Bordo derili koltuğa kendimi bıraktığımda yorulduğumu hissettim. Sabah dersleri beni yormuştu ve bugün öğrendiğim birçok şey de zihinsel olarak yorulmama yetmişti.Rahat bir şekilde arkama yaslandım ve bir saniyeliğine gözümü kapattım. Demir ise beni bu zevkten mahrum bırakmak istiyormuş gibi "Arkadaşını ziyarete mi geldin yoksa iş görüşmesi için mi geldin?" dedi ima dolu sesiyle.
Anlık kavuştuğum huzurum bir balon gibi söndü ve odanın içinde dağıldı. Gözlerimi açtığımda Demir odanın karşısından bana bakıyordu.
Sırtımı dikleştirdim ve ellerimi dizimin üzerinde birleştirdim. Arkadaşımı ziyarete gelsem daha iyi olurdu benim için.
"İçecek bir şey alır mısın?" diye sordu nezaketle.
Başımı salladım. Yeni kahve içtiğim için midem zaten çalkalanıyordu. "Teşekkür ederim," diye mırıldandım hanım kız rolüne bürünerek.
Hatta gülümsüyor ve kaşlarımı kibarca kaldırarak Demir'e bakıyordum. Ama o tam tersi halde, çatık kaşlarla ve bu halime anlam veremeyerek bana bakıyordu.
Masasına doğru ilerledi ve sandalyesine oturdu. Rahat bir tavırla arkasına yaslandı. "Neden gelmiştin?" diye sordu sanki bilmiyormuş gibi.
Masasına doğru eğildim ve gülümseye devam ettim. "İş görüşmesi için geldim," dedim nazikçe. "Yarı zamanlı işe ihtiyacım var."
"Neden?" diye sordu. "Zaten çok para kazanmıyor musun?" dediğinde gerildim.
Aslında demek istediği "Çalmıyor musun?" olacaktı. İkimiz de sözcükleri yumuşattığı biliyorduk.
Gülümseyerek, "Senin kadar değil," dedim iğneleyici ses tonumla.
Kavisli kaşlarını yukarı doğru kaldırdı. Dudaklarının kenarı hafif oynamıştı. "Zaten gitmek istemiyor musun? O kadar parayı ne yapacaksın?" diye sorduğunda bütün modum düşmüştü.
"Gidebilmek için daha çok paraya ihtiyacım var," dedim lafı dolandırmadan. Bu tür işlerde çalışan tek yol, rüşvetti. Yoluma çıkan kişilerin çoğunun birer iş adamı olma ihtimali yüksekti. Onları birkaç lirayla kandıramayacağımı gayet iyi biliyordum.
Elbette çaldığım paralar beni bir yere kadar götürebilirdi ama sadece gece para kazanıyor olmak yeterli değildi. Öğrenci halimle ise yarı zamanlı işlerde çalışabilirdim.
"Buranın maaşının fazla olduğunu duydum," dedim doğruları söyleyerek. Benim için akmasa da damlardı.
Demir'in karşımda böbürlendiğini omuzlarının duruşundan anlayabiliyordum. "Daha önce bir iş deneyimin oldu mu?" diye sordu bir müdür edasıyla.
Yüzündeki ifade ciddiydi. Şimdi tamamen iş konuştuğumuzun farkındaydım. Yalan söylersem Demir anlayabilirdi. Bu yüzden "Hayır," dedim direkt.
"Ama hemen öğrenirim," diye de ekledim. İkna edici olmalı mıydım? Belki de bana bir kıyak geçebilirdi.
"Biliyorum," dedi kaş altından bana bakarak. Beni tanıyordu, bu yüzden kendimi pazarlamaya çalışmayı bıraktım.
"Tanıdığım ve güvendiğim insanları işe almak benim için daha iyi," dedi Demir arkasına yaslandığı sandalyesinden doğrularak.
İki dirseğini de masanın üzerinde koydu ve ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Bir hafta deneyelim," dedi düşünceli bir sesle.
"Arif Bey sana her şeyi öğretecektir. Ne iş yapacağını ve nasıl davranacağını sana gösterir," diye devam ederken gülümsememi gizleyemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...