'den çekip boş otoparka baktım.
"Hemen bana buraya neden geldiğini açıklıyorsun." Sesindeki sinsi tını camları yalayıp geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...