"Yürür müsün benimle korku tünellerinden, yeryüzü paramparça olsa da ellerimde?"
-Nurullah Genç***
"Hayatta kalmaya çalış."
Hayatta kalmak, beceriksizce yapabildiğim tek şeydi. Elime yüzüme bulaştırarak hayatta kalıyordum. Bir şekilde ölüm beni sıyırıp geçiyordu ve ben gözlerimi her seferinde bu iğrenç dünyaya açıyordum.
Kapıya bir tekme atıldı. İkinci bir tekmede ise yerimden sıçradım.
Yatak odasına geçtim ve gardırobun içine girdim. Kapı büyük bir gürültüyle kırıldığında elimle ağzımı kapattım. Yanaklarım çoktan gözyaşlarımla ıslanmıştı. Artık ölümle burun buruna gelmek bende onarılmaz yaralar açıyordu. İnadına hayata umutla tutunma isteğim beni hayal kırıklığına sürüklüyordu.
Adım sesleri evin her yanını sardığında korkudan titriyordum. Tüm kanım çekilmişti ve ellerim buz tutmuştu.
Saniyeler sonra gardırobun kapısı açıldığında tren görmüş tavşan gibi kaldım. Bayılmak üzereydim ya da altıma işemek.
Gözlerim beni bulan kişiyi bulduğunda ise bir şok ürpertisi bütün bedenimi sardı. Anıl, elinde uzun namlulu tüfeğini bana doğrultmuş bir şekilde karşımda duruyordu. Siyahlar içindeydi ve kafasında siyah bir bere vardı.
Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. Silahı hala bana doğru tutuyorken hareket etmemeyi seçtim. Tetiğe basma ihtimali, basmama ihtimalinden yüksekti. Belki de beni tanımamıştı bile.
Ölmek istemediğimden yalnızca "lütfen," diye mırıldandım. Gözyaşlarım çenemde birikmişti.
Anıl kendine geldiğinde silahını üzerimden çekti ve gardırobun kapısını üzerime kapattı. Odaya bir kişinin daha girdiğini duyduğumda Anıl "temiz," dedi daha önce hiç duymadığım ses tonuyla. Kendinden emin ve sertti. Benimle konuşurken takındığı nazik ses tonundan eser yoktu.
Dakikalar sonra ev sessizliğe gömüldüğünde bile hareket etmedim. Dış kapı kırıldığından hala açık ve güvensizdi. Silah sesleri üst katta patladığında ağlama nöbetim şiddetlenmişti.
Masum insanların katledilmesi gurur kırıcıydı. Benim gibi korkak biri içinse katlanılmaz bir duyguydu. Kimseyi -kendimi bile- koruyamama hissi, işe yaramamazlık bilinci insanın hayat enerjisini sömüren cinstendi. Zavallı bir insandım. Yüzüne bakılmayacak biriydim ve hala ağlamaya devam ediyordum.
Bir süre sonra merdivenlerden koşar adım indiler ve o zaman apartmanı terk ettiklerini anladım. Ardlarında büyük bir ceset yığınıyla. Bir an önce bu mezarlıktan çıkmak istiyordum ama hareket edecek cesareti kendimde bulamıyordum.
İki büklüm olmuş bir şekilde kıyafetlerin arasında oturmaya devam ettim. Uzunca bir süre ağladıktan sonra yorulmuş hissediyordum.
Telefonumun tuş kilidini açtığımda Demir'den 10 cevapsız arama olduğu gördüm ama geri dönmedim. Her kimi kurtarmaya gittiyse onun yanında kalmasını istiyordum. Belki bencillik ediyordum. Neden sinirlendiğimi bile anlamıyordum.
Yine de en büyük bencilliğim kendimeydi. Gitmek istiyordum ama hala gitmek için bir çaba göstermiyor ve kendimi bütün bu eziyetlere katlanmak zorunda bırakıyordum. Bu durumda olmamın suçlusu kendimden başka kimse değildi.
En büyük kızgınlığım ve kırgınlığım kendimeydi.
Demir'in gelmemesini istiyordum ama kendimi hala onu beklerken buldum. Tekrar aramasını bekledim ama aramadı. Hava aydınlanmaya başladığında, kimse gelmedi. Ev, apartman, sokak hatta bütün şehir büyük bir sessizlik içinde gün ışığını karşıladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...