Her seferinde 'Kesin yanlış tarafa gidiyorum.' diye düşünür ama hiçbir zaman geri dönmek istemezdim. Hayatımdaki her olayı bu şekilde ilerlettim. Hep şüphelenir ama asla vazgeçmezdim. Lisedeyken kafamı kaldırmadan okuduğum bir kitapta :"
Düşler dünyasına dalıp gerçek dünyayı yaşamayı unutmak doğru değildir, unutma bunu." demişti yazar. Ben hangi dünyanın gerçek olduğundan bile emin değilken son olanlardan sonra artık kendi zihnime bile güvenim kalmamıştı. Gördüğüm şey gerçek ise nasıl bir anda kaybolmuştu. Jason arkasını dönene kadar oradaydı. Hemen birkaç adım ilerimizde. Bahsi geçen kişi Dard olsa bile bir anda hem gerçekte hem zihnimde hiçbir iz bırakmadan kaybolamazdı.
Jason'ın tedirgin bakışlarını üstümde hissetsem de yüzümü ona çevirmedim. Saatlerdir tek bir kelime etmemiştik. Yeminliymiş gibi dudaklarımı bile kıpırdatmamıştım. Jason ise ne kadar endişelenmiş olsa da bu tavrıma tepki göstermemişti. "Gittiğimiz yerden ve Tanrıça'dan bahsetmemi ister misin ?" dediğinde bir anda suratıma su serpilmiş gibi irkildim. "Hı ? Ev... Evet tabi. Dinliyorum." dediğimde biraz doğrulup ilgileniyormuş gibi gözükmeye çabaladım. "Ya da şöyle yapalım ki biraz kafan dağılsın. Artemis hakkında ne biliyorsun ? Size anlatıldığı kadarıyla yani ? Efsaneler üstünden yola çıkarak anlatırsan araya girip yanlışları düzeltebilirim." dedi. Pek fazla bir şey hatırladığım söylenemezdi ama bildiklerimi anlatmaya başladım. "Phoebe olarak da bilinir. Vahşi doğa tanrıçasıdır. Kardeşinden bir gün önce doğup annesinin çektiği acıyı gören Artemis evlenmemeye ve bakire kalmaya yemin etmiştir.Fakat rivayete göre Nenflerden oluşan hizmetçileriyle ormanda avlandığı bir gün karşısına çıkan Orion'a aşık olmuştur ve onunla evlenmek istemiştir." hatırladığım bu kadarla sınırlıydı. Jason gülümseyerek bana döndü ardından "Orion'u öldürdü." dediğinde aklımda bir şeyler şekillenmeye başladı. "Bir saniye... Sensin...Artemis'in ikiz kardeşi Apollon. Orion'un ölümüne sebep olan da Apollon , yani sensin." dediğimde kaşlarımı çatmış vereceği tepkiyi bekliyordum. Hiç olağan bir durum olmamasına rağmen Jason son derece sakinlikle karşılamıştı söylediklerimi. "Sana anlatılan 'Kardeşini kıskanan Apollon, bir gün Orion denizde yüzerken kıyıdan uzaklaşıp, kafasının bir nokta gibi göründüğü anda Artemis'i çağırıp o noktaya kadar ok atıp atamayacağını sormuş, Artemis oku fırlatmış ve bilmeden sevdiği adamı öldürmüştür. Bu olaydan sonra ışığını kaybeden Artemis babası Zeus'tan Orion'u bir takım yıldızı olarak gökyüzüne çıkarmasını istemiş, Zeus da kızının bu isteğini yerine getirmiştir.' değil mi ?" dediğinde başımla onayladım. Aşağı yukarı bu şekilde anlatmıştı öğretmen Antik Yunan Tarih'i dersinde. "Aslı şöyle : ilk olarak Zeus adında bir Tanrı Ariçem Tarih'inde yani Dünya deyimiyle Antik Yunan Tarih'inde yok , ikinciye gelirsek eğer ben Orion'u öldürmeseydim Orion zaten Artemis'i öldürecekti. Oku ben attım Artemis değil ve evet Artemis benim kardeşim ama öz değil. Jack beni Walter'dan kaçırdıktan sonra Artemis'in varlığından haberimiz oldu." diyerek bitirdi. Walter'ın bir çocuğu daha vardı. Her ne kadar da Jason gibi element yönetmese de Ariçem'de bir Tanrıça'ydı. "Oraya vardığımızda ona Diana diyebilirsin. Artemis ismini Walter verdiği için kullanma yanlısı değil." diyerek tebessüm etti. Üvey de olsa kardeşinin de onunla aynı tarafta olması anlaşılan hoşuna gidiyordu.
***
Artemis ya da diğer adıyla Diana adeta kendi hükümdarlığını kurmuştu. Neredeyse buzdolabının içi kadar soğuk bir tepede ormanların içine gizlenmiş yemin ettiği gibi sadece kızlardan oluşan bir orduyla yaşıyordu. Arabadan indiğimizde ortalık sakindi. Ağaçların aralarına gözümü kısarak baktığımda aralıklı mağaralar , bakışlarımı yukarıya çevirdiğimde ağaçların tepesine kurulmuş sarmaşıklardan evler gözüküyordu. Ortadaki açık arazinin girişi yine sarmaşıklarla şekillendirilip bir kapıya benzetilmişti. Başta terk edilmiş gibi gözükse de Jason elini sarmaşıklara değdirdiği anda hareketlilik başladı. Çimenlerdeki kapalı çiçeklerin hepsi açarak uzadı. Çiçekler Jason'ın boyunu geçtikten sonra toprağa dönerek renkli yapraklarını açıp ışıklar saçmaya başladı. Kız savaşçılar mağaralardan , ağaç evlerden çıkıp arazide toplanıyorlardı. Sert bakışlarını üzerimizden çekmeseler de hiçbiri saldırmaya kalkışmadı. Onlar toplanmaya devam ederken arazi değişmeye devam ediyordu. Ağaçlar dışında kalan açık gökyüzüne ateş böcekleri toplanarak sanki yıldızlar gibi ortalığı daha da aydınlattı. Tam karşımızdaki kayalık yavaşça ortadan ikiye ayrıldığında içinden yine taştan bir taht çıktı. En kıdemliler olduğunu tahmin ettiğim ve diğer kızlara oranla daha iri olan iki savaşçı tahtın iki yanına geçip yüzlerini direkt bize döndüler. Jason olan biten her şeyi sakince izliyordu. Ben ise ortamın güzelliğini mi izlesem yoksa savaşçıların bakışlarından mı kaçınsam bilemez bir haldeydim.
"Ruh'un Oğlu Apollon !" diye bir ses yükseldi. Kibar nazik ama bir o kadar itaatkardı. Tahtın arkasından Diana tüm güzelliğiyle çıktığında tüm savaşçılar eğildi. Jason da başıyla Diana'yı selamladı. Jason "Diana." dediğinde tüm savaşçılar tekrar doğruldu. Diana tüm soğukluğunu bırakıp içten bir şekilde gülümsedi. "Kardeşim." dediğinde sarmaşıklar önümüzden yavaşça çekildi. Jason sorun yok dercesine elimi tutup yavaş adımlarla alana doğru yürümeye başladı. Diana da bize doğru geliyordu. Aramızda bir adım kala Diana durdu. Jason elimi bıraktığında Diana bakışlarını bana çevirdi. "Merhaba Kainat'ın Mucizesi. Hoşgeldin." dedi. Güzelliği büyüleyiciydi. Jason'ın kız kardeşi olmasına şaşırmamam gerekirdi. Bir anda hiç beklemediğim bir hareketle önümde eğildi. Ne yapacağımı şaşırarak Jason'a baktım. Kaskatı kesilmiştim. Jason bu halimden hoşlanmış gibi gülümsüyordu. Tüm savaşçılar da Diana ile birlikte eğildi. Ellerimi birleştirip başımı eğerek "Merhaba...Tanrıça Diana." demekle yetindim. Diana başını kaldırdığında gülümsüyordu. Bakışlarını tekrar Jason'a çevirerek "Dinlenmek istersiniz. Savaşçılarım size yolu göstersin." diyerek ikimizi de selamladı.
***
Yaklaşık yarım saattir savaşçılardan uzakta tek başıma yürüyordum. Jason çok uzaklaşmamam için uyarsa da o Diana ile konuşmakla meşguldü ve ben gerçekten yüzlerce kadın savaşçının ellerinde oklarla bana bakmasından rahatsızdım.
Diana ve savaşçılarının yaşadığı yer Ariçem ve normal Dünya ormanlarından çok farklıydı. İlk başta korkutucu gözükse de Diana'nın büyüsüyle orman adeta cennetten bir parçaya dönmüştü. Gölün kıyısında ağır adımlarla yürürken Jason'ın daha önce neden Diana'dan bahsetmediğini düşündüm ama eminim ki mantıklı bir cevabı vardı. Ki zaten Jason çevresindeki insanları korumak için 'Ne kadar az şey bilirsen o kadar az tehlikede olursun.' kafasındaydı. Anlatmamasına şaşırmamıştım. Kurumuş yaprakların ayaklarımın altında çıtırdaması dışında etrafta hiç ses yoktu. Ateş böcekleri o kadar fazlaydı ki resmen ay ışığına gerek kalmadan tüm alan aydınlanıyordu. Gölün kıyısına iyice yaklaşıp bakışlarımı odakladığımda birkaç adım ilerimde suyun içinden çıkan kabarcıklar dikkatimi çekti. Pek güvenilir gelmese de iyice yaklaşıp eğildiğimde kabarcıklar daha da arttı ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Hızlı adımlarla geri geri gitmeye çabalasam da ayağım bir ağaç köküne takıldı ve kendimi yerde buldum. Kabarcıklar iyice yakındı ve artık su yükselmeye başlamıştı. Ellerimden destek alarak kalkmaya çalışsam da su iyice yükseldi ve bir anda tamamen dağıldı. İçinde çıkan şey ne kadar tanıdık gelse de korkumu azaltmıyordu. "Sen bir Sirensin." diye fısıldadım. Onlar hakkında bildiğim birkaç şey vardı ama şuan için bildiklerim arasından en önemlisi güzel oldukları kadar tehlikeli olduklarıydı. Bana gülümseyerek elini kaldırdı. Ağzını açtığı anda sivri dişleri tüm güzelliğini gölgeledi. "Yaratılmış sana Efendi'den bir hediye getirdim." diyerek tısladı. Parmaklarının ucundan sarkan kolyeyi bana doğru salladı. Elimi uzatıp aldığım anda hızla dönüp sulara geri atladı. Nefesimi tuttuğumu o zaman fark etmiştim. Hızlıca ayağa kalkıp üstümü başımı silkeledikten sonra kolyenin yüzünü kendime çevirdim. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Bu benim kolyemdi. Ailious'un zihnimi koruması için verdiği kolyeydi. Boynumda olmadığını fark etmemiştim bile. Dard ile ilgili gördüklerim gerçekti. Kolyeyi de o göndermişti. Yutkunmakta zorlansam da tek yaptığım zihnimi tamamen Jason'a açıp onu yanıma çağırmam oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİÇEM 2
Fantasy3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor. Sesini , kokusunu hatırlayamıyorum. Sadece bazen laciverte dönen gözlerini hatırlıyorum. Ve benden...