– Dur sefil Ruh, nefes alanların diyarından hediyemi getirdin mi?
– Geçiş için ödemem işte burada Stxy nehrinin yüce kayıkçısı...
– Ödeme kabul edildi sefil ruh hadi gel kayığa. Götüreyim seni ölümden sonraki yaşamın diyarına...***
Charon bizi kayığa aldığında sadece kemiklerden oluşan ellerini inceliyordum. Cüppesinden yüzü gözükmese de elleri ondan çekinmem için yeterliydi. Çok ağır hareket ediyordu ve bu beni daha çok geriyordu. Jason usulca yanıma oturup elini uzattığında tereddüt etmeden elimi avuç içine bıraktım. Sessizliği bozmamak için kıpırdamıyordum bile. Charon kayığı hareket ettirdiğinde dar bir geçite girdik. Etraf tamamen karanlıktı. Charon her ölüye sorduğu sorunun aynısını bize de sormuştu. Başka hiçbir zorluk çıkartmamış Jason'ın verdiği bir torba arkayı (Ariçem parası) alarak bizi kayığa buyur etmişti. Geçitte ilerlediğimizi az buçuk kestirsem de etraf zifiri karanlıktı ve Jason'ı bile göremiyordum. Ardından Charon kürek çekmeyi yavaşça bıraktı. Havayı derin bir sessizlik kapladıktan sonra geçitin sonunda kızıl bir ışık parladı. Biz yaklaştıkça ışık büyüdü ve biz dar geçitten çıktığımızda işte tüm ürkütücülüğü ve ihtişamıyla Tartarus tam karşımızdaydı. Hayal bile edemeyeceğim kadar kötüydü. Dağlarda patlayan volkanlar , tüm etrafı saran lavlar , havada uçuşan kıvılcımlar... Charon'un kayığı havada süzülüyordu. Eğilip aşağıya baktığımdaysa gördüğüm tek şey acı çeken Arisler ve insanlardı. İki farklı dünya ama aynı cehennem... Çığlıklar , haykırışlar , yalvarmalar... Hepsi birbirine karışıp kayboluyordu. O kadar rahatsız olmuştum ki kulaklarımı tıkadım. Jason bana doğru eğilerek elini omzuma koydu. Yavaşça kulaklarımı açtığımda parmağıyla alnıma dokundu. Zihnimi serbest bıraktığımda ise bana en sevdiğim şarkılardan biri olan flightless bird'ü dinletiyordu. Başka hiçbir şeyi duymuyordum. Gülümsemem tüm yüzüme yayıldığında Jason da hafifçe tebessüm etti. Her zaman mesafeli ve uzaktı. Hep mantığıyla hareket ederdi. Ama geri döndüğünden beri onda değişen bir şeyler vardı ve bu eski Jason'dan çok çok uzaktı. Belki ikimiz içinde güzel bir hayat olabilirdi. İleride bir gün eğer savaşı kazanırsak... Belki yeniden birlikte olmak için bir şansımız olurdu. Belki o zaman ona izlettiğim o minik an benim küçük hayalim gerçek olurdu.
***
Charon uzaklaşırken etrafı izlemeden yapamıyordum. "Bu taraftan." dediğinde iki tarafında çürümüş sarmaşıklarla sarılmış sütunlar bulunan kirişlerden içeri girdik. Hades sanki gücünü tüm aleme kanıtlamak istermiş gibi devasa bir şatoya sahipti. Şatonun basamaklarını çıkarken Aristo ile arasında olanları düşünmeden edemiyordum. Yüksek ihtimal bana nefret dolu gözlerle bakacaktı. Zaman Koruyucusu'nun onu bu cehenneme hapsetme nedeni Aristo'nun Ruh olarak seçilmesiydi. İlk Ruh ve çemberin baş elementinin ilk kullanıcısı...Benim Yaratıcım Aristo'ydu ve benim sahip olduğuma sahip olamadığı için kendini bu duruma düşürmüştü Hades. Jason kapıların önünde durduğunda demir mızraklarla süslenmiş devasa demir kapının kanatları iki yana yavaşça açıldı. Geniş salonun tam ortasında esmer uzun saçlı bir kadın kucağında daha önce görmediğim kedi-kuş karışımı gibi bir canavar tutuyordu. Başını bize çevirdiğinde yavaşça gülümsedi ve canavarı yere bıraktı. Zarif hareketlerle bize doğru yürümeye başladığındaysa Persephone'nin anlatılanlardan daha güzel olduğunu düşünüyordum.
***
"Hoşgeldiniz Ruh'un çocukları, kusuruma bakmayın burada misafire ve başka arisleri görmeye çok alışık değilim." diye gülümsedi. Ama aynı annesi gibi ifadesine bir üzüntü hakimdi. "Persephone , konuşmamız lazım ama Hades'in asla bunlardan haberi olmamalı." diye fısıldadığımda Jason konuya girerek "Demeter'in yanından geliyoruz." dediği an Perspehone'nin yüzü bembeyaz oldu. Korkuyla ellerini ağzına götürdüğünde sanki kötü bir haber bekliyormuş gibiydi. Jason "Hey hey sakin ol. Tanrıça gayet iyi. Sadece seni buradan götürmemiz lazım. Geri dönmemek üzere." dedi. Persephone birkaç dakika tepkisiz bir şekilde Jason'a baktıktan sonra yüzüne aniden bir gülümseme yayıldı. "Ciddi olamazsınız !" diye bağırarak boynuma sarıldığında kalakaldım. Jason elleriyle yüzünü kapatıp gülmeye başladı. Persephone annesinin aksine gayet samimiydi. "Persephone tamam teşekkür etmene gerek yok zaten buna vaktimiz de yok." dedim. İstemsiz bir şekilde bende gülüyordum. Persephone Ölüler Diyarı'nda yaşayamayacak kadar canlıydı. Hatta capcanlıydı. Resmen etrafına ışık yayan bir yıldız gibiydi. "Peki Hades ne olacak ? Yani asla izin vermez buna. İki tarafı birbirine katar." diyerek geri çekildi. Jason araya girerek "İşte bu kısımda da senin bize yardım etmen gerekli. Sadece Hades'in bildiği bir çıkış var. Tartarus'un ikinci çıkışını Hades'ten sadece sen öğrenebilirsin Persephone." dedi. "Kaçma ihtimalimi düşünerek bunu bana asla söylemez. Farklı bir neden gerekli." dediğinde Jason altın elmayı sırt çantasından çıkararak "Bunu ona verirsen sana o çıkışın yerini söyler. Ama tahminimce ilk önce bundan bir ısırık almanı isteyecektir. O zaman ise sonsuza denk ona aşık olmak zorunda kalırsın." dedi. Tekrar elini çantaya daldırıp Dionysos'a ait olduğunu anladığım minik bir şarap şişesi daha çıkardı. "Hades'e bu elmayı vermeden bu şaraptan içmelisin. Ardından yediğin elma etki etmeyecek yani en azından Dionysos böyle söyledi." diyerek elmayı da şarabı da Persephone'ye verdi.
***
Persephone bizi yemeklerini depoladıkları mahzenlerden birine sakladıktan sonra yukarı çıktı. Hades gece yarısı muhafızlarla toplandığında bizim yanımıza inecek ve diğer çıkışı tarif edecekti. Şimdiye kadar bir sorun yaşamasak da hiçbir zaman Ariçem'de işler sorunsuz ilerlemezdi. Ben etrafı incelerken Jason'da kaç kişinin daha yanına gitmemiz gerektiğine bakıyordu. Elinde defter boyutunda bir harita vardı. Uzaktan baktığımda mavi ve mor çarpı işaretleri vardı. Maviler daha fazla sayılırdı. "Renklerin anlamı ne ?" diye sorduğumda Jason başını kaldırmadan "Maviler kabul edenler , morlar henüz yanına uğramadıklarımız ve şuradaki soru işareti de Demeter'in ta kendisi." dedi. "Ya kabul etmeyenler ?" dediğimde "Zaten direkt haritadan siliniyorlar. Umarım daha fazlasını kaybetmeyiz." diye fısıldadı. Gergin olduğunu anlayabiliyordum. Geri sayıma ve haritaya ne zaman baksa hep aynı ifadeye bürünüyordu suratı. Eskiden Riddle ve diğerleriyle ilgili bir şeyler sorduğumda normal bir şekilde cevap verirken Riddle'dan haber gelmemeye başladıkça Jason da konuyu açmamaya özen gösteriyordu. İsimlerini geçirdiğimde sohbete dahil olmuyor veya onlarla ilgili herhangi bir şey sorduğumda beni geçiştiriyordu. Saatler ilerledikçe ikimizinde stresi kademe kademe artıyordu. Korkuyla Persephone'yi beklemeye başladığımızda yaklaşık 5 saat olmuştu. Jason bir anda hızla ayağa kalkarak kapıya yaklaştı. "Alison birisi geliyor." diye fısıldadı. Parmağını dudağına götürerek sessiz olmamı işaret etti. Ağır adımlarla Jason'ın yanına gittiğimde şimdi ayak seslerini bende duyuyordum. Jason sertçe beni geri duvara yasladığı anda kapı açıldı. Birkaç saniye geçen sessizliğin ardından "Jason , Alison..." diye fısıldayan Persephone odaya girdi. Bize döndüğündeyse alnından akan koyu kırmızı kan , kollarındaki çizikler ve elbisesindeki yırtıklar büyük bir aksiliğin işaretiydi. "Tartarus saldırıya uğradı ve Hades tarafını seçti. O karışıklıkta zor kaçtım. Dard burada Jason. Sirenler onun Alison'ı aradığını söyledi. Dard , o Hades ile beden değiştirdi. Sirenler Hades'i Dard ile büyük salonda bir büyü kitabını incelerken görmüş. Ardından anlattıklarına göre seni şaşırtmak için bir gün süreyle beden değiştirmişler. Asıl tehlike elma artık Dard'ın elinde Jason." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...