"Her karanlık, kendisini sonlandıracak şafağın tohumlarını içinde taşır."
-Dante Alighieri***
Kimsesiz kaldım.
Hissettiğim yalnızlık duygusu beni ağlatacaktı. Kapıya doğru bir adım attım. Demir'in peşinden gidersem çok kızar mıydı? Ya gerçekten ona ayak bağı olursam, bir daha benim için bir şey yapmayabilirdi.
İçimdeki kötü hissi umursamamaya çalıştım. Kendim için endişelendiğimi düşünsem de içten içe aklım Demir'de kalmıştı. Onun için endişelenmemse yersizdi. Kim bilir kaç defa yapmıştı bunu. Kaç defa birilerinin peşine düşmüştü. Hala hayattaysa eğer bu konuda başarılıydı.
Fırın gittikçe sessizleşti. Osman'ın yanına gidip gitmemek konusunda kararsız kaldım. Demir bile ona güvenmiyorken hayatımı o adama teslim edemezdim. Yine de fırının ortasında, tamamen açıkta kalan bir alanda durmaktansa Osman'ın yanında gitmek daha mantıklıydı.
Tezgahın arkasına geçtim ve kapıyı aralayıp içeri girdim. Girdiğim alan fırının mutfağıydı ve küçük bir yerdi. Alev alan fırınlar ve unlu tezgah hemen gözüm çarptı. Osman tezgahın üzerine oturmuş sigarasını tüttürüyordu. Dizlerinin arasındaki silahı sıkı sıkı tutuyordu.
"İstediğin yerde bekleyebilirsin," dediğinde gözlerimi tekrar etrafta gezdirdim. Kapıdan içeri girildiğinde daha az görünen bir yere geçmeliydim.
Alan küçük olduğundan her yer açık bir şekilde görünüyordu. Tezgahın arkasına doğru yürüdüm ve Osman'ın oturduğu yerin dibine çöktüm. Kapıdan girildiğinde tezgahın arkasında kalıyordum ve mutfağı gezmedikleri sürece beni göremezlerdi.
Elimi cebime soktum ve bıçağımı kavradım. Dışarı çıkarmaya niyetim yoktu ama elimden de bırakmayacaktım. Bir gözüm tezgahın üzerimde oturan Osman'ın sırtındaydı. Kulaklarım ise dışardan gelecek en ufak sesi duymak için dikkat kesilmişti.
"Silahın var mı?" diye sordu Osman.
"Var," dedim ama sesim tahmin ettiğimden daha kısık çıkmıştı. Bıçağı sıkıca tuttum.
Osman'ın omzu tezgahta döndü ve yerde oturan bedenime bir göz gezdirdi. "Ne bu halin?" Yüzünde anlamsız bir şaşkınlık vardı. "Fanus'ta yeni misin?"
"Hayır," diye yanıtladım Osman'ı. Korkum kendini ele veriyordu.
"Yüzün kireç gibi olmuş. Her gün olan şeyler bunlar. Neyden korkuyorsun?" Sesi sohbet havasındaydı ve içten içe halime gülüyor gibi bir hali vardı.
Cevap vermedim. Ölmekten çok birini öldürmekten korkuyordum ama bunu hiç tanımadığım birine söyleyemezdim. Birini öldürmemiş olmam ona cesaret verebilirdi. Ne yaparsa yapsın onu öldüremeyeceğimi bilmesinden çekindim.
"Demir söyledi ama pek başının çaresine bakabilecekmişsin gibi durmuyor," dediğinde sinirlendim. Ağzımı mı arıyordu?
"İşine bak," diye çıkıştığımda güldü.
"Demir, eziklere yardım etmeyi pek sever. Sizin gibilerde ne buluyor hiç anlamıyorum," dediğinde kaşlarımı çattım.
Birden bire moralimin bozulmasına bir anlam veremedim. Osman'ın bana ezik demesi mi beni sinirlendirmişti yoksa Demir için ilk olmadığım mı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
AzioneNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...