Tek Çıkış

6.2K 522 32
                                    

Hades zaten bizim tarafımızda değildi. Eğer böyle bir şeye kalkışırsak apaçık ona karşı savaş açmış olacaktık. Zaman Korucuyusu'nun hâlâ Tartarus'ta hapis olduğunu da hesaba katarsak işin içinden çıkmamız imkansızdı. Jason dileği karşısında sadece Demeter'e selam verip "Gidiyoruz." diye fısıldamıştı. Yaklaşık 15 dakikadır geldiğimiz yolda geri yürüyorduk. Gergin olduğu yürümesinden bile belliydi. Omuzları olabildiğine dik , hızlı ve sık adımlar atıyordu. Yetişebilmek için neredeyse hafif tempolu koşuyordum. Ayin sonrasında etrafı saran toprak kokusu hâlâ kalkmamıştı. Aslında normal koşullar altında mekan fazlasıyla huzurluydu ama Demeter'in dileği. Persephone için belki kurtuluştu ama bizim ölüm belgemizdi. Eğer isteğini yapmazsak apaçık tarafının Elaina olduğu belirtmiş sayılırdı. Tanrı ve Tanrıçaların neredeyse hepsi fırsat kolluyor diye düşünmeye başlamıştım. Hepsinin nedenleri ve ne tesadüfse sonu bizim ölümümüzle biten istekleri vardı. Ya da teknik açıdan sadece benim ölümümle.
Arabaya bindiğimizde yanaklarımın yol boyu yüzüme çarpan rüzgardan kıpkırmızı olduğundan emindim. Ellerimi birbirine sürtüp nefesimi avcumun içine üfledim. "Üşümüşsün." diyerek arka koltuktaki çantaların birinden Pan'ın olduğunu tahmin ettiğim karışık renkli bir battaniye çıkardı. "İçerisi birazdan ısınır. Şimdilik şunu al." dedi. Sakin bir sesle konuşsa da sürekli farklı şeyler düşündüğünden emindim. Gerginliği ve zihninin yoğunluğunu anlamak için yan yana olmama gerek yoktu. Arabayı çalıştırdığında battaniyeye sarılıp ayakkabılarımı çıkarttım. Biraz önceki gergin ortamdansa Jason'ın yanında tuhaf ama sıcak tutan bir battaniyeye sarılıp bacaklarımı kendime çekmeyi yeğlerdim. Ki şuanda da tam bunu yapıyordum. Jason'ın gergin tavrına karşı Demeter'in bizim için çok büyük bir kayıp olduğunu düşünmüyordum. Evet belki ne kadar adam o kadar güç demekti ama... "Sorun Demeter değil." diye fısıldadı soğuk bir sesle. Soğuk ve mesafeli. Gerginliği sandığımdan da yukarı seviyelerdeydi. "Sorun sensin Ally... Ben günlerdir düşünüyorum... O kolye Ariçem Tarihi'ndeki en güçlü büyücülerden birisi tarafından yapıldı. Bu Dard bile olsa o büyüyü kırıp geçemez. Sana yaklaşıp kolyeyi alması imkansızdı. Persephone tek çıkışımdı." dedi. Çaresizliği sesinden belliydi. Hafifçe yutkunup bakışlarımı yola odakladım. Bir anda hiç düşünmeden sadece şu cümleleri söyledim :"Belki de Dard almadı.". Jason ilk başta bir tepki vermese de sonrasında hızla başını bana çevirdi. Gözleri iri iri açılmıştı. Bir anda sadece birkaç saniye içinde aracı son sürat kenara çekip durdurdu. "Ateşten başka bir element kullandım mı ? Alison bana bak ! Hatırlamaya çalış ! Ateşten başka bir element kullandım mı !" diye bağırdı. Kollarımdan sıkıca tutmuş beni sarsıyordu. Ne olduğunu bile anlamadan şaşkın şaşkın suratına baksam da onun ifadesinde nadir gördüğüm bir şey vardı : Korku.
***
"Jason belki çok küçük şeyler için ama hep ateş ile karışık. Başka bir elementi direkt kullandığın herhangi bir an hatırlamıyorum. Zihineflerin seni ele geçirmesi veya babanın aracılığıyla zihnine hükmetmesi için diğer 4 elementten birisini direkt kullanman gerekiyor. Ben direkt olarak kullandığın bir zaman hatırlamıyorum. Senin zihnin aracılığıyla evet bana ulaşabilirler ama direkt olarak herhangi bir elementi kullanmadın. Sakin olur musun ?" dediğimde başını direksiyona yaslamış ellerini saçlarında gezdiriyordu. Hızlı hızlı nefes alıp verdikçe hareket eden omuzları , ellerinin ani hareketleri... Daha önce de endişeli hallerini görmüştüm ama bu derece ani tepki verdiğine hiç şahit olmamıştım. "Jason hey..." diye fısıldayıp omzuna başımı yasladığımda duraksadı. Birkaç saniye nefesini tuttu. Ardından soluk alıp vermesini yavaşlattı. Başımı kaldırıp geri çekildiğimde yavaşça dikleşti. Başını bana çevirdiğinde gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamamıştı ama ağlamaktan beter bir durumdaydı. Tüm yüz hatları kasılmıştı. "Sakin ol Jason. Sen bana bir şey yapmazsın." diye fısıldadığımda hafifçe tebessüm etti. "Eğer yaptıysam zaten ben olmuyorum Alison. Şu olanlardan sonra aklıma gelen tek ihtimal." dedi. Sesi kırgın çıkıyordu. Siniri geçmişti ama çaresizliği daha da artmıştı. "Kendini suçlama." dediğimde hiç beklemediğim bir şey söyledi :"Keşke hiç dönmeseydim.".
***
Yaklaşık 3 saattir yoldaydık ve tek kelime dahi etmemiştim. Dediği son cümleden sonra sanki aramızdaki mesafeler azmış gibi kat kat fazlası da eklenmişti. Sessizce arabayı kullanıyordu. Bir daha ne konuşmaya çabalamıştı ne de farklı bir şey yapmıştı. Yine aynısı oluyordu. Tekrar tekrar her zaman olan şeyler... Aramızdaki her şeyi yeniden inşa ediyordu. Uzak durarak koruduğunu düşünüp beni daha dipsiz bir karanlığa tek başıma fırlatıyordu. Onun için zor benim tarafımdan bakıldığındaysa kolayı seçiyordu. Şimdi sinirli olan taraf o değil bendim. Kafamda sürekli kurup düşünmekten , her seferinde aynı duvarlara çarpmaktan , devamlı aynı korkuyu yaşamaktan... Ya bir gün tekrar bırakırsa...
"Daha ne kadar devam etmeyi düşünüyorsun ? Bana yaptıklarını görmüyor musun ! Yıllardır bana yaşattıklarını ! Beni korumaya çalışırken ne hale getirdin görmüyor musun !" diye bağırdım. Sinirle bakışlarımı ona çevirdim. Yavaşça arabayı durdurdu. Bana döndüğünde beklediğimin aksine sakindi. Bağırıp çağırmasını mantıklı olanın bu olduğunu söylemesini falan beklemiştim ama o öylece gözlerini dikmiş bana bakıyordu. "Gitmiyorum Alison. Saatlerdir düşündüğünün aksine bir yere gittiğim veya tekrar sizi bıraktığım yok. Yaşananların sonuçlarına sadece sen katlanmadın. Aynı şeyleri bir daha ne yaşatmaya ne de yaşamaya niyetim yok." diye fısıldadı. Nefesimi kontrol etmeye başladığımda başımı kucağımda birleştirdiğim ellerime çevirdim. "Ben... Ben özür dilerim. Sesimi yükseltmek istemedim." diye fısıldadım. Yavaşça yaklaşıp eliyle çeneme okşadı. Saçlarıma usulca bir öpücük kondurduğunda "Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok." dedi. Bu kadar gerginliğin arasında içimi böyle huzurla doldurması normal olamazdı. Kızardığımı görmemesi için başımı kaldırmasam da gülüşünden zihnimi okuduğu besbelliydi.
***
Kirpiklerimi araladığımda Jason hâlâ araba kullanıyordu. Saat 01.13'tü. Bakışlarını yoldan ayırmadan "Günaydın." dedi gülümseyerek. Esnememi gizlemeye çalışsam da pek başarılı olamamıştım. Toparlanıp oturduğumda uyurken herhangi bir kapıyı kullandığımızı ve normal Dünya'ya geçtiğimizi fark ettim. Saat geç de olsa her neredeysek insanlar gece hayatıyla barışıktı. "Nereye gidiyoruz ?" diye sorduğumda ilk olarak uyku sersemliğimle şaka yaptığını düşünsem de ardından Jason'ın rahat tavrından anladığım kadarıyla doğru söylüyordu :"Dionysos ; üzüm , şarap ve eğlence Tanrısı."

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin