Hayal ve Gerçek

4.9K 460 52
                                    

Hayalle gerçek arasındaki en temel fark nedir ? Ve biz bunu hangi işaretlerden anlarız ? Hayaller gerçeğe dönüşebilir evet peki aslında gerçek olmayan hayallerimiz gerçeğe dönüşebilir mi ?
Ne kadar adım atmaya çalışsam da yerimde sayıyordum. Battıkça batıyor gittikçe daha derine ilerliyordum. Logan'ın haykırışları kulaklarımdan gitmiyordu. Koridora savrulup sırtımı çarptığımı hissettim. Birkaç saniye şu bozuk radyolardan çıkan rahatsız edici seslerle kaplandı kulaklarım. Loş ışık , hastane koridoru , soğuk zemin... Görüşüm netleştiğinde ayağa kalktım. Biraz önce karşımda olan kapı yok olmuştu , duvar sadece taş döşemeyle kaplıydı. Kollarımdan destek alarak ayağa kalktığımda vücudumun titrediğini hissedebiliyordum. Kendimi zorlayarak yürümeye başladım. Adım atmaya devam ederken çaresizce koridorlarda dolaşıyordum. Nereye gideceğimi ? Nerede olduğumu , buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Kendi ayak seslerim dışında en ufak bir çıt bir çıkmıyordu. Köşeyi dönüp aydınlık bir koridora ulaştığımda Noah'u gördüm. Beyaz bir gömlek ile lacivert bir pantolon giymiş ve ellerini cebine sokmuş bir şekilde bana gülümsüyordu. Ayakları çıplaktı ve ıslak zemine basıyordu. Gülümsemeye devam ederek arkasını dönüp geniş iki kanatlı kapıyı açtı. Bir anda tüm koridorun havası değişti. Kapının diğer tarafında Tartarus uçsuz bucaksız bir şekilde uzanıyordu. "Hayır hayır hayır... Noah hayır !" sesim daha çıkmadan yok oluyordu. Kendi kendimi boğuyormuş gibi hissetsem de ona bağırmaya devam ettim. O da yürümeye... Kollarını açıp kendini Tartarus'a bıraktığında tek yaptığım izlemekti... Bakışlarımı deli gibi etrafımda gezdirerek hızlanmaya başladım. Nefes almadan koşuyordum. Koridorların döndüğünü hissediyordum. Sanki ben adım attıkça , ben hızlanıp ilerledikçe onlar daha çok uzuyor ve karmaşıklaşıyordu. Sağ , sol yine sağ tekrar sol... Köşeleri döndükçe hastane daha çok karanlığa bürünüyor ve ben daha çok kayboluyordum. Umutsuzluk her hücremi kaplamıştı ve ağlayamayacak kadar korkuyordum artık. Bir yandan arkamı ve etrafı kontrol ederken bir yandan son sürat koşuyordum. Ayağım takılıp yüz üstü yere yapıştığımda canımın acısı biraz da olsa beni kendime getirmişti. Sürünerek kendimi ileri çektiğimde çok bulanık da olsa bir silüet görür gibi oldum. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı odaklamayı denedim tekrar tekrar... Midemin bulantısı , vücudumun titremesi... Son bir gayretle toparlanıp ayağa kalktığımda Anaklusmos'un parlamasından karşımdaki kişinin Jason olduğunu anlamıştım. Siyah bir cüppe giymiş yüzünü gizlemek ister gibi başını önüne eğmişti. "Jason ? Jason benim." gözlerimin dolu dolu olduğunu hissediyordum. "Jason lütfen yardım et..." Anaklusmos'u kaldırıp bana doğru yürüdüğünü fark ettim. Kılıcın parlaması , kollarımı önüme siper etmem... Tekrar uyandığımda bambaşka bir odadaydım. Burası benim odamdı. Normal bir insanken sahip olduğum odamdı. Yatağım , perdelerim , çerçevelerim , kitaplarım... Jason'ın beni almaya geldiği gün bıraktığım gibi hepsi yerli yerindeydi. Pencereden içeri sızan şerit halinde gün ışığı her gün olduğu gibi tam aynamdan yansıyordu. Usul adımlarla koridora çıkıp merdivenlerden aşağı indim. Rüzgar Tanrısı ve Tanrıçası yani ben onları tanımadan önceki annem ve babam salondaki koltuğa oturmuş kahve içiyorlardı. Her zamanki gibi... Terslik vardı bana garip gelen bir şey vardı. Koltuğun çevresinden dolaşıp yüzlerine bakabilmek için ön taraflarına geçtim. Bakışlarımı onları çevirdiğim anda bana döndüler. Gözbebeklerinin olması gerek yerde sadece beyazlık vardı. İfadesiz buz gibi yüzleri ve korkutucu gözleri... Geriye doğru adım atmaya başladığımda ağızlarını açıp sadece ismimi tekrar etmeye başladılar. Art arda... "Alison , Alison , Alison , Alison ..." kulaklarımı kapatmama rağmen sesleri dinmiyordu. Gittikçe artıp yankılandığından neredeyse emindim ve artık canımı yakıyordu.
***
Üzerimde hastane önlüklerini andıran bir elbise vardı. Dizlerime kadar uzanıyordu. Ayak bileğime bağlı zinciri sürükleyerek yürüyordum. Çözmek için bile çaba sarf etmememiştim. Kabullenmiştim. Art arda gördüğüm onca şeyden sonra sanırım ayağıma bağlı bir zincir beni en az rahatsız eden şeydi. Zincirin yere çarptıkça çıkan şıngırtısı , her ayak atışımda zemindeki suyun çıkardığı sese karışıyordu. Aç ve yorgun hissediyordum. Sanki tüm ömrümü burada geçirmişim ve geçirmeye devam edecekmişim gibi hissediyordum. Bitik bir halde yürümeye devam ederken bakışlarımı koridorun tam ortasında duran kız çekti. Sarı saçları , ufak tefek fiziği... Işıltısından çok şey kaybetmiş olsa da hala aynıydı. "Ava ? Sen misin ?" yavaşça çevresinde dönüp bakışlarını bana çevirdiğinde "Merhaba Alison." diye fısıldadı. Korkuyla geri geri adım atmaya çabalasam da yere yapıştım. Dudakları boydan boya siyah bir iple dikilmişti. Görüntüsü... Ava olmaktan çok uzaktaydı. Haykırarak yardım çağırmaya çabaladım. Kollarımdan destek alıp sürünerek kaçmaya çabalasam da Ava'nın ayak seslerini duyabiliyordum. Ben çaresizce çırpınırken o gittikçe bana yaklaşıyordu. Bileğimdeki zinciri asıldığını hissedebiliyordum. Ayağımla onu uzaklaştırmaya çalışsam da hiçbir işe yaramadı. Beni sürüklemeye başladığındaysa artık karşı koyacak gücüm kalmamıştı.
***
"Uyan Alison. Uyan tatlım. Dönenceden kurtulmalısın. Athos görevinin amacı bu. Dönenceden kurtulup Uriana'ya olan bağlantısını bulmalısın. Tek giriş yolu bu Alison. Seçilmenin bir nedeni var kızım. Herhangi bir yeteneğin için değil her yeteneğin için seçildin. Herhangi bir anda yapabileceklerin için değil koşullar ne olursa olsun yapabileceğin için seçildin. Düşün Alison. Odaklan ve düşün. Hayal ve gerçeği birbirinden ayırdığın anda ruhun bedenine döner. Yaşamanın nedeni olur. O nedenleri düşün ki hayal ve gerçeği birbirinden ayır. Ruhumuz parçalardan oluşur Alison... Anıların sana aittir. Onlardan korkup kaçmana veya onları yok saymana gerek yok. Onlar senin bir parçan ve böyle olduklarını kabul ettiğinde benliğini kabul edebilirsin. Ruhunu kabul edip kendin olabilirsin. Acılarınla , hatalarınla , pişmanlıklarınla sensin. Kaçma Alison kal ve yüzleş. Ruhundan parçalarla yüzleş. Pes etme."
***
Jackson'ın sesini duyduğuma yemin edebilirdim. Gözlerimi açtığımda yine aynı beyaz odadaydım. Toparlanıp ayağa kalktım. Biraz önce Logan'ın peşinden gittiğim yol kapatılmıştı ve tek bir kapı vardı. Kapıya doğru adım atarken kapının kulbunun çevrildiğini fark ettim. Birkaç saniye nefessiz kalmamın ardından kapı yavaşça açıldı. "Alison ? Ariçem aşkına ! İyi misin !" Jason bana sarıldığında bittiğini fark ettim. Olan biten her şeyin bittiğini. "Seni kim kurtardı ? En son kimle konuştun Ally ?" yarı şaşkın yarı mutlu ona bakarken "Jack...Jackson." diye kekeledim. Birkaç saniye duraksadıktan sonra bana sarılıp saçıma küçük bir öpücük bıraktı. "Annemdi. Benim için gelen annemdi. Hadi gidelim buradan." elimden tutup beni yanında sürüklerken ahşap döşemeli bir koridora adım attık. "Neredeyiz Jason ?" diye sorduğumda "Uriana'nın girişi Alison." yürümeye devam ediyorduk. Biraz önce yaşadıklarımızdan sonra bunun da bir hayal olmaması için yalvarabilirdim. Adımlarımızı hızlandırıp dümdüz ilerleyen koridorda koşmaya devam ediyorduk. Kıyafetlerim , çantam , Amarande'nin ağırlığı... Gerçekliğin içindeydik. Bir bilinmezden çıkıp başka bir bilinmeze giderken neredeyse havalara uçabilirdim. Biraz önce yaşadığım şeyden kurtulmak yeterli olmuştu. Koşmaya devam ettikçe tedirginliğim artıyordu. Sona geldiğimizde beklediğimizi bulamadık. Ne bir kapı ne de bir çıkış. "Gerçek değil bunların hepsi değil mi ? Yine hayal hepsi ?" gözyaşlarım artık istemsizce akıyordu. Bu da hayallerden bir parçaydı. Jason çaresizce bana döndüğünde "Gerçek Alison. Gerçek olduğundan eminim. Sadece çıkış yok. Bizim için çıkış yok. Uriana'nın da girişi yok."
Merhaba 😊 Kısa bir süre için bölümlerde aksaklıklar olursa veya gününde bölüm gelmezse kusuruma bakmayın. Dün küçük bir ameliyattan çıktım ve bugün kendime gelebildim. Elimden bu kadarı geldi bugün için umarım seversiniz mutlu kalın 💙

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin