Annem her zaman "Geçmişte çektiklerimiz , bize çekmekte olduğumuz acılardan daima daha hafif görünür." derdi. Bildiğim çoğu şeyi annem,babam ve Jackson'dan öğrenmiştim. Benim gözümde onlar herhangi bir konuda yanılmazlardı. Her konuda onların sözlerine , yöntemlerine ve fikirlerine güvenim tam olurdu. Ama bu sefer annem yanılmıştı. Geçmişte yaşadıklarım da en az bugün yaşadıklarım kadar canımı acıtıyordu.
Eğilip saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Hemen dönerim." diyerek koşmaya başladığında ben hâlâ arkasından bakıyordum. Noah ve Andela'nın bahçede yürüdüklerini görünce bakışlarımı onlara sabitledim. Noah'u ilk gördüğüm zamanki hâliyle şuan arasında dağlar kadar fark vardı. Boyu uzamıştı, biraz kilo almıştı, uzun ve sevimli saçlarından şimdi eser yoktu. Sık sık kısacık kestiriyordu. Sorduğumda böyle daha rahat ettiğini söylese de şuanki yaşantısında geçmişimizden hiçbir şey taşımak istemediği gözlerinden okunuyordu. Bir an bakışlarımız buluştuğunda bana dudaklarını oynatarak "Gülümse." dedi. Gülümsemek bir süredir bana uzak bir kavramdı. Sonrasında tebessüm ederek Andela ile konuşmaya devam etti. Sık sık tartışıp kavga etsek de Noah söz verdiği üzere ilk günki gibi yanımdaydı. Logan "Ablaların bir tanesi ne yapıyormuş ?" diye üstüme atladığında ise hâlâ Noah'u izliyordum. "Adras bir yere kadar gitti. Onu bekliyorum." dedim. Logan elindeki kahvelerden birini bana uzatarak yanıma oturdu. "Ee yaşlanıyorsunuz Alison Grace. Tamı tamına 22 yıllık bir ömrünüz var artık. 22. yaşınız size ne tür hediyeler getirecek ?" diye sorduğunda kıkırdayarak bakışlarımı oturduğumuz basamaklara çevirdim. "Herhangi bir beklentim yok." dediğimde Logan ellerini birbirine vurarak "Yapma ya boşuna mı hediye aldık." diyerek bana sarıldı. "Aylardır bugünü bekliyordum ben ama." diye Andela'nın taklidini yapmaya başlayınca daha fazla kendimi tutamadım. Biz kahkahalar atarken Adras yavaş adımlarla bahçeye girdi. Başını kaldırıp beni görünce gülümsemeye başladı. Logan onu fark ettiğinde ıslık çalarak "Bu çocuk sana sırılsıklam aşık Bayan Grace. Değerinizi bilin ki bir daha üzülmeyin." dedi. "Bir daha." dedi. Ondan bahsettiğinden adım gibi emindim ama bunu kasıtlı yapmadığını sadece beni koruma içgüdüsüyle söylediğini de biliyordum. Buna rağmen bir anda boğazıma alev parçaları yapışmış gibi hissettim. Adras'ın yüzüne baktıkça daha da kötü oldum. Logan moralimin bozulduğunu fark edince "Alison... Hey ! Ben... Ben öyle demek istemedim." diye kekelemeye başlasa da sorun yok gibisinden başımı salladım ve ayağa kalktım. Sorun yoktu. Üzerinden tam 3 yıl geçmişti. Adras'a hafifçe el sallayarak arkamı dönüp terastan uzaklaştım. Sürgüye elimi atıp içeri girdiğimde Andela'nın yaptığı yemeklerin kokusu tüm mutfağı sarmıştı. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp odaya girdiğimde kendimi yatağa bıraktım. Artık ağlayamıyordum. Son bir yıldır üzüldüğümü bile hissedemiyordum. Boş boş tavana bakmakla yetiniyordum.
Kapı hafifçe tıklatıldığında doğrulup oturdum. "Gel." diye hafifçe seslendiğimde Adras kapıyı açıp içeri girdi. Yaklaşık 190cm boyuyla odada devasa bir hâl alıyordu. Kusursuz bir fiziğe sahipti. Yüzünde her zamanki sıcak gülümsemesiyle "Seni merak ettim Alison." dedi. Yatağa oturmasını işaret ettiğimde gelip yavaşça yanıma oturdu. "Logan kötü gözüküyordu. Tartışmadınız değil mi?" dedi. Hayır anlamında başımı sağa sola sallayarak "Problem yok. Dışarıdan sıkıldım." dedim. Adras birkaç saniye dikkatli bir şekilde bana baktıktan sonra "Doğum gününde buraya tıkılı kalmamalısın." dedi. Omuz silkerek umursamadığımı belli ettim. Yine de bileğimden tutup hızlıca ayağa kaldırdı beni. "Adras önemli değil, gerçekten." desem de beni dinlemedi. "Şunu giy." diyerek askıdan aldığı montumu üstüme attı. Odadan çıkıp aşağı inmeye başladığımızda hâlâ tam olarak montumu giyememiştim bile. "Hey nereye ?" diye bağırdı Logan. Terasta hâlâ basamaklarda oturuyordu ama canının sıkkın olduğu suratından belliydi. "Biraz dolaşacağız." diye cevap verdi Adras. Ben de hafifçe tebessüm ederek ona kızmadığımı belli ettim. Rahatlamış bir şekilde "İyi eğlenceler. Gece kutlamaya geç kalmayın." dedi. Ne kadar itiraz etsem de Andela Arislerin de katılacağı bir parti düzenlemişti.
Kendimizi dışarı attığımızda Adras hafifçe elimi tuttu. İtiraz etmesem de gerilmiştim. Bana dönüp gülümsediğinde "Nereye gidiyoruz ?" diye sordum. Arabanın kapısını açarak oturmamı işaret etti. "Gittiğimizde görürsün." diyerek gülümsedi.
***
Gözlerini açabilirsin dediğinde merakla ellerimi gözlerimden çektim. "Adras... Bu , bu çok güzel..." diye kekeledim. Nerede olduğumuzu bilmiyordum hatta tepeden baktığımız şehrin hangisi olduğunu çıkaramamıştım bile ama manzara enfesti. "Rahatlamaya ihtiyacın olduğunu düşündüm." diye fısıldadı Adras arkamdan. Yavaşça ellerini belime sararak beni kendisine çekti. Çekinsem de onu itmedim. Son bir yıldır aramızda olanlar aşikardı. Yine de alışamıyordum. Hafifçe beni kucakladığında utanarak gülümsedim. Yavaş hareketlerle oturup beni de kucağından bırakmadı. Kokusu kar çiçeklerini anımsatıyordu. Yumuşacık ve ferahlatıcı...
"Senin için zor olduğunu görebiliyorum. Bana her bakışında hâlâ onu anımsadığını da görebiliyorum. Ama bana bir şans ver Alison. Sana onu unutturmam için , seni mutlu edebilmem için bana bir şans ver." dedi. Her 'o' demesiyle irkilsem de duygularını bu kadar net ve samimi dile dökmesi benim de ona karşı duygularımı ortaya çıkarmama yardımcı olmuştu. Kekeleyerek de olsa "Adras... Ben , ben sana aşık değilim." dedim. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda bakışlarında kırgınlık olsa da tebessüm ederek "Ama beni seviyorsun , benden hoşlanıyorsun Alison." dedi. Sanki doğruluğundan emin olmak istermiş gibi söylemişti. Evet ona karşı boş değildim. Ama ilerisi hakkında da hiçbir söz veremezdim. Hafifçe başımı aşağı yukarı oynattım. "Bu bana yeterli." diye fısıldadı. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdığında ilk geri çekilecek gibi olsam da gözlerimi kapatarak kıpırdamadım. Parmaklarıyla kibarca çenemi okşadı. Nefesini hissedecek kadar yakınlaşmıştık ki sert bir öksürükle anında geri çekildim. Sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. 170-175 cm boylarında hafif sarışın sevimli sayılabilecek bir çocuk ikimize şaşkın şaşkın bakıyordu. Adras ellerini birbirine vurarak sinirle "Ariçem aşkına Theron ödümüzü kopardın." dedi. Çocuk gülerek dalga geçer bir tavırla ikimizi işaret etti. "Belli belli." diyerek ellerini cebine soktu. Bakışlarını benden ayırmıyordu. "Onu tanıyor musun ?" diye Adras'a sorduğumda Adras bana dönerek sinirle ellerini saçlarında gezdirdi. "Tanıştırayım küçük kardeşim Theron. Theron sen zaten Alison'ı tanıyorsun." dedi. Theron bir anda şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sen , sen Alison Grace misin ?" diye sordu. Başımla yavaşça onayladığımda Theron anlamamış bir şekilde "İyi de sen abimle... Bir dakika anlamama izin verin. Sen Jason ile beraber değil miydin?" diye sordu. İsmini duyduğum anda boğazım sıkılıyormuş gibi hissettim. Ellerimi istemsiz bir şekilde yumruk hâline getirdim. Adras öfkeyle Theron'a döndüğünde Theron "yanlış bir şey mi söyledim ?" bakışları atıyordu. Adras sinirle Theron'a "Senin burada ne işin var ?" dediğinde ise Theron vermesi gereken son cevabı verdi. "Beni buraya Jason yolladı." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...