Ertesi gün istediğimiz kadar uyumamıza izin verdiler, bu yüzden nasıl olduysa öğleden sonra uyandım.Merve hala uyumaya devam ediyordu. Çadırın içi havasız olduğundan hava almak için dışarı çıktım. Sabah kahvaltısını kaçırmıştık. Karnım zil çalıyordu ve öğle yemeğini de kaçırmak istemiyordum.
Öğle yemeğinin kaçta başlayıp kaçta bittiğini bilmediğim için elimi yüzümü yıkadıktan sonra çadıra geri döndüm. Bu gürültüde Merve hala uyumaya devam ediyordu.
Onu dürttüm. "Uyan, öğle yemeğini kaçıracağız."
Saate baktım. "Hatta kaçırmış bile olabilir çünkü saat iki!"
Merve hızla gözlerini açtı ve doğruldu. "İki mi? İnanamıyorum, öyle yemeği çoktan bitmiştir."
Elimi alnıma vurdum. Merve hızla yerinden kalkıp üzerine bir şeyler attı. "Gidip bir bakalım. Belki bir şeyler bulabiliriz."
Merve ayakkabısını giydikten sonra hızlı yemek alanına doğru ilerledik. Yemek bölümünde çalışan birkaç kişi çöpleri topluyordu. Merve koşarak onlara doğru yaklaştı.
"Sanırım geç kaldık, toparlıyor musunuz?" diye sordu Merve çalışanlardan birine.
Genç kız, "Öğle yemeği 13.30'a bitiyor," dediğinde Merve derin bir of çekti.
Merve'nin yanında durup genç kıza üzgün bakışlar attım. "Ama konservelerden birkaç tane duruyor olmalı, sizin için getireyim mi?"
Merve, genç kızın kollarına yapıştığında gülmemek için kendimi zor tuttum. Gerçek bir drama kraliçesiydi. "Gerçekten mi? Sen olmasan açlıktan ölecektik!"
Kız güldü ve kolunu Merve'nin pençelerinden kurtarmaya çalıştı. "Siz oturun, ben birazdan getiririm."
"Teşekkür ederiz," diye mırıldandım.
Kız yanımızdan ayrıldıktan sonra biz de oturmak için temiz bir masa bulduk. Etrafımızı incelemeye başladık. Kimileri kendi gruplarıyla oturup konuşuyor, kimileri spor yapmak için ormanın içine doğru koşuyordu.
"Akşam ne yapacağız sence?" diye sordum merakla. Bu benim ilk oyunum olacağından heyecanlıydım.
Merve bir süre düşündü. O düşünürken genç kız da bizim için birkaç konserve yemek getirmişti. İkimiz de gülümseyip teşekkür ettik ve yemeğimizi yemeye başladık.
"İlk gün yeteneklerimizi geliştirmek için antrenman yapıyoruz," dedi Merve ağzındaki büyük lokmayı bitirdikten sonra.
"Ne gibi?" diye sordum.
"Hmmm," diye mırıldandı Merve. "Atış sanatları, dövüş sanatları, atak veya korunma gibi bir çok şey yapıyoruz. İşin kötü tarafı eğer dikkatsiz olursan rakibin sana acımıyor."
"İşin iyi bir tarafı yok mu?" dedim gözlerimi devirerek. Burada her şey bu kadar zor mu olmalıydı?
"Elbette var, her turda rakibin değişiyor." Merve bunu ima dolu bir sesle söylediği için onu ciddiye almak yerine yemeğime odaklandım.
Merve gözünü sağımızdaki bir arkadaş grubuna dikti ve yüzünü buruşturdu. "Bu süs köpeğini uzun zamandır görmemiştim."
Kimden bahsettiğini anlamak için onun baktığı yöne baktım. Yaklaşıp 4 kişilik bir kız grubuna bakıyorduk ve daha önce görmediğim yüzlerdi. Kendimi bir üniversite kampında, okulun en popüler kız grubuna bakıyormuş gibi hissettim.
Bu yüzden daha fazla dikkat çekmemek adına gözlerimi Merve'ye çevirdim. "Kimden bahsediyorsun?" diye sordum.
"İşte, minik süs köpeği bize doğru geliyor," dediğinde istemsizce dönüp baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...