Yenilen

7.7K 658 80
                                    

Lise dönemimde bir film serisine fena takmıştım kafamı. Devamlı izlerdim. Her fırsatta... Okuldan eve geldiğimde , gece yatmadan , yemek yerken hatta bazen antrenman yaparken. Hala en sevdiğim film sorulduğunda o serinin filmlerini söylerim. Bir sahnesinde karakterlerden biri "Her zaman umduğumuz bir biçimde olmasa da , kaybettiğimiz şeyler bir şekilde bize geri döner." demişti. O zaman saçma gelmişti çünkü ben ne zaman bir eşyamı kaybetsem asla bulamazdım. Ama şimdi dediğini anlayabiliyordum. Hayatımı , kardeşimi , evimi her şeyimi kaybetmiştim ve sonradan hepsi geri gelmişti. Hem de ben hepsinden habersizken. Şimdi ise adımın bile benim olmadığını ve hatırlamadığım bir Tanrı tarafından verildiğini öğrenmiştim. Onu da kaybetmiştim ve geri gelmişti.
"Alison , konuşabilir miyiz ?" diye fısıldadığında ses tonumu kontrol etmeye çalışarak "Dorena demek istemiştin galiba ?" dedim. Yüzümü ona çevirdiğimde çaresiz bir şekilde bana bakıyordu. "Hayır , hayır. Senin adın Alison sen her zaman Alison olarak kalacaksın. Özür dilerim ama seni korumalıydım. Ve sana baktığımda aklıma gelen tek şey buydu. O kadar küçük ve masumdun ki. Çok fazla şey yaşamıştın , her şeyden habersizdin. Ama sana her baktığımda aynı şeyi gördüm. Asaletin , gücün... Sen her zaman benim için Alison'dın. Hep öyle kaldın.' dedi Pan. Gerçekten samimi gözüküyordu. Samimi ve üzgün. Avcunu açarak elini bana uzattı. Birkaç saniye ona baktıktan sonra elimi avuç içine koydum. Beni kendisine çekip sarıldığında sanki bir çiçek bahçesine havadan bırakılmış gibi hissettim. Fazla fazla parfüm koksa da bu rahatsız edici değil aksine ferahlatıcıydı. "Üzgünüm Alison. Gerçekten." diye fısıldadı. Hiçbir şey demeden ona sarılmakla yetindim. Kendini kötü hissetmesini istemiyordum ama ben kötü hissediyordum. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordum. Artık...
Bahçedeki konuşmamızdan sonra ben içeri bile girmeden arabaya gitmiştim. Yaklaşık bir yirmi dakika sonra da çantalarla birlikte Jason gelmişti. Arabaya bindiğinde gayet sakin gözüküyordu. "Üzgünüm Alison." dedi kısık bir sesle. "Neden anlatmadın ?" dediğimde arabayı çalıştırarak bakışlarını farların aydınlattığı yola odakladı. "Olanları bana Riddle anlattı. Birinci ağızdan bile dinlemedim. Amcam böyle bir şeyden asla bahsetmemişti. Şu durumdayken de sana bunu anlatmak mantıklı gelmedi." dedi. Açıklamasını yapmıştı ne diyebilirdim ki. Ondan neyin hesabını soracaktım. "O seni çok seviyor Alison. Seni kendi kız kardeşi gibi gördü. 5 yıl sana o baktı. Onu bununla yargılama. Yıllardır seni ona götürmemi bekledi. Hala resimlerini bile saklıyor." dediğinde şaşkınlığımı gizlemek için bakışlarımı camdan dışarı çevirdim. Böyle bir bağ kurup nasıl unutabilirdim. "Peki ben kendimi..." diye söze başladığımda Jason devamını getirerek "Evet , Pan'ın kız kardeşi sanıyordun." dedi.
***
Defalarca yeni bir hayata başlayıp yarıda bırakmak zorunda kalmıştım. Pan ile yaşadığımda bunlardan biriydi. Geriye dönüp baktığımda geçmişim arkamda bıraktığım insanların ağırlığını taşıyamıyordu. Sonbaharda çıplak kalan ağaçların yaprakları gibi hayatımdaki insanlar tek tek dökülmüştü.

Yaklaşık birkaç saat sonra dudaklarımdan ilk sözcükler çıktı. "Şimdi sen Tanrı Apollon musun ? Yani Walter kim oluyor..." diye başladığımda Jason tebessüm ederek başını salladı. "Hayır Alison. Bunu daha önce de söylemiştim. Dünya'da anlatılan hikayeler ve efsanelerle buradaki gerçek bağdaşmıyor. Bazı kısımları abartılmış , bazıları ise eksik. Ben sadece Apollon'um. Tanrı falan değil." dedi. Dediklerini dikkatlice dinliyordum zaten elimden de aksi bir şey gelmezdi. Benim bildiğim tek Tanrı Zaman Koruyucusu'ydu. Ona 'Efendim.' diye hitap edip Aristo gibi element kaynaklarına Ariçem halkı arasında Tanrı demeyi tercih ediyorduk. Sessizce Jason'ın arabayı kullanmasını izlemeye devam ettim. Gözüm bir an ellerinden bileklerine kaydığında kolundaki metalik bileklik dikkatimi çekti. 27:07:13 yazan bir sayaç vardı ve hızlı bir şekilde akıyordu. Baktığımı fark etmiş olmalı ki "27 gün 7 saat 12 dakikamız kaldı şuan itibariyle. Geri dönmek için." dedi. Biraz ürkütücü olsa da açıkçası Logan ve diğerlerini çok merak ediyordum. Durumlarını öğrenebilmek için tek çarem geri dönmekti.

"Şimdi nereye gidiyoruz ? Daha doğrusu kime ?" diye sorduğumda Jason sanki gerilmiş gibi direksiyonu hafifçe elleriyle sıktı. "Jason?" diye sorduğumda "Eski bir arkadaşa. Noah savaşta çok işimize yarayacağını düşünmüştü. İyi bir dövüşçü ve pek yenilmeyi sevmez." dedi. En azından bu içimi rahatlatmıştı. Ne kadar fazla adam toplarsak o kadar iyi demekti bizim için. Özellikle böyle birisi tam anlamıyla avantajdı.

Jason ile yol boyu bir daha konuşmadık. Üstünde tuhaf bir gerginlik vardı. Anlamasam da sorgulamadım. Noah'dan bahsetmek ona iyi gelmiyordu. Hiçbirimize gelmediği gibi... Tuhaf ormanlık bir araziye ulaştığımızda "Geldik sayılır." dedi. Çevre o kadar bakımsızdı ki çoğu ağacın dalları kırılmış , yarısı yola düşmüş yarısı sarkmış bir şekilde diğer ağaçların dallarına yaslanmıştı. Etrafta baykuş seslerinden başka hiçbir şey duyulmuyordu. Yol bozuk olduğu için Jason hızı azaltmış dikkatle yolu izliyordu. Birkaç kez sağ sol yaparak virajlar aştıktan sonra yoldan daha tuhaf bir açıklığa ulaştık. Jason arabayı park edip aşağı indiğinde alanın ortasındaki bataklığa doğru ağır adımlar atmaya başladı. Bir anda tüm alanı şiddetli bir rüzgar bastı. Jason "Victoria benim Jason ! Ateş'in oğlu Jason !" diye bağırdı. Rüzgar hafifçe şiddetini esintiye bıraktı. İleride gökyüzünde kanatlı bir yaratık belirdi. Yavaşça süzülerek bize yaklaşırken her ağacın arkasından yaklaşık 300 kadın çıktı. Hepsi sanki birini bekliyormuş gibi silahlandırılmıştı. Ve hepsi Jason'a bakıyordu. Araçtan inip hızlıca peşinden yürümeye başladığımda savaşçı kadınların hepsi oklarını bana doğrultarak bir adım attı. Jason hızla arkasını döndüğünde yaratık kanatlarını son bir kez çırptıktan sonra toprağa ayak bastı. Başını kaldırdığında bakışlarını direkt Jason'a odakladı. Kusursuz sayılacak bir güzelliğe sahipti. Ama onda farklı bir şey vardı beni fazlasıyla rahatsız eden farklı bir şey...

"İndirin !" diye gürledi. Sesi etkileyici yumuşaklıkta ama bir o kadar da korkutucuydu. Jason yanıma gelip elimi tuttuğunda Kanatlı Kadın yaklaşık 7 adım ötemizdeydi. "Merhaba Dorena." dedi. İlk kez tanımadığım birisi bana gerçek ismimle hitap etmişti. "Merhaba." dediğimde kadının gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Gözlerini hiç kırpmadan sanki delip geçmek ister gibi Jason'a çevirdi bakışlarını. "Merhaba Apollon." dediğinde Jason başını sallamakla yetindi. Kadın bir anda kahkahayı basıp daha ne olduğunu anlamadan arkama geçip saçlarımdan bir tutamı eline aldı. "Masumiyet... Hırs... Zeka... Garip Dorena. İçinde barındırdığın güç kadar da zayıfsın. Seni zayıflatan çok kuvvetli bir şey var. Ovv zavallı Dorena aşık olmuş." diyerek tekrar kahkahayı bastığında tüm savaşçı kadınlar da onla beraber gülmeye başladı. "Kes Victoria ! Buraya bunlar için gelmedim." dediğinde Victoria sinirle etrafında döndü. "Sen ! Bu küçük aptal kızı mı bana tercih ettin !" diye bağırdığında her şey bir anda aklımda şekillendi. Roma'daydık. Roma'daki ismiyle Victoria , Yunan Tanrıçası Nike'dı. "Sen , sen o'sun..." diye kekeledim. Kadın gözlerinden belli olan kinle Jason'a yaklaştı. "Evet. Zafer Tanrıçası Nike ! Tarihte tek bir yenilgisi olan Zafer Tanrıçası Nike ! Apollon'un aşkına yenilen Nike !" diye haykırdı.

Jason ifadesiz bir şekilde izlerken hafifçe tuttuğu elimi gevşetti. "Hoşgeldin Ateş'in oğlu ! Ölümünü izlemeye hoşgeldin '!" diyerek kıkırdadı.

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin