Keyifli okumalar 🌸Depo Demir'in dediği gibi boştu. Gizlice içeri girdim. Kapının açık olmasını zaten tahmin ediyorduk. Sürekli bir insan sirkülasyonu olduğunu düşününce normaldi. Binada çalışan insan yoktu henüz çünkü saat daha dört buçuğa geliyordu. İnsanlar gelene kadar binadan çıkmalıydım.
Demir'in bahsettiği gri ve beyaz kapıyı görünce beyaz olana doğru ilerledim. Yangın merdivenlerine ulaştığımda derin bir nefes aldım.
Görevin ilk kısmı başarılıydı. Sırada on ikinci kata kadar bu merdivenleri çıkmak vardı. Saatime baktım. Beş olmasına kırk dakika vardı. Otuz dakikada merdivenleri çıkmak gerekiyordu.
Hem sessiz hem de hızlı olmaya özen göstererem tırmanmaya bağladım. Her katta kaçıncı kat olduğuna dair bir tabela vardı ve çoktan üçüncü kata ulaşmıştım.
Beşinci kata ulaşacağım sırada gür bir erkek sesi beni durdurdu. Katın kapısı kapalıydı. Kapıya biraz daha yaklaşıp konuşmalara kulak misafiri oldum.
"Şerefsiz köpekler," diye bağırdı gür bir ses. Daha sonra koridorda bir tokat sesi yankılandı. "Sizin yapacağınız işi sikeyim. Bir kızı bulamadınız." Bir tokat daha. Kulağımı iyice kapıya dayadım.
"Bütün adamları Kovan'a yollayın. O kızı bulana kadar geri dönmeyin ve önünüze çıkan herkesi öldürün." Daha sonra ayak sesleri koridorda yankılanınca kapıdan ayrıldım.
Beni arıyorlardı. Hızlıca yoluma devam ettim. Titreyen ellerim telefonumu buldu. Beceriksizce Demir'in telefonunu tuşladım. Çoktan altınca kata ulaşmıştım.
Demir telefonu açınca "Bir sorun mu var?" diye sordu hemen.
"Kovan..." Nefes nefese kalmıştım. "Beni arıyorlar. Bütün adamlarını Kovan'a gönderdi. Herkesi öldürecekler!"
"Tamam, sen sakin ol. Bu konuyu ben halledeceğim. Sen göreve odaklan."
Telefonu kapattım. En azından Kovan'ın harekete geçmesi için hala zaman vardı. Merdivenleri tırmanmaya devam ettim. Onuncu kata ulaştığımda beşe çeyrek vardı.
"Beş dakika daha," diye mırıldandım kendi kendime.
Nöbetçilerin ayak seslerini duyduğumda on ikinci kattaki yerimi almıştım. Nöbet değişimine on dakika vardı. Alt katta nöbete hazırlananların seslerini duydum.
Merdivenlerin sonundaki kapıya yöneldim. Bu kapı on ikinci katın koridoruna açılıyordu. Üzerimde bir kat daha vardı ama orası teras bölümüydü.
Kapıyı o kadar hafif araladım ki aradan bir sinek dahi geçemezdi. Gözümü kısıp koridoru inceledim. Demir'in dediği gibi koridorda sekiz oda vardı. Yerler yeşil halıyla kaplanmıştı. Bir devlet binasından çok bir otel konsepti vardı. Özenle dizayn edilmişti.
Koridorun sonundaki kapıda iki adamın beklediğini görünce gireceğim odanın o olduğunu anlamıştım. Kalbim öyle sesli atıyordu ki çevredeki sesleri duymak için biraz daha odaklanmak zorunda kaldım. Yaklaşık beş dakika sonra nöbetçiler gitmek için hazırlandığında pozisyonumu değiştirdim.
Onlar merdivenlerden aşağı inmeye başladığında kapıyı ses çıkarma ihtimaline karşı yavaşça araladım ve kendimi koridora attım. Arkamdaki kapıyı kapattım ve ışık hızıyla sekizinci daireye koştum.
Elimi kapının koluna uzattım ve açmak için harekete geçtim ama kapı kilitliydi. İlk şok. Beynime kan o kadar hızlı sıçramıştı ki bayılacağımı düşündüm. Kapıyı tekrar zorladım ama açılmadı. Bir şeyler düşünmeliydim. Yukarı doğru çıkan ayak sesleri beynimde zonkluyordu. Diğer nöbetçiler nöbet yerlerini almak için geliyorlardı, bense kabak gibi kapının önünde dikiliyordum. Buraya kadar gelmişken geri dönemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fanus
AcciónNice ölüler, nice ölümler gördüm. Çoğu çığlık çığlığa son bulurken, pek azı sessizce olup bitti. Bazılarının ruhu bedenden ayrılıp gökyüzüne süzüldü. Kimininse ruhu yaşayan bedeninde can verdi. Gördüğüm ilk ölüm değildi bu. Sonuncusu ise hiç değild...