Kahraman

5.4K 450 133
                                    

"Olamaz değil mi ?" Cetus birkaç adım geri çekilip "Saçmalama Alison. Hiçkimse gece yatağına yatıp uykuya daldıktan sonra uyanıp 700 yıl geriye gitmez Ruh'u kontrol edebilirsin , Banshee bile olabilirsin ama bu Ariçem için bile fazla." hiçbir şey anlamadığı ifadesinden belliydi ki benim de eminim ondan farkım yoktu. "Bir dakika Banshee olduğumu nereden biliyorsun ?" davetiyeyi elimden bırakmadan ona döndüğümde "Bunu herkes biliyor. Ariçem'de hiçbir şey saklı kalmaz Alison." bu konunun ayrıntılarına girmek beni de rahatsız ederdi. Ben susmayı tercih ederken o gidip evde bulunan tek koltuğa oturdu. Elini saçlarının arasından geçirip geri yaslandığında ben hala davetiyeyi inceliyordum. "Cetus ?" birkaç saniye beklesem de cevap vermedi. "Cetus sana diyorum !" ses tonumun değişmesiyle bakışlarını bana çevirmesi bir olmuştu "Efendim ? Yine ne var ?" yanına gidip davetiyeyi ona uzattım. "700 yıllık bir parşömene benziyor mu sence ? Bu kadar eski bir zamana ait olmak için fazla yeni. Üzerinde toz bile yok. Saçma gelebilir ama sanki bizim için özel bırakılmış buraya. Sadece davetiye için de söylemiyorum. Ev , kıyafetler , battaniyeler ve son olarak da bu davetiye. Dediğin şeyde haklıydın Ariçem'de bile hiçkimse gece uyuyup sabah nedensiz bir şekilde bambaşka bir yerde hiç tanımadığı bir insanın yanında uyanamaz." Cetus bana bakmaya devam ederek davetiyeyi eline aldı. "Aramızdan hangimizin daha sinir olduğu konusunda bence tekrar bir düşünmeliyiz. Gerçekten ikna etme konusunda çok iyisin ufaklık. Kalk bakalım görmemiz gereken bir şato var."
***
Meydan fazlasıyla kalabalıktı. Arisler hızla yanımızdan geçerken biz de Ateş Meydan'a ulaşmaya çalışıyorduk. Mimari tam anlamıyla Antik Yunan devrini anımsatıyordu. Evet Walter'ın eline geçmeden önce de Ariçem benzer mimari ve antik izler taşıyordu ama burası adeta tarihten kopup gelmiş gibiydi. Meydana yaklaştıkça gece gördüğüm rüya aklımda canlanıyordu. Kötü hissetmeme neden olsa da bunu Cetus'a belli etmedim. "Bize at ve yeni kıyafetler lazım. Tabiki biraz da yemek. Sanırım görmeyeli herkes Dionysos gibi giyinmeye başlamış." kadınlar kabarık etekli , dantelli , eski İngiliz tarzı elbiselerle etrafımızda dolaşırken , erkekler de onlara dantel yaka tuhaf gömlekler , uzun ceketler ve deri uzun çizmeler ile ayak uyduruyorlardı. Cetus'un Dionysos'tan bahsetmesi dikkatimi çekmişti ama hiçbir tepki vermemeye özen gösterdim. Bu konuda herhangi bir soru sorarsam onu tanıdığımı anlayabilirdi. Hakkımda ne kadar az şey bilirse o kadar güvende sayılırdım. Eğitim evinin yeni yerinden , yaklaşan savaşa hazırlıklardan ona bahsedemezdim. Tanıdıklarıma güvenmek zor iken tanımadığım birisine güvenmek hem tehlikeli hem rahatsız edici olabilirdi. "Nereden almayı düşünüyorsun ya da hangi sikkeyle satın almayı düşünüyorsun bu ihtiyaçlarımızı ?" sorumun cevabı olarak elini cebine sokup eski püskü ağzı ip yardımıyla büzülmüş bir torba çıkardı. "Dolapta sadece kıyafet ve battaniye yoktu Alison. Çok fazla bir miktar olmasa da ucuz ama iyi bir şeyler almaya yeter." gülümseyerek ara bir sokağa girdi. "Eskiden arka sokaklardaki malların daha ucuz ve kaliteli olduğu söylenirdi. Eğer 700 yıl öncesindeysek bunu değerlendirebiliriz." iç sokakların da daha iç taraflarına yürüyorduk. Barlar ve tuhaf eşyalar satan tuhaf dükkanlar vardı. "Yanımdan ayrılma. Pek de normal gözükmüyor." elimi tuttuğunda bir an için elini itmek istesem de gerçekten çevremizdeki insanlar tuhaf bakışlarını üzerimizden çekmiyordu. Hızla sokağın sonundaki sağ tarafta kalan dükkana girdik. "Çok zaman harcamamalıyız. Güvende olduğumuzu pek sanmıyorum. Eğitimlerdeki marifetlerini her an gösterebilirsin bana." dükkana girerken bana son olarak bunları söylemişti. Dükkana girdikten sonra ise bir anda Antik Yunan dili konuşmaya başladı. İlk başta anlayamasam da dediği kelimeler zihnimde anlam kazandıktan sonra şaşkınlıkla onu izlerken buldum kendimi. Evet anlayabilirdim bu dili ama daha önce Antik Yunan dilini bu derece iyi konuşan kimseyi görmemiştim. "Gia ména, mia kalí omáda, pou boreí epísis na dósei fórema enós kompsí kyría tou?" kendisine bir takım bana da bir elbise istemişti. Adam gözlerini kocaman açarak önümüzde eğildi. Sanki içeri çok önemli birileri girmiş gibi ikimizi de abartılı şekillerde selamlıyordu. Cetus'un elini tutup tekrar tekrar saygı gösterisinde bulunması da ayrı bir tuhaflıktı. Bakışlarımı ikisinden ayıramıyordum. "Fysiká, kýrie, efprósdekti. tóra férno." Cetus'a "Efendi" diye seslenmişti. Hemen getireceğini söyleyip dükkanın arka tarafına geçti. Anında Cetus'a dönüp "Sana neden öyle davranıyor ? Efendim dedi değil mi yanlış anlamadım ? Ve bu kadar akıcı konuşmayı nasıl öğrendin ?" bir nefeste aklımdaki tüm soru işaretlerini Cetus'un önüne sermiştim. Bakışlarını benden kaçırıp omuzlarını silkti "Bilmiyorum. Kibar bir adama benziyor ondandır. Hey bu kadar soru sorar mısın normalde de ? Ortadan kaybolmana üzüleceklerini sanmıyorum küçük hanım ?" dişlerimi sıkarak "Ben küçük değilim." diye tekrarlasam da beni pek dikkate almamıştı. Ardından satıcı arka taraftan gelip elindeki iki takımı eski torbalara koydu. Ağızlarını bağlayıp bize doğru uzattı. Cetus sikkelerin yarısını adama verdikten sonra dükkandan çıkarken adam hala şaşkın şaşkın bize bakıyordu. "O adamın seni tanımadığından gerçekten emin misin Cetus ?" "Bilmiyorum dedim değil mi Alison ?Belki tanıdığı birisine benzetmiştir. Gördüğüm her yaşlı adamla yakın ilişki kurmuyorum. Hadi şu üstümüzdekilerden kurtulalım." adımlarımızı hızlandırıp sokakta geldiğimiz yönü izlemeye başlamıştık ki geri dönmemiz galiba sandığımız kadar kolay olmayacaktı. Eski ve kirli kıyafetler içinde iri yarı üç Aris tam karşımıza dikildi. Kapılarının önünde satış yapan satıcılar ve alıcılar bir anda dağıldı. Tam ortadaki Aris'in saçları neredeyse yere kadar uzanıyordu. Kızıl kahverengi gibi karışık renkteki saçlarının kirli ve yağlı olduğu uzaktan bile fark edilebilirdi. Elinde kocaman bir balta tutuyordu ki kullanma nedeninin iyi niyetli olmadığından emindim. Kolları tamamen dövmeler ve derisine geçirilmiş büyük iri halkalarla kaplıydı. Diğer iki tarafındaki Arislerin de ondan geri kalır tarafı yoktu. Sağ taraftaki sarı saçlarını ensesinde at kuyruğu yapmıştı. Sürekli dilini dışarı çıkarıp tuhaf bir şekilde dudağında gezdiriyordu. Sol taraftaki ise saçının bir kısmını kazıtmış diğer kısmını da tuhaf örgüler ve halkalarla süslemişti. Bir gözünü daha önce kaybetmiş olmalıydı ki şu an gözünün olması gereken yerde karanlık bir boşluk vardı. Görüntüleri midemi kaldırmaya yetmişti. "Bakın burada kimler var." ortadaki Aris elindeki baltanın sapıyla direkt Cetus'u işaret etti. Tanıyormuş gibi konuşması bir yana tehtitkar hali daha ürkütücüydü. Diğer ikisi gülmeyle homurtu arası bir ses çıkarmışlardı. "Geldiğin deliğe geri dön. Yolumdan çekil silinmiş." Cetus'u ilk kez bu kadar ciddi görmüştüm. "Silinmiş" derken ne demek istediğini anlamasam da hepsi aynı anda hırıltılar çıkarttı. Ortadaki toparlanıp tekrar kahkahalar atmaya başladı. "Yanındaki atıştırmalığı bırakırsan geçmene izin verebiliriz." Cetus bileğimden tutup hızla beni tam arkasına geçirdi. "Siz bilirsiniz." ardından gerçekleşenlerin çoğunu takip etmekte zorlandım. Cetus elini boynundaki kolyeye götürdü. Ucunda tuhaf mavi ışıltılar saçan bir taş vardı. Bu kolye ilk gördüğümde bana Noah'a verdiğim element kolyesini anımsatmıştı. Ardından beklemediğim bir şekilde kolyeyi çıkardı ve havaya atıp düşerken tuttu. Ama bu sefer elindeki kolye değil ışıl ışıl parlayan bir kılıçtı. Yerimden bile kıpırdaman onu izledim. Arislerin kafalarının omuzlarından ayrılışını , Cetus'un hareketlerinin olağanüstü seviyede hızlı olmasını ve her şeyin birkaç dakika içinde bitmesini... Kılıcı havaya atıp tekrar tuttuğunda bu sefer elinde kolye vardı. Cesetlerin üstlerinden atlayıp yanıma geldiğinde gülümseyerek bana bakıyordu. Sanki dans etmiş gibi bir ifadesi vardı. "Sen... S-e-n-n... Harikasın." kelimeleri bir araya bile getirememiştim. Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldığında "Eğer çıkma teklifi etmeyi falan düşünürsen lütfen daha romantik bir ortam seç."
***
Ufak bir hanın kilerinde üstümüzü değiştirmek zorunda kaldık. "Arkanı dön ! Sana arkanı dön dedim ! Cetus !" kıkırdayarak döndüğünde hızlıca üstümü değiştirdim. Hala biraz önceki sahneler zihnimde tekrar tekrar oynuyordu. "Çıkar mısın dışarı ? Beni aşağıda da bekleyebilirsin." hiçbir şey demeden dışarı çıktı. Savaşma şekli normal bir Aris ile kıyaslanamazdı bile. Saçımı hızla toplayıp tekdüze arka taraftan tutturdum. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda handaki herkesin bir anda sessizleştiğini fark etmem uzun sürmedi. Sanırım tek kız bendim yaklaşık 100 erkeğin içinde tek kız... Bakışlarımı gezdirip Cetus'u bulduğumda o da birkaç saniye bana bakmaya devam etti. "Hey millet ! Tamam kız arkadaşıma bakmayı keserseniz sevinirim !" hızlıca yanıma gelip kolumdan tuttu ve sürükleyerek dışarı çıkardı. "Aklından ne geçiyordu ?" elbiseyle birlikte satın aldığı cüppeyi üstüme geçirdi. Dünya'da yaşasam kırmızı başlıklı kızın seçmelerine katıldığımı söyleyebilirdim. "Birincisi ben senin kız arkadaşın değilim ikincisi geldiğim yerde böyle şeyler tuhaf karşılanmaz elbisenin açık hiçbir tarafı yoktu. Azıcık medeni olmayı denersen sevinirim." Cetus cüppenin ipini boyun kısmımda bağlarken kaşlarını kaldırıp "Geldiğin yerde olmadığımızı hesaba katarsak biraz dikkat edebilirsin. Hatta geldiğin zamanda bile olmayabiliriz Bayan Çokbilmiş."
***
Her yer ışıklarla kaplanmış şehir resmen düğünü kutlar gibi süslenmişti. "Korkuyor musun ?" dediğinde aslında nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Karşılaşacaklarımdan veya 700 yıl öncede kaybolmaktan korkmuyordum. Biraz daha ortalıkta gözükmezsem olabileceklerden korkuyordum. Zihin yoluyla Jason ile hiçbir şekilde bağlantı kuramazken üstüne üstlük Cetus'u tam tanımadığım için de hiçbir şeyi anlatamıyordum. Kısılıp kalmıştım ve bundan kurtulmamın tek yolu şu an bu şatonun içinde olabilirdi. "Anlaşıldı en az benim kadar. Peki hazır mısın ?" başımla onayladığımda merdivenlerin başındaydık. İlk kez Noah'un kolunda baloya katıldığım zaman aklıma geldi. Walter ile karşılaşmam... Bu sefer içeri davetsiz giren bendim. "O zaman buyrun Bayan Grace." merdivenlere giden kapı açıldı. Birkaç saniye herkese tepeden bakma şansım oldu. Bizim balolarımız aksine daha abartılı , süslü ve kalabalıktı. Merdivenlerden inmeye başladığımızda bize çevrilen bakışları görebiliyordum. Sadece her zamankinin aksine baktıkları kişi ben değildim. Beni tanıdıklarını bile sanmıyordum. Dikkatle ve merakla Cetus'u inceliyorlardı. Merdivenlerde başka çiftlerde vardı. Arkamızda ve önümüzde. Ama sanırım tek dikkat odağı Cetus'tu. "Neler oluyor burada ?" diye eğilip kulağına fısıldadığımda ifadesini bozmadı. "Sonra anlatırım." diyerek yürümeye devam etti. Tam karşımızda devasa bir geçit duruyordu. Tamamen ökse otuyla çevrilmiş olan geçitin altındaysa çok güzel bir kadın ve yakından tanıdığım bir adam vardı. "Aristo." diye fısıldadığımda bakışlarını direkt üstümüze çevirdi. Yanındaki de Elsa olmalıydı ki masallara konu olacak bir güzelliğe sahipti. Bembeyaz teni , bal rengi beline kadar uzanan saçları , ufak ve belirgin yüz hatları... "Merhaba Alison. Görüşmeyeli uzun zaman oldu." Aristo zarif hoş bir takım giymişti. Kırık beyaz bir cüppenin içinde Tanrısal bir varlık olduğunu kanıtlar gibi duruyordu. Yanımıza gelip elini omzuma koyduğunda daha fazla bekleyemedim "Neler oluyor ? Siz beni hatırlıyorsanız burada düğününüzde ne işimiz var ? 700 yıl öncesinde ne işimiz var Aristo ?" bakışları her zamanki gibi sakin ve samimiydi. Soğukkanlı olmadığı herhangi bir anı hatırlamıyordum "Sakin ol Alison. Her şeyi anlatacağım. Genç Perseus ile tanışmışsın. Merhaba Perseus." Cetus'a döndüğümde kilitlenmiş bir şekilde bana baktığını fark ettim. Benden herhangi bir tepki beklediği ve vereceğim tepkiden korktuğu apaçık ortadaydı. Ki verebildiğim tek tepki ise "Perseus mu ? Antik Yunan kahramanı Perseus mu ?" oldu.
Merhaba 😊 Önceki bölümün yorumlarından okuduğum kadarıyla çoğunuz beni tanımak istediğinizi yazmışsınız. Bunun için ayrı bir bölüm açmak yerine merak ettiklerinizi bana bu bölüme yorum bırakarak sorabilirsiniz seve seve cevaplarım 😊 Şimdiden teşekkür ederim , keyifli okumalar 💙

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin