"Ama şimdi kim kandırabilir sizi
Bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için."
-Zekai Özger***
Gözlerimi açtığımda güneş tepemde altın gibi parlıyordu ve ben uyuyakaldığımı yeni yeni idrak ediyordum. Gece depoya gitmem gerekirken mışıl mışıl uyuduğuma inanamıyordum.
Hızla yerimden kalkıp evin içini kolaçan ettim. Gece birilerinin kapıma dayanmadığından emin olmak istiyordum. Daha sonra çantamın içinden telefonumu çıkarıp bildirimlere baktım. Kimse aramamış ya da mesaj atmamıştı. Zaten liderlerin hiç birinde telefon numaram ya da adresim yoktu.
Saat sekizi geçiyorken 9.30'daki dersime yetişmek için acele etmem gerekiyordu. Işık hızıyla duşumu alıp hazırlandıktan sonra kendimi dışarı attım. Taksi için boşa harcayacak param olmadığından okuluma giden otobüslerden birine atlayıp okula ulaştım.
Dandirikten bir bölümün üçüncü yılını bitirmeme az kalmıştı. Birkaç ay sonra okul sezonunu kapatıp Fanus'un en uzak yerlerine gidip yaz tatilimi yapmalıydım. Bunun içinse geceleri topladığım paraya hiç dokunmadan biriktirmeliydim.
Sonunda kıçım sırayla buluştuğunda derin bir nefes aldım. Bir haftadır okula uğramadığımdan kimseyle göz göze gelmemek için çaba harcadım. Büyük ihtimal herkes Balık Ahmet'in grubunun dağıldığını biliyordu. Fanus'ta herkes birbirinin gece hayatını bilir ama kimse gündüz bundan bahsetmezdi. Altın kural. Sanki ömürleri boyunca hiç öyle bir hayat yaşamamış gibi davranırlardı. Herkes gündüz hipnoz olmuş gibiydi.
Yine de içlerinden kötülüğü kalplerinde taşıyan birileri her zaman vardı. Gece yetmez gündüz de taşkınlıklarına devam ederlerdi. Bu yüzden kimseye bulaşmamak adına gözlerimi yalnızca önüme diktim ve dersi dinledim.
Büyük bir hengame ve karışıklığın hüküm sürdüğü okul nihayet bittiğinde sürünüyordum. Ruhen. Bugün arkadaşlarımdan kimseyi görmediğimi düşünüyorken bana seslenen bir adet Anıl yanıma doğru koşuyordu.
"Yağmur! Bekle biraz." Olduğum yerde durup Anıl'ın yanıma gelmesini bekledim.
"Selam," diye mırıldandım gülmeyle karışık. "Naber?"
"Bütün derslerden kalıyorum. Senden naber?" Birlikte kampüsü yarılayıp okulun çıkışına doğru yürüdük.
"Taşındım. Eski adresimi unut."
"Olanları duydum," diye fısıldadı. Kaybolmuşlara karıştığımı da biliyordu. Okulun bana kazandırdığı nadir arkadaşlardan biriydi Anıl. Gece hayatında hiç karşılaşmamış olsak da birbirimize neler yaşadığımızı üstü kapalı anlatıyorduk. "Yeni bir gruba üye misin?"
"Evet," diye fısıldadığımda kaşlarını çattı.
"Şu olağanüstü yeteneğini merak ediyorum Yağmur. Kimse seni kaçırmak istemiyor."
"Boş ver şimdi bunları." Anıl'ın koluna girdim. Konu benim yeteneğime geldiğinde hızlı bir manevra benim için hayat kurtarıcıydı. "Kurt gibi açım. Yemek yiyelim mi?"
"Bir de soruyor musun?"
***
Depoya adımımı attığım anda farklı kokusu beni anında sarmaladı. Yoğun metal kokusuna eşlik eden toz ve toprak kokusu burnuma dolduğunda yüzümü buruşturdum. İçerisi tıklım tıklım doluydu.
Depo birçok amaç için kullanılıyordu. Kimisi yemek yiyor, bazıları eğlenip oyunlar oynuyordu. Deponun sağ dip köşesinde bilardo ve langırt masaları vardı. Oturmak için tabure ve koltuklar her yerdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
ActionNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...