Yaklaşık 4 saattir yürüyorduk. Jason sürekli etrafı dinliyordu. En küçük ses bile irkilip dönmesine neden oluyordu. Her zaman böyleydi. En azından bu yönünün değişmediğinden emindim. Her zaman olduğu gibi temkinliydi. Her şeyi kendi kontrolünde tutmayı bir şekilde başarıyordu. Arkasından sessizce onu takip ederken biraz kilo verdiğini fark ettim. Değişmişti. Saçları daha karışıktı ve ellerinde önceden kalma yaralar vardı. Sakalları hafif uzamıştı ve asla ona söylemeyecek olsam da daha yakışıklı gözüküyordu.
"Düşüncelerini bana açmasan da bir şeyler düşündüğünü hissedebiliyorum ve şuan bu çok dikkat dağıtıcı oluyor Alison." diye beni azarladığında adeta itilerek gerçek dünyaya tekrar adım attım. Her zamanki gibiydi. Aşırı ciddi ve çekilmez.
Soğuk artık can yakıcı oluyordu. Noah'a veda edemesem de şuan montumu aldığı için minnettardım. Ariçem'in en kuzeyindeydik. 3 yıldır burada yaşasam da bu kadar soğuğa alışmış değildim. Nefesim buhar gibi etrafa yayılıyordu. Riddle'ın sıradaki planı neydi bilmesem de bir daha buraya dönmeyeceğimizden emindim. Zaten Ariçem demek sanırım bizim için göçebe yaşam demekti.
Tek tek kapıları geçerken orman farklı şekiller alıyordu. Her kapının farklı bir büyüsü vardı. Ama izlerden veya artık kapıların açık olmasından anladığımız kadarıyla Walter veya Dard'ın büyüleri etkisiz hale getirdiği söylenebilirdi.
"Elaina'nın da yanlarında olma ihtimali var mı ?" dediğimde Jason hafifçe başını sola çevirerek etrafı tekrar gözden geçirdi. Sakin ve aynı soğukkanlı , kendinden emin ses tonuyla "Sanmam. Elaina işlerini başkasına yaptırmayı sever. Bizim peşimizden gelmek onun için küçük düşürücü bir hareket. Ya bizim ona gitmemizi ya da ona götürülmemizi tercih eder." dedi.
7. saatteydik ve ben artık ayaklarımı hissedemiyordum. 7 saattir yürüyorduk. Direkt kapılardan geçmemiz ya da ormanda dümdüz ilerlememiz tehlikeli olacağından Jason sürekli yön değiştiriyordu. Zaman kaybı olsa da daha güvenliydi ve daha az dikkat çekiciydi. Son kapı az ilerimizdeydi. Jason adımlarını daha da yavaşlatıp bir anda durdu. "Kamp kurmuşlar." diye fısıldadığında etrafta hiçbir şey göremiyordum. Bakışlarımdan anlamış olmalı ki "Daha dikkatli bak Alison. Büyüyle gizlenmiş. Sadece odaklan." dedi. Gösterdiği tarafa bir süre dikkatlice bakınca her şey netleşmeye başladı. "Geçtiğimiz her kapıda gizlenmiş kamplar veya savaşçılar vardı ama sen dikkat etmediğin için görmedin. Ama bu sefer kamp değil Dard buraya bir ordu yıkmış. Ariçem'in düştüğü günden beri bu kadar kalabalığını görmemiştim." dedi. Dediği kadar vardı. Sayısız Tartarus yaratığı (aralarından benim hiç görmediğim tanımadıklarım da vardı) ve Walter'a çalışan binlerce Aris kapının önünde savaşa hazır gibi bekliyordu. Jason tekrar parmağını kaldırarak batıyı işaret ettiğinde bakışlarımı o tarafa çevirdim. Dard neredeyse Jason'dan bile bir kafa uzun iri bir Aris savaşçısıyla sinirli sinirli konuşuyordu. Jason sanki Dard'ın bu halini sevmiş gibi gülümsüyordu. "Hey , neye gülüyorsun sen öyle ?" dediğimde hafifçe toparlanarak ayağa kalkıp ağaca yaslandı. "Bekle. Bu tarafa dönmesini bekle." dediğinde hala gülüyordu. Anlamasam da çok merak etmiştim. Bakışlarımı ayırmadan Dard'ı izliyordum. Karşısındaki adamın kafasını koparacak kadar sinirli gözüküyordu. Birkaç saniye sonra adam önünde eğilerek geri geri gitti. Dard'ın elleri hala yumruk halindeydi. Hızla önünü döndüğünde ellerimle ağzımı kapatmak zorunda kaldım. Şok içinde Jason'a döndüğümde suratında nefretten başka hiçbir şey yoktu. Gözleri mavinin en koyu rengiydi. "Sen mi yaptın Jason ?" dediğimde buz gibi bakışlarını bana çevirdi. "Yetişmesem Noah'u öldürüyordu Alison." dedi sert bir ses tonuyla. "Daha fazlasını hak ediyor." dedi tıslayarak. Dard'a tekrar bakışlarımı çevirdiğimde yarısı yanık olan suratına odaklandım. Jason'ın sesinde hiçbir pişmanlık yoktu. Dard şuan ne kadar sinirliyse Jason'ın da o derece kin dolu olduğunu görebiliyordum.
Bizi o kurtarmıştı. Sormaya vaktim bile olmamıştı. Şimdi ise asıl sormaya korktuğum şey Dard'ın beni damgalayıp damgalayamadığıydı. En son hatırladığım salonda olanlardı sonrası yoktu. Jason "Hayır..." diye fısıldadı. Sesindeki korku hissediliyordu. "Seni damgalamadı. Emin ol hissederdim Alison. Naoh'u hissettiğim gibi." dedi. Şuan ikimizin arası dışarıdan daha soğuktu. İçimdeki vicdan azabı o kadar büyüktü ki. Suçluluk duygusuyla tüm vücudumun kasıldığını hissedebiliyordum. "Damgayı daha da güçlendirdiğinizi nasıl hissettiysem Dard'ı da hissederdim." dedi. Jason ile damgam tam anlamıyla kopmamıştı. Ava'yı kaybetmemek için Naoh ile damgalanmıştım. En yakın arkadaşımla. İlk sefer isteğimiz dışındaydı ve sadece Ava'yı kurtarabilmek içindi. İkincisi farklıydı. Çok çok farklıydı...
"Jason , bak ben..." dediğimde Jason bakışlarını tekrar Dard'a çevirerek "Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Alison. Biz birbirimize bir şeyleri açıklamayı bırakalı çok oldu." dedi. O kadar uzaktı ki şuan. Yakınımda ama bir o kadar da en uzağımdaydı. Noah'u öpmeyi ben istemiştim. Jason yoktu. 3 yıl boyunca yoktu. Kalkıp ona açıklama yapacak değildim. Ama niye böyle hissediyordum. Hata yapmışım gibi , neden kendimi bu kadar suçlu hissediyordum ?
"Seni ilgilendirmez zaten." dediğimde daha dediğim anda pişman oldum. Jason'ın surat ifadesi öyle bir hal aldı ki belki de hayatım boyunca zihnimden kazıyamazdım. Kırgınlığı gözlerine vuruyordu. Pişmandı ama bu benim öfkem için yeterli değildi. O beni düşünmemişti ben neden onu düşünüyordum ? O bana cehennem azabı yaşatırken tektim. Tek başıma. Ve bu kadarı için güçlü değildim. Hazır değildim. Her zaman soğukkanlılığına , ifadesizliğine , kendisini kontrol etmesine hayrandım. Ama Jason da değişen bir şeyler vardı. Duygularını artık apaçık görebiliyordum. Yorgun gözüküyordu. Yıpranmış. Sanki her gün içinden bir şeyler koparılmış gibi. Soğuktu evet her zamanki gibi ama bu sefer daha farklıydı. Bakışları ustalıkla ifadesiz değil , cansız ve donuktu. Ben bunları düşünürken bana doğru bir adım attı. Kıpırdayamıyordum. O kadar gerilmiştim ki bana yaklaşmasına izin veriyordum. Elini kaldırıp parmaklarını saçlarıma dokundurduğunda kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Hafifçe tebessüm ettiğinde yüzünü izlemekten kendimi alamadım. Bırak ona söylemeyi kendime bile itiraf edemediğim kadar özlemiştim onu. O yapmıştı bunu. Bunca şeyi bize o yapmıştı. Bakışlarımı zemine çevirip geri çekildim. O da bir anda geri adım attı. "Devam etmemiz gerekiyor." dediğimde yüzüme bakmadan başıyla onayladı.
Birkaç adım attıktan sonra bana dönüp "Uçmaya ne dersin ?" dediğinde istemsiz bir şekilde gülümsedim. Anında belimden kavrayıp beni kendisine çekti. Çevremizi saran alevin arasında geçtiğimiz 3 yılı değil sadece şuradan kurtulmayı ve Jason'a bu kadar yakın olmayı unuttuğumu düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...