"Persephone, Yıldırım Tanrısı Zeus ve Bereket Tanrıçası Demeter'in kızıydı. Hades ise Zeus'un erkek kardeşi ve Ölüler Diyarı'nın hakimiydi. Bir gün Persephone arkadaşlarıyla beraber çiçek toplamaya gittiğinde farkında olmadan arkadaşlarından biraz uzaklaştı. Tam o sırada göz kamaştırıcı bir nergis çiçeğiyle karşılaştı. Bu çiçek oraya Zeus tarafından yerleştirilmişti. Çiçeğin ışıltısından ve güzelliğinden gözleri kamaşan Persephone çiçeği koparmak için yanına gitti. Çiçeğe doğru elini uzattığında yer yarıldı ve Hades siyah atlı arabasıyla yarıktan çıkarak Persephone'u kaçırdı. Persephone'nun asıl ismi Kore'idi. Hades , Persephone ismini onu yeraltına kaçırdıktan sonra vermişti. Persephone kaçırıldıktan sonra Hades'in ikram ettiği nardan yedi. Ölüler Diyarı'nda bir şey yedikten sonra yeryüzüne bir daha çıkamazsın. Persephone da bu hakkını böylece kaybetti ve orada kalmak zorunda kaldı. Demeter kızını aramak için yollara düştü ama onu hiçbir yerde bulamadı. Üzüntüsü öyle büyük oldu ki hayata küstü. Sonunda her şeyi gören ve bilen Güneş Tanrısı Helios ona kızının yeraltına kaçırıldığını söyledi. Bunun üzerine Demeter Olympos'tan kaçtı. Issız bir yere çekildi. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmadı. İnsanlar kıtlık tehlikesine uğradı. Zeus onu barıştırmaya çalıştı ancak Tanrıça Demeter kimseye kulak asmadı. Tüm yalvarmaların boşa gittiğini gören Zeus , en sonunda Persephone'nin yılın üçte ikisini yani çiçek açma ve meyve verme zamanını annesi Demeter'in geri kalan üçte birini yani kışı da kocası Hades'in yanında geçirmesini kararlaştırdı. Böylelikle toprağa yeniden bereket geldi. Persephone her yeryüzüne çıktığında Demeter baharı getirdi. Ne hüzünlü bir hikaye değil mi sevgilim ?" önümde eğildiğinde hala yüzündeki yanık izlerinin bir kısmının geçmediğini fark ettim. Sesi her zamanki gibi rahatsız ediciydi. "Bunu bana neden anlatıyorsun Dard ?" diye sorduğumda gülümsemeye devam etti. "Seni Dünya'da izlerken bazı derslerini de dikkatle dinlemiştim diyelim." dedi. Konuşmama fırsat vermeden devam etti. "En sevdiğim efsane. Aşk ve hırs dolu. O aptal insanlar küçük beyinleriyle böyle şeyleri nasıl kurguluyorlar , sence de öyle değil mi?" dediğinde yine cevap vermedim. Bomboş bir odada tam karşımda duruyordu. Üstümdeki büyü etkisiyle yerimi göremese de hala zihnimde oynayıp istediğinde rüyalarıma girebiliyordu. "Efsaneler gerçek olmak için yazılır Alison. Bu hikayenin tek bir kısmını sevmiyorum. Tahmin edebilir misin ?" diye sordu. Sanki hiçbir şey yaşanmamışta öylesine bir sohbet ediyormuşuz gibi bir hava katıyordu sesine. Yumruklarımı sıkıp öylece durmakla yetindim. Gülümsemesini kahkahaya çevirerek "Bu kadar gerilmene gerek yok sevgilim. Altı üstü bir soru. İstersen hemen cevaplayayım. Hades , Persephone'yi bahar geldiğinde göremiyordu. Bu kısım benim canımı çok sıktı. Bu efsaneyi ne kadar bizimle özdeşleştirsem de bu kısmı bize uymuyor. Sen benim Persephone'msin ve ben seni elde ettiğimde asla benden alınmana izin vermeyeceğim."
***
"Alison hey !" diye bağırdığında koltukta yerimden sıçradım. Jason korkuyla yüzüme bakıyordu. Ona anlatmamak aslında daha mantıklıydı ama zihnimi eminim çoktan okumuştu. "Ben , ben neden engel olamıyorum bilmiyorum Jason." diye fısıldadım. Hala nefes nefeseydim. Jason yavaşça kemerimi çıkarıp camları açtı. Rüzgar yüzüme vurdukça sakinleşmeye başladım. Jason'ın sinirlendiğini hissetsem de bana belli etmemeye çalışıyordu. "Bir çaresini bulacağım rüyaların için." diye fısıldadı. Yavaşça başımla onaylayıp yüzüme çarpan saçımı kulağımın arkasına attım. "Jason bana anlattığı... Yapmak istediği..." diyerek cümleye başladığımda Jason hafifçe yüzüme eğilip elini çeneme götürdü. "Şiit... Ally sana hiçbir şey yapamaz. Buna asla izin vermem." dediğinde kirpiklerini kırpmasını izliyordum. Usulca başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. Evet belki çok derin yaralar almıştık , belki hiçbir zaman birbirimizi tam anlamıyla affetmeyecektik veya belki bir gün tekrar beni bırakacaktı... Ama emin olduğum tek bir şey varsa Jason bana zarar gelmesine izin vermezdi.
***
"İstediğin müziği açabilirsin." diyerek gözlerini bir anlık bana çevirdi. Saat sabahın 5'iydi. Yarı uykulu gözlerle bir yolu bir Jason'ın arabayı kullanmasını izliyordum. "Uykun mu geldi ?" diye sorduğumda gülümseyerek başını sağa sola salladı. "Bu soruyu kendine sorman daha mantıklı olur." dediğinde istemsiz bir şekilde kıkırdayıp doğruldum. "Tamam hadi uykumuzu dağıtalım." dediğimde kaşlarını kaldırıp "Bunu yapabileceğinizi sanmıyorum Bayan Grace." dedi. Gülümsüyordu ve benim buna karşı koymam neredeyse imkansızdı. "Şarkı söylemek istiyorum. Kesinlikle uyku bırakmayacağımdan eminim." dediğimde gülerek başını bana çevirdi. "Dinliyorum Ally." dedi. Kemerimi çözüp bacaklarımı kendime çektim. Henüz ne söyleyeceğimi bilmesem de sözler sanki hazırda çıkmayı bekliyormuş gibi döküldü dudaklarımdan :
"I was a quick wet boy
Diving too deep for coins
All of your street light eyes
Wide on my plastic toys
And when the cops closed the fair
I cut my long baby hair
Stole me a dog-eared map
And called for you everywhere
Have I found you?
Flightless bird
Jealous, weeping
Or lost you?
American mouth
Big pill looming
Now I'm a fat house cat
Nursing my sore blunt tongue
Watching the warm poison rats
Curl through the wide fence cracks
Pissing on magazine photos
Those fishing lures
Thrown in the cold and clean
Blood of Christ mountain stream
Have I found you?
Flightless bird
Grounded, bleeding
Or lost you?
American mouth
Big pill, stuck going down." diye bitirdiğimde Jason bakışlarını bana çevirip gülümsedi. "Flightless Bird ? Alison bu inanılmazdı." diye fısıldadı. Gülümseyerek geçiştirmeye çalışsam da kıpkırmızı olmuştum. "Utandınız galiba Bayan Grace ?" diye gülümsedi. Yine o dalga geçen tavrını takınmıştı. Ellerimi yanaklarıma götürüp "Hayır ne alakası var." desem de Jason'ın gülümsemesi daha da büyüdü. "Tamam öyle olsun. Acıktın mı ?" dediğinde saatlerdir bir şeyler yemediğimi fark ettim. Küçük kasaba tarzı bir yerdeydik. Jason kapıları adı gibi biliyordu ve biz bazen Ariçem'e giriş yapıyorduk bazen de yolumuza Dünya'daki Arislere uğrayarak devam ediyorduk. "Aslında bir şeyler yesem fena olmaz." dediğimde Jason hızını azaltıp yol kenarındaki gördüğümüz restaurantları incelemeye başladı. En son kasabanın çıkışında küçük bir kafenin önüne park etti. Kemerimi çözerken "Sen arabada kal. Ben bir şeyler alıp gelirim." diyerek araçtan indi. Ellerimi önümde birleştirip Jason'ı izlemeye başladım. Kasiyer kız Jason saatlerce bir şeyler alsa itiraz etmezdi. Bakışlarını Jason'dan bir dakika olsun ayırmamıştı. İçimdeki öfkeye anlam veremesem de bakışlarımı yoldan tarafa çevirdim. İlk başta tam olarak ne gördüğümü anlamasam da biraz önce geldiğimiz yolun tam ortasında duruyordu. Ellerini iki yana açmıştı. Arabadan 30-35 metre uzaklıkta kıpırdaman bekliyordu. Siyah pelerini rüzgarda hareket ederken gözlerini gözlerimden ayırmadan gülümsüyordu. Elim hızla kemere gitse de çözemiyordum ben kıvrandıkça da o adımlarını hızlandırıyordu. "Jason ! Jason ! Jason bu o ! Jason ! Dard !" diye haykırsam da sesimi duyurmama imkan yoktu. Ellerimle arabanın ön camına vuruyordum. Haykırışlarım gözyaşlarına döndü. Oturduğum yerde titreyerek Jason'a bağırıyordum. Dard ile aramda yaklaşık 10 metre kala kasiyer kız beni fark etti. Kemeri tırnaklamaktan ellerim kanıyordu. Jason arkasını döndüğünde elindekileri bırakıp hızla arabaya doğru koşmaya başladı. Kapıyı açtığında hala bağırıyordum. "Jason çöz ! Jason çöz beni geliyor ! Arkanda !" diye bağırdığımda Jason tek hamlede kemerimi açtı. Gözyaşlarım istemsiz bir şekilde yanaklarımdan süzülüyordu. Hızla arkasını döndüğünde birkaç saniye etrafa baktı. "Alison nerede ?" diye sordu. Elimle yolu işaret ettiğimde donakaldım. Az önce buradaydı. Birkaç saniye önce bana doğru geliyordu. Jason'a zihnimi açtığımda ilk kez bana boş bir şekilde bakıyordu. "Alison yolda hiçkimse yok. Ne Dard ne de başka birisi. Zihninde de yok Alison." diye fısıldadı. Bakışları korku doluydu ama bunun Dard veya tehlike altında olmamızla ilgisi yoktu. Jason benim için korkmuştu. Yanaklarım ıpıslaktı. Vücudum hala titriyordu. Kasiyer kız Jason'ın bıraktığı poşetleri getirip su isteyip istemediğimizi sordu. Jason bir bardak rica ettikten sonra kız sanki deliymiş gibi bana bakarak içeri girdi. Birkaç dakika sonra elinde kağıt bir bardakla döndü. Ellerim titrediği için Jason bileğimi destekleyerek birkaç yudum içmemi sağladı. Kıza teşekkür ettikten sonra poşetleri arka koltuğa bırakıp arabaya bindi. Ellerimi avuçlarının içine aldığında "Gidebilir miyiz ? Lütfen." dedim yutkunarak Jason hiçbir şey demeden arabayı hareket ettirdi. Yaklaşık bir yirmi dakika sonra kasabadan çıkmıştık. Yavaşça arabayı kenara park ettiğinde derin bir nefes alıp bana döndü. "Alison sadece bir hayal görmüşsün. Korkulacak hiçbir şey yok." dediğinde bakışlarımı ellerime odaklamıştım. "Bana ne oluyor ?" diye sorduğumda gözlerim dolu doluydu. Beni hızlıca kendisine çekip sarıldı. Saçlarımda nefes alışını hissediyordum. Nefesim git gide yavaşladı. Gözlerimi kapatıp unutmaya çalıştım. "Hiçbir şey yok , hiçbir şey Ally." diye fısıldadığında kendimi tamamen ona ve uykuya bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...