700 Yıl

4.9K 459 230
                                    

Yüce zihinli insan , insanların ne düşüneceğinden çok gerçeğe aldırış etmeli.
-Aristo
Baş ağrısı galiba parti gecelerinin sabahları için yaratılmış bir şeydi. Kendimi ıslak ve rahatsız hissediyordum ki gözlerimi açtığımda bunun tam manasıyla doğru olduğunu gördüm. Hızla toparlanıp kalktığımda çimenlerin üstünde bir gölün kenarında ıpıslak kıyafetler içinde yatıyordum. En son hatırladığım şey partiden sonrası... Jason yanımda uyuyordu... Sonra o rüya... Üzerimde eski yırtık ve bana ait olmayan kıyafetler vardı. Anlamlı gelmiyordu. Nasıl buraya gelmiştim ? Neredeydim ? Ben... Çalılardan gelen sesle hızla arkamı döndüğümde onu gördüm. "Ov hey ! Neden çıplaksın sen ?" refleksle arkamı döndüğümde güldüğünü duyabiliyordum. "Birincisi yarı çıplak sayılırım sadece tişörtümdeki suyu sıkmaya çalışıyordum , ikincisi tişörtümün ıslak olma sebebi de sensin küçük hanım." neyden bahsettiğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Yanıma geldiğinde sinir bozucu bir şekilde gülümsemeye devam ediyordu. "Ne ? Ne var neye gülüyorsun ?" pek havamda olduğum söylenemezdi. "Hiç sadece her gün gölden yarı baygın bir kızı kurtarmak zorunda kalmıyorum. Genelde yüzmeyi tercih ederim." aşırı derecede sinir bozucu olmasının yanında bir Aris olduğu her halinden belliydi. "Ariçem'deyiz değil mi ? Yani sen bir Aris savaşçısısın." eliyle saçımın bir kısmını kulak arkama atıp "Güzel olduğumuz kadar zekiyiz de gel ufaklık sana kuru giysiler bulalım." yürümeye başladığında hiç tanımadığım bir çocuğun peşinden gitmek ne kadar akıllıca olurdu bilmiyorum ama sanırım şu durumda başka seçeneğimde yoktu. "Adım ne demiştin ?" diye koşarak ona yetiştim. "Cetus diye çağırırlar genelde." "Bir dakika Poseidon'un canavarı Cetus mu ?" birkaç saniye durup dikkatlice bana baktı "Gerçekten bu kısma mı takıldın ?" başımı iki yana sallayıp alaycı tavrını umursamamaya çalıştım. "Peki , Cetus tanıştığıma memnun oldum. Neredeyiz ve ben neden yanındayım ?" birkaç adım daha attıktan sonra bana dönüp "Aslında sana sormak lazım çünkü bende bilmiyorum. Ormanın içinde gözümü açtım ve sonra gölde seni gördüm. Tek bildiğim bu ki adını bile bilmiyorum." dalga geçmeye devam ettiğini düşünmek istiyordum ama gayet ciddi bir şekilde cevaplamıştı sorumu. "Ben Alison. Alison Grace." bir anda durup tekrar bana döndü. "Meşhur Yaratılmış sensin demek. Ruh'un kızı Ariçem'in her bölgesinde ilgi odağısın." ona yetişmeye çalışarak adımlarımı hızlandırdım. "Sen yani nerede olduğumuzu bilmiyor musun ? Benim eğitim evine dönmem lazım bir şekilde. Dün gece oradaydım şimdi burada. Nasıl geldiğim hakkında bir fikrim yok. Bak yardımın lazım benim hemen geri dönmem lazım." sakince yürümeye devam ediyordu. "Son dediklerimi galiba duymadınız Bayan Grace , ben burada bile yaşamıyorum. Ariçem'den ayrılalı yıllar oldu. Roma'nın buraya benzer hiçbir tarafı yok ve dün gece gayet iyi vakit geçirirken bugün anlatılanlara bakılırsa sürekli tehlikeyi kendisine çeken baş belası küçük bir kızın hayatını kurtarmak zorunda kalıyorum." "Ben küçük değilim ! Senin yaşını bilemem ama 22 yaşında bir kıza ufaklık muamelesi yapamazsın !" bağırdığımın bile farkında değildim. Kolumdan tutup sürükler gibi itmeye başladığında ona vurmaya başladım. Pek işlediği söylenemezdi ama en azından sinirlendiğini görebiliyordum. Dirseğimi karnına geçirip beni bırakmasını sağladım. Birkaç saniye belini büküp nefesini toplamaya çalışırken ben bağırmaya devam ediyordum. Beni kucakladığı gibi omzuna aldı. Çırpınarak vurmaya çalışsam da bana kıyasla fiziksel gücü çok üst düzeydeydi. "En azından bir şeyden eminiz Alison Grace , bahsedildiği gibi tam bir baş belasısın."
***
"Su ?" ilk kez konuşmuştu. Yaklaşık 5 saattir ufak bir ağaç evde birbirimizin yüzüne bile bakmadan oturuyorduk. Şömineyi yakmak için odun toplamaya gitmesi dışında Cetus yanımdan ayrılmamıştı ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Hala nerede olduğumuzu , neden buraya geldiğimizi , nasıl geldiğimizi... Hiçbirinin cevabını bilmiyorduk. "Bak Alison senin durumundan hiçbir farkım yok. Şu an yapabileceğim hiçbir şey yok. Yola devam etmek zorundayız burada beklemenin hiçbir faydası yok. Belki evini , arkadaşlarını bulabiliriz." bakışlarımı ona çevirdiğimde samimiydi. Başımla onaylayıp uzattığı bardağı aldım. "Bu arada fena sayılmazsın sanırım sabaha her tarafım morarmış olarak uyanacağım." gülümseyip "Özür dilerim ama cidden çok sinir bozucu olabiliyorsun.". İlk kez fiziksel görüntüsüne dikkat ediyordum. Tatlı bir çocuktu. Jason ile aynı boyda sayılırdı. Sarı saçlar ve mavi gözler. Yaşadığı eğitim evinde bayağı popüler bir tip olduğu apaçık ortadaydı. Savaşın eşiğinde olmamızı ve onu yeni tanıyor olmamı hesaba katarsak ismim dışında hiçbir ayrıntı bilgiye girmemiştim. Eğitim evinin yeri , Jason , Anaklusmos veya diğerleri hakkında... Yuvarlak cevaplarla geri dönmemin hayati bir mesele olduğunu anlatmaya çabalamıştım. Ağaç ev ise sanki tüm ihtiyaçlarımızı karşılamak için buraya yapılmıştı. "Alison şunları bir denesen. Islak kıyafetlerinden kurtulmak için yani yanlış düşünme." kızarması komik gelse de elindeki kotu ve kazağı aldım. Arkasını döndüğünde hızla üstümü değiştirdim. "Cetus bunları nereden bulduğunu söylemiştin ?" bana dönüp parmağıyla arkamdaki dolabı işaret etti. "Tam arkandaki dolabın içindeydiler." kaşlarımı kaldırıp bakışlarımı dolaba çevirdim. "Garip gelir mi bilmiyorum ama tam bedenime göreler. Sence de garip değil mi ?" dolabın kapağını açtığımda yanıma geldi. Bir sürü yemek konservesi , battaniyeler , kıyafetler , kitaplar... Hepsi özenle ayrı ayrı yerleştirilmişti. "Hey şu ne ?" parmağıyla işaret ettiği süslü kağıdı elime alıp ters çevirdim. Değişik bir el yazısıyla yazılmıştı. Dünyadaki düğün davetiyelerini andırıyordu. "Balo davetiyesi gibi bir şey. Sanırım buraya pek uzak sayılmaz." bakışlarımı ona çevirdiğimde kağıdı inceliyordu. "Davet yarın Alison. Ve Skotadi Kastro'da. Bu imkansız oradaki en son balo..." ne diyeceğini biliyordum. Skotadi Kastro'yu da biliyordum. "...imkansız çünkü en son balo Aristo ve Elsa'nın düğününde verilmişti. Tam 700 yıl önce..."

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin