Ölüm'ün Habercisi

7.1K 613 211
                                    

Annem akşam yemeği hazırlarken bende olabildiğince geçirdiğim son 4 yılı hızlıca özetliyordum. Gülümseyip arada cevap vermesini izledikçe daha çok anlatmak istiyordum. Onu bu kadar özlediğimi fark etmeye bile fırsatım olmamıştı. Annem anlattıklarımın bitmesi üzerine gülümseyerek mutfak camından dışarıyı işaret etti. "Aranız nasıl peki ?" dediğinde kıkırdıyordu. Bakışlarımı o tarafa çevirdim. Babam , Erik ve Jason bahçede futbol tarzı bir şeyler oynuyordu. Erik 4 yılda iki katına çıkmıştı neredeyse. İlk gördüğümde şaşkınlığımı atamasam da o her zamanki samimi haliyle boynuma sarılmıştı. Bakışlarımı tekrar Jason'a çevirdiğimde onu uzun zamandır ilk kez bu kadar huzurlu görüyordum. "Galiba ben cevabımı aldım." diyerek elindeki tabaklarla salondaki masaya yöneldi. "Anne hayır , hadi ama." diye sızlansam da annem kıkırdamaya devam etmişti.
Annem ve babam , yani öz olmasalar da beni büyüten kişiler onlardı. Ailem olarak son hatırladığım ve tek bildiğim kişiler onlardı. Rüzgar Tanrısı ve Tanrıçası olduklarını sonradan öğrensem de fırsat buldukça bununla ilgili de bir ton soru sormuştum yemekte. Jason ile de çok iyi anlaştıklarını fark etsem de yemek boyunca onunla konuşmadım. O da zaten babam ve annemle konuşmaktan pek beni görmüyordu.
İlerleyen saatlerde Erik ertesi gün okulu olduğu için yatmaya gittiğinde asıl konuya girilmişti. Babam ve annem sonuna kadar destek olacaklarını sadece onlara doğru zamanda haber vermemiz gerektiğini söylediler. "Eğer savaş başladıktan sonra haber gelirse Walter tüm kapıları kapatabilir. Açık bıraksa da bir yığın tuzak kuracağından eminim." dediğinde babam Jason başıyla onaylayıp "Riddle herkese aynı anda onların harekete geçmesini beklemeden haber vereceğini söyledi." dedi. Annem "Peki Tartarus yaratıkları hakkında ne yapacak ? Arislerin üstünde güçlerimiz kesin çözüm oluyor ama Tartarus yaratıkları için savaşçılar da gerekecek. Yaklaşık kaç kişiye davet gidecek ?" dediğinde Jason doğrularak "Hepimiz gruplara ayrıldık. Olabildiğince Aris toplanacak net bir sayı veremem gerçekten diğerlerinin ne yaptığı hakkında bir fikrim yok. Tartarus yaratıkları için Dios geçidi kapatmayı önerdi. En azından üstünlük sağlanana kadar kapıyı tutabileceğini söyledi." dediğinde babam "Dios gibi birisi savaşta daha çok işimize yaramaz mı ?" dedi. Jason omuzlarını silkerek "Bunu sağlayabilecek başka kimse yok aramızda. Bizim çember üstünde çalışmamız gerekecek. Tek çare bu." dediğinde babam elini sakalına götürdü. "Siz gittikten sonra biz de tanıdığımız dostlarımıza haber veririz. Erik'i emanet edebileceğimiz birini bulur bulmaz da yola çıkarız." dedi. Jason başıyla onaylayarak bana bakışlarını çevirdi. Eve girdiğimizden beri ilk kez göz göze gelmiştik. "Yarın yola çıkmamız senin için uygun mu ?" dediğinde ifadesi buz gibi ve mesafeliydi. Sessizce başımla onayladıktan sonra babam Jason'ı uyuması için üst katta bir odaya çıkardı. Anneme döndüğümde bana kollarını açarak gülümsedi. Hala çok güzel ve sıcacıktı. Kucağına atlayıp sıkıca sarıldığımda değişen hiçbir şey yoktu , benim dışımda.
***
Yaklaşık üç saattir yoldaydık ve ben tek kelime bile etmemiştim. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Yine onları geride bırakmıştım. Aslında bu benim çoktan alışmış olmam gereken bir şeydi. Ayakkabılarımı çıkarıp bacaklarımı kendime çektiğimde Jason göz ucuyla bana bakıp "Üşüdün mü ?" diye sordu. Evden ayrıldığımızdan beri sanki bir şeyler söylemek istiyormuş da unutmuş gibi bir hali vardı. Birkaç saniye bekleyip bakışlarımı ona odakladım. "Teşekkür ederim Jason. Yani onları görmeme olanak sağladığın için." dediğimde başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Bakışlarımı ondan kaçırmadım. Böyle konuşmaları sevmezdi. Konu ona ve onun yaptığı iyi şeylere geldiğinde ortamda susmayı veya uzaklaşmayı tercih ederdi. Bakışlarımdan rahatsız olmuştu. Başını bana çevirip "Efendim Alison ?" dediğinde nefesimi tutmuş bir şekilde onu izlediğimi fark ettim. Belki de normal bir zamanda söylememekte inat edeceğim o kelimeler dudaklarımdan döküldü :"Senden başka kimsem yokken beni nasıl bıraktın ?". Gözyaşlarım sanki hazırda bekliyormuş gibi art arda yanaklarımdan kucağıma damlıyordu. Annemi , babamı ve Erik'i tekrar geride bıraktığım için mi yoksa bunca şeyin birikimi mi bilmiyorum. Ama kendimi o kadar dolu hissediyordum ki sanki bağırsam sadece sesimi gökyüzü duyacak , olduğum yerde zıplasam beni yalnız toprak hissedecekti. Ellerimle yüzümü kapatmaya çalıştığımda Jason arabayı yolun kenarına sürüp park etti. "Hey hey , Ally. Ne oluyor ?" diye ellerini yanaklarıma uzatsa da başımı sallayarak uzaklaşmaya çalıştım. Hızlıca kemerini çözüp arabadan indi. Benim tarafıma geçtiğinde ellerimi indirip bende kemerimi çıkarttım. Ayakkabılarımı giymek için uzandığımda Jason kapıyı çoktan açmıştı. "Önemli değil." diyerek beni kucakladığında itiraz edecek zamanım bile olmamıştı. Beni kendisine çevirip yavaşça ayaklarımı onun ayakkabılarının üstüne basacak şekilde indirdi. Beklediğimin aksine sinirli veya savunucu bir tarafı yoktu. "Seni bırakmadım Alison." dediğinde diyecek hiçbir şeyim yoktu. Yıllarca onu ileride bir gün görürsem neler diyeceğimi kafamda kurmuştum. Şimdi sadece onun yaptığı gibi gözlerine bakıyordum. "İlk geldiğinde de çok ağlıyordun. Bir bahçeniz olduğundan ve geri dönmezsen atının aç kalacağından bahsedip duruyordun." diyerek gülümsedi. "Ne ? Ne atı ?" dediğimde gülümsemesi büyüdü. "Aristo'nun sizi yarattığı yeri sormuştun hani ? İlk geldiğinde evin hakkında tek söylediğin buydu." dedi. Gülümsemesine istemsiz bir şekilde karşılık verdim. "Daha iyiysen devam edelim ?" dediğinde başımla onayladım. Beni tekrar arabaya taşıdığında kemerimi bağlayıp kendi tarafına geçti.
***
"Jason neredeyiz ?" dedim. Yaklaşık 2 saattir yoldaydık. Birkaç kapıyı kullanıp daha önce hiç görmediğim yollardan geçmiştik. En son geçtiğimiz kapı iki tarafı tarlalar ve lüks evlerle dolu bir yere açılmıştı. Dünya'da olmadığımızdan emindim ama Ariçem'de olduğumuzu da sanmıyordum. Evlerdeki ışıklar yanıyordu ama sokaklarda kimse yoktu. Fazlasıyla zengin bir yere benziyordu. Rahatsız edici bir tarafı da vardı. Jason ise sanki bu manzaradan zevk alıyormuş gibi olabildiğince yavaş gidiyordu. "Jas..." diye başladığımda susmamı işaret ederek sürmeye devam etti. Evlerin arasından geçerken kapılarının dar su kanallarına açılması tuhafıma gitse de Jason'a sormamaya çalıştım. Küçük bir sal vardı her kapının önünde. Jason dikkatle yola bakıyordu. Yaklaşık 10 dakika daha ilerledikten sonra Jason arabayı diğer evlere göre saray sayılabilecek bir evin önüne park etti. Tüm detayları tek tek yapılmış gibi işlemelerle dolu bir malikaneydi. Diğer evlere göre içeride bir hareketlilik vardı. Bacasından dumanlar tütüyordu. Jason elini uzatıp tutmamı işaret ettiğinde ben evi izlemeye devam ediyordum. "Burası kime ait ?" dediğimde Jason tebessüm ederek "Hermes. Tanrıların en kurnazı ve en hızlısı. Hermes yolları, yolcuları, tüccarları ve ticareti korur. Güzel ve inandırıcı konuşur. Uykuyu ve rüyaları insanlara iletmek onun görevidir. Hermes yeraltı ile yerüstü arasında habercilik yapar, ölenlerin ruhunu yeraltı ülkesine, Hades'e götürür." dedi. O sırada kapı ardına kadar açılarak büyüleyici kanatlarıyla Hermes belirdi. "Hoşgeldin kardeşim , benim evim senin evin." diyerek Jason'a gülümsedi. Jason yavaş adımlarla merdivenden çıkıp onunla selamlaştığında ben geride kalmayı tercih ettim. Hermes bakışlarını bana çevirdiğinde bir adım gerileyip eğildi ve beni selamladı. Başını tekrar kaldırdığında "Hoşgeldin Ölüm'ün Habercisi." dedi.
Merhaba , daha önceki bölümlerde de böyle soru-cevap yapmıştım ve sizden çok olumlu geri dönütler aldım. Fikirlerinizi , düşüncelerinizi paylaşmanız beni inanılmaz mutlu ediyor. Sorduğum soruya verdiğiniz cevaplar hem kitabın ilerleyişini etkiliyor hem de ben cevaplarınızı okurken herbiriniz hakkında küçük de olsa bir şeyler öğreniyorum :) Şimdi size şunu sormak istiyorum. Eğer Ölüm Tanrısı Hades olsaydınız , kitaptaki karakterlerden kimi öldürmek isterdiniz veya kimi Tartarus'tan geri hayata döndürmek isterdiniz ? Şimdiden teşekkür ederim ve merakla bekliyorum cevaplarınızı ❤️

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin