"Bir dakika sen suyun kaynağı olan Tanrıça Agna ve Tanrı Zeus'un oğlu Perseus musun ?" Cetus bakışlarını Aristo'dan bana çevirerek "Percy demeni tercih ederim aslında. Fani adımı daha çok seviyorum." sinirle yüzüne tokat attığımda çevremizdeki herkes bir an için bize döndü. Kimseyle göz teması kurmamaya özen göstererek merdivenlerden şatonun avlusuna bakan balkona çıktım. Ona güvenmemekte haklı olduğumu bana kanıtlamıştı. Aslında bu hareketi önceliklerime daha hızla ulaşmam için yardım etmişti. Buradan bir an önce ayrılmam lazımdı. Savaş başlamak üzereyken ortadan kaybolamazdım. Birkaç saniye boyunca duyduğum tek şey rüzgarın sesiydi. "Sanırım ona bir özür borçlusun sevgili kızım." Aristo tam arkamda duruyordu. "Ben mi ? Gerçekten mi Efendim ? Bana yalan söyleyen o ! Yalan söyleyip bunu devam ettiren o ! Ona güvenmemekle en doğru şeyi yapmışım ! Perseus pek de anlatıldığı gibi değilmiş efsaneler her zaman fazla abartılmıştır zaten !" Aristo hafifce tebessüm edip öfkemi ve sinirimi es geçti "Aslında pek yalan söylemiş sayılmaz Alison. İkinizi bir araya getiren benim. Planımda gölde boğulman yoktu ama yanlış hatırlamıyorsam Perseus hayatını kurtardı değil mi ?" kollarımı göğsümde birleştirip bunun onu haklı kılmaya yetmediğini söyleyecektim ki Aristo "Sakin olmalısın Alison. Eğer savaşı kazanmak istiyorsan kızım bu görevi birlikte başarmak zorundasınız." nefesimi normale çevirmek sandığımdan daha zor olacaktı. "Neden o peki Aristo ? Neden Jason veya Noah değil de hiç tanımadığım adını efsanelerden duyduğum bir kahraman ?" Aristo yanıma gelip parmaklıklara yaslandı. "Sanırım cevap sorunun içinde Alison. O bir kahraman. Jason evet kuşkusuz tarihteki en iyilerden birisi olacak ve en korkusuzlardan ama onun sana karşı olan duygusal zaafı sizi görevde başarısız kılabilir. Korktuğu tek şeyin seni kaybetmek olduğunu ve savaşın asıl hedefinin sen olduğunu düşünürsem bunu riske atamam. Seni kaybetmemek için yanlış bir karar verirse bu sadece sizi etkilemez. Bunu tehlikeye atamam. Diğer arkadaşlarına gelirsek Noah Ward'u bebekliğinden beri izliyorum. Tanıdığım en fedakar savaşçılardan birisi aynı zamanda da en sadıklarından biri. Ama Noah'un bu kendini feda etme isteği korkarım sende de var. Noah'u kaybetme korkun seni yavaşlatabilir hatta seni öldürebilir. Erkek kardeşine gelirsek Logan'a karşı koruyuculuğunun düzeyini tahmin edebiliyorum. Ardından Andela en yakınlarından birisi evet bir görev için yeterli yeteneğe ve zekaya sahip ama onunla aranda yaşadığın sorunlardan sonra asla onu kaybetmeyi de göze alamazsın. Adras ve Theron'a da geçmemi ister misin ? Dard'ı hiç anlatmayayım istersen ona henüz güvenemem. Diğer arkadaşların içinde bir sürü bahane sıralayabilirim. Ama Perseus senin hayatının dışından birisi. Ona güvenebilirsin. Tanrılığa kabul edilmiş bir Aris o. Ölümsüz bir Aris. Seni böyle bir duruma düşürdüğüm için beni affet Alison ama buna mecburum. Eğer biz ele geçirmeden Walter'ın eline geçerse..." Aristo gerçekten de endişeli gözüküyordu. "Ne Aristo ne eline geçerse ?" Cetus yani Percy balkona adımını attığında Aristo ikimize birden bakıp "Kehanetler Kitabı , en eski ve en güçlü büyülerle korunan kitap. Kitaptaki en son kehanetler de "Ölüm Kehanetleri" yani sana gelen kehanetler. O kitapta tüm Ariçem tarihi boyunca çeşitli kahinler tarafından dile getirilen ve gerçekleşen kehanetler var. Henüz gerçekleşmemiş ve gerçekleşmekte olan son kehanetlerde Ölüm Kehanetleri. Eğer Walter'ın eline geçerse..." Percy cümlenin devamını tamamlamıştı : "Kehanetleri değiştirebilir."
***
"The London Hotel'de bundan birkaç yıl önce Jackson ile sana bir mesaj göndermiştim ?" kaşlarını kaldırmış hatırlamamı bekler gibi bana bakıyordu. "Londra yani sadece Londra demiştiniz." Aristo başıyla onaylayıp "İlk başta emin değildim ama Walter ve Elaina'nın art arda aynı bölgede çok sık bulunması ve bunu gizlenmek istermiş gibi gerçekleştirmeleri şüphemi neredeyse doğruluyor. Londra'ya gitmelisiniz ve kitabı onlardan önce ele geçirmelisiniz." arkasını dönüp kapıya yaklaştığında "Sizi buraya getirmek için zamanlar arası kapı açtım. Kendi zamanınızda kitabın izini sürmek için sizi bir araya getirmem dikkatleri üstünüze toplamaya neden olurdu. Ama bu zamanda size engel olacak çoğu şeyden uzak kaldınız. Saat 12'de yine aynı göl evinde uyanacaksınız. Kendi zamanınıza döndüğünüzde hızlı olmalısınız. İkiniz olabilecek en kısa zamanda Londra'ya ulaşmalısınız. Dikkat çekmemelisiniz." "Bir dakika Efendim ? Yani kitabı nerede bulacağız nerede olduğunu bilmiyoruz ?" Aristo ilk başta bakışlarını Percy'e çevirip tekrar bana döndü. "Bunu bende bilmiyorum sevgili kızım. Sizi bu yüzden seçtim. Kitapta kehaneti bulunan tek Aris sensin Alison. Şunu unutma : Farklı açıdan bak." kapıyı kapatıp içeri girdiğinde Percy ile kocaman bir balkonda yalnız kalmıştık. "Hey bak sana yalan söylemedim. Cetus sadece lakabım. Sana bir şeyleri net açıklamadığım için bana kızabilirsin ama sende bir Banshee olduğunu bana söylememiştin." "Bir dakika Banshee olduğumu zaten sen anladın benim söylememe gerek kalmadı. Gerçekten bunu nasıl anladın yani ben bile daha yeni öğrendim sayılır ?" birkaç adım atıp tam önüme geldi "Ben Poseidon'un oğluyum. Suyun birinci kuşak ilk varisiyim. Yaşım 25 olabilir ama 1713 yıldır 25 yaşımdayım. Çok sayıda çembere şahit oldum. Sen bir Banshee'sin ve bir çember üyesinin bunu fark etmesi zor değil. Bir çember üyesi seni dikkatlice izlerse içinde sakladığın ikinci ruhu görmesi zor değil. Sinirlendiğinde bu daha kolay açığa çıkıyor. Sadece bu özelliğini sanırım biraz geç fark etmişsin." omuzlarımı silkip "Sanırım meşhur olan ben değilmişim. Tokat için özür dilerim." gülümseyerek yanağına dokundu. "Hiç fena sayılmazsın ufaklık." kıkırdamaya başladım. "Sanırım 12'ye kadar bir düğünde kapana kısıldık. İçeri mi girmek istersin yoksa biraz yürümek mi ?" geri dönüp şatonun avlusunu işaret etti. Merdivenlerden inip avluya adım attığımızda "Bu arada Jason veya Noah... Biraz kulak misafiri olmuş olabilirim ama bahsettiğin Walter Craft'ın oğlu Jason Craft mı ? Ruh'un üç çocuğundan biri olan Apollon mu ? Diğeri de Noah Ward galiba ilk melez ?" başımla onayladım. "Sanırım Ariçem'de dedikodular hızlı yayılıyor."
***
"Alison , eğer elinde insanlığın ve Ariçem tarihinin sonunu getirebilecek eski püskü bir kitabın olsaydı bunu nereye saklardın ? Ve bunu nerede yok ederdin ?" gerçekten düşününce elimizin boş olduğunu fark etmiştim. Londra'daki King's Cross Tren İstasyonu'nun 4. ve 5. platformları arasında ayakta durmuş birbirimize ve yanımızdan gelip geçen insanlara bakıyorduk. "Herhangi bir şey kendini kamufle edebildiğinde gizlenmiş ve dikkat çekmemiş olur. Kendini kamufle edebilmesi içinde ortamla uyumlu olması lazım. Eğer bir kitap arıyorsak kitapların arasında aramamız en mantıklısı. Bir futbol sahasında değil." kaşlarını çatmış beni izliyordu. Fikrimin tam bir saçmalık olduğunu düşündüğünden neredeyse emindim ki "Gerçekten zekisin Ally. Hadi o zaman gitmemiz gereken bir kütüphane var." yürümeye çoktan başlamıştı. "İyi de hangisi ? Bir sürü kütüphane vardır Londra'da." geri dönüp bana baktığında "Bize Londra'ya gelmemizi söyledi. Kitabı Londra'da aramamız gerektiğini değil." insanlara çarpa çarpa Percy'nin peşinden koşmaya devam ediyordum. "Hangi kütüphaneye gideceğiz ? Hey Percy ! Percy !" kalabalık onu takip etmemi zorlaştırıyordu ki elini uzatıp bileğimi sıkıca tuttu. "Tabiki bildiğimiz bir yerden başlayacağız." "Bir dakika ben hiçbir yeri bilmiyorum." orta yaşlı bir bayanın elindeki çantayı koşarken karnıma çarpmasının ardından tek istediğim buradan uzaklaşmaktı. "Yıllar sonra küçük bir okul ziyareti yapsam sanırım senin için sorun olmaz Alison."
***
"Oxford Üniversitesi , Duke Humphrey Kütüphanesi." ellerini açıp sanki bir mücevher bulmuşçasına kapıda duruyordu. "Londra'da olmamız gerektiğini düşünüyorum. Oxford'da değil." İki yanımızda sıra sıra kitap dolapları vardı. Aralarında yürümeye başladığımda "Aristo boşuna bir ipucu vermez. Londra kitabı bulacağımız yer değilse ne peki ? Niye bunu bize söyledi ?" Percy sol taraftaki ilk dolaptan eline kalın bir kitap almıştı. Bakışlarını bana çevirdiğinde "Belki de bulmamız için değil yok edebilmemiz için Londra'yı işaret etti. Unutma farklı açıdan bak , Alison."
***
"Bu kadar kitabın arasında aradığımızı nasıl bulacağımızı tekrar düşünsek fena olmaz sanırım." yaklaşık 3 saattir kütüphanedeydik ama henüz elimizde hiçbir şey yoktu. "Sadece aramaya devam et burada olduğundan neredeyse eminim." Percy bunu söylerken ben tam bir umutsuzluk girdabı içindeydim. "Hey sende duydun mu ?" kaşlarımı çatıp bakışlarımı ona çevirdiğimde oldukça ciddi bir yüz ifadesi vardı. "Yalnız değiliz. Buraya gel." hızla elimden tutup beni kendisine çekti. Tam ortadaki rafın arkasına yaslandığımızda ayak seslerini bende duyabiliyordum. Bakışlarımı çevirdiğimde tam yanımızda devasa ahşap bir kapı vardı. İki yanında Hollywood filmlerinde kullanılan eskiden askerlerin giydiği zırhlardan vardı. Ayakta sanki kapıyı koruyormuş gibi hareketsiz duruyorlardı. Bakışlarımı tekrar girişe çevirdiğimde kapı açıldı. Profesör olduğuna bahse girebileceğim tıknaz bir adam ve neredeyse adamdan iki kafa daha uzun bir kadın içeri girdi. Kendi aralarında konuşmalarına rağmen Percy oldukça gergin gözüküyordu. "Gerçekten iki faniden neden korktuğumuzu sorabilir miyim ?" saklandığımız yerden çıktığımda Percy beni durdurmak için biraz geç kalmıştı. Anında ikisi de hareketliliği fark edip bana döndüler. "Bu saatte burada ne aradığınızı sorabilir miyim küçük hanım ?" kadın gözlük çerçevesinin üstünden bakışlarını bana odaklamıştı. Tıknaz adam ise tuhaf hareketler yapmakla meşguldü. Sanki bir şey anlamaya çalışıyormuş gibi ikisi de beni inceliyordu. Ses tonu tıslamayı andırsa da kadına gülümsemeye çalıştım. Aksanı çok garipti sanki dilimizi yeni öğrenmiş gibi konuşuyordu. Cevap vermek üzereyken Percy anında yanımda belirdi. Biraz önce bıraktığımın aksine yarı çıplak bir şekilde karın kaslarını sergiliyordu. "Ne yapıy..." kolunu belime atıp tırnağını sırtıma batırdığında ters giden bir şeyler olduğunu anladım. "Şey okulda her köşe doluydu Profesör. Biz de anlarsınız ya... Kız arkadaşımla biraz takılmak istedik." kadın gözlerini iri iri açmış ikimize dünya üzerindeki en yargılayıcı bakışları atıyordu. "Sen hemen giyin ! On dakika içinde geri döndüğümüzde ikinizi de burada görmeyeyim !" arkalarını döndüklerinde kapıdan çıkana kadar utançtan kıpkırmızı kesilmiş bir ifadeyle onları izledim. "Sen ne yaptığını sanıyorsun !?" diye bağırarak Percy'e vurdum ki benim sorum eminim ki en son sorunumuz olacaktı şu an. Yanında askeri zırhların olduğu ahşap kapı açıldığında asıl hesap vermesi gerekenin ben olduğumu anladım. Jason elinde Anaklusmos ile tam karşımdaydı ve beni gördüğü için pek de sevindiği söylenemezdi. "Ben de aynı soruyu soracaktım. Benim kız arkadaşımla bir kütüphanede çıplak halde ne yapıyorsun ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...