Mavi Siyah

7.8K 641 139
                                    

Hükümetlerin alın yazılarını belirleyenler , her zaman silah taşıyanlardır.
-Aristo

Jason elinde Anaklusmos ile her zamankinden daha güçlü ve ulaşılmaz gözüküyordu. Maviden laciverte dönen gözleri hayranlıkla elinde tuttuğu Anaklusmos'a kilitlenmişti. Karşımda bir Tanrı gibi duruyordu. "Bu inanılmaz Ally..." diye fısıldadı. Orada saatlerce durabilirdim. Sanki yaşanan onca şey hiç olmamış gibiydi. Jason hiç gitmemiş gibiydi... Arkadaşlarımızın hepsi dışarıda bizi bekliyordu. Ares , Eldoris , Andela ve Noah... Sanırım bu düşünce o andan kopmama yardımcı olmuştu. Gerçi ne kadar o an bundan sıyrılsam da kendi benliğinizdeki düşünceleri halı altına ittikçe sanki hepsi size daha çok yaklaşıyordu. Nitekim ben de bu çok sık oluyor...
***
"Dard istediğini elde edemedi. Neden ayrılmak zorundayız ?" diye sordu Theron. New York'ta bir otel odasındaydık. Herkes sağ salim ulaşmıştı buluşma noktasına. Logan , Adras , Theron gayet iyi durumdaydı. Riddle yaralanmıştı ama Jason iksirlerle pansuman yapıp yarasını kapatmıştı.
Jason henüz hiçbirine Noah'u anlatmamıştı. Anlatacakmış gibi de değildi. En azından henüz...
"Ariçem'e bir dahaki dönüşümüzde bir orduyla dönmemiz lazım. Geride bıraktıklarımızla irtibatı ben sağlayacağım. Bizden işaret bekleyecekler doğru zamana kadar. Biz de bu sırada bu taraftaki yandaşlarımızı Ariçem'e dönmeye ve savaşta bizim yanımızda yer almaya ikna etmeliyiz." dedi Riddle. Ellerini birleştirip dirseklerini dizlerine koydu. "Noah da diğerleriyle birlikte Ariçem'de kalacak." dedi yutkunarak. Haberi vardı... Jason , Riddle'a anlatmıştı... Bakışlarımı ondan çevirip camdan dışarı bakmaya başladım. Ensemi kaplayan sıcaklığın suratıma da yayılmaması için yalvarabilirdim. Dolan gözlerimden gözyaşlarımı ısrarla geri ittim. "... Gruplara ayrılmamız gerekecek , çok fazla kişiye ulaşmamız lazım. Yeteneklerinizi olabildiğince kullanmayın. Normal insanlar gibi ulaşımınızı sağlayın. Çoğunuz bu tarafta yaşadığı için sorun yaşamayacağınızı umut ediyorum." dedi. "Peki en son nereye geri döneceğiz ?" diye sordu Adras. Riddle hepimize baktıktan sonra en son bakışlarını tekrar bana odakladı. "Kaliforniya." diye fısıldadı. Düşündüklerimi Jason'ın da aklından geçirdiğinden emindim. Her şeyin başladığı yer orasıydı...
***
"Kendine dikkat et lütfen. Bana geri gel olur mu ?" Logan'ın bana söylediği son şey buydu. Riddle ile olması ne kadar içimi rahatlatsa da yine de aklım onda kalmıştı. Adras ve Theron Asya kıtasındaki Arislerle , Riddle ve Logan da Avrupa'daki Arislerle buluşmaya gitmişti. Riddle çoğuna şimdiden haber yollasa da yine de sağlam ve kesin adımlar atmamız için yüz yüze görüşmemiz gerektiğini söyledi. Dios , Riddle'a Ariçem'de kalıp oradaki Arisleri bir arada tutacağını ve ihtiyacımız olduğunda Dünya'ya herhangi bir kapı aracılığıyla gelebileceğini söylemişti. Yandaşlarımızı iki taraflı da idare etmemiz gerekiyordu ve en akla uygun plan buydu.
Arabaya bindiğimizden beri tek kelime etmemiştik. Jason gözlerini yoldan ayırmıyordu. Sadece ilk binişimizde kemerimi bağlamamı ve devamlı gece yolculuğu yapacağımızı söylemişti. Tepki vermemekte hala kararlıydım. Anaklusmos eski bir cüppeye sarılı bir şekilde arka koltuktaydı. Onu almamızın üstünden iki gün geçmişti ama Jason ona bir daha elini sürmemişti. Sanki zehirliymiş gibi uzak durmayı tercih ediyordu. Eskiden olsa bunun nedenini sorardım ama şimdi çıt bile çıkarmadan oturuyordum.
"Müzik dinlemek ister misin ?" dediğinde yüzüme bakmadan bir arabayı geçmişti. "Bana Noah'u hatırlatan şeylerden uzak dursam daha iyi." diye fısıldadım. Noah müzikten ve dans etmekten çok hoşlanırdı. Ve ben o halini... Onu o şekilde arkamda bırakışımı...
"Yapma bunu. Alison bana bak." dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Suratından çaresizliği belliydi. "Elimden bu kadarı geliyor neden anlamıyorsun ? Sizi korumak için her şeyi yaptım." dedi. Bu sözlerle hiçbir şeyi unutturamazdı neden anlamıyordu ki ? "Yeterli değildi Jason." dediğimde kendi acımasızlığıma şaşırdım. Söylediklerimin onu ne kadar kırdığını hissedebiliyordum. Anında direksiyonu kırarak frene bastı. "İn aşağı." diye bağırdı. Yüzündeki öfke beni korkutsa da kemerimi çözdüm. Benim tarafıma çoktan dolaşmıştı. Kapıyı sertçe açarak bakışlarını gözlerime odakladı. Aşağı atladığımda kapıyı çarpıp ellerini ensesinde birleştirdi. "Şimdi söyle. Ne kadar nefretin varsa kus suratıma." dedi. İfadesi beni korkutuyordu. Nefes nefeseydi ve iri masmavi gözleri sanki daha da fazla büyümüştü. "Jason... Ne yapıyors..." diye kekelemeye başladığımda "Söylesene Alison ! Dök içindekileri ! Söyle ! Bağır kus nefretini ve öfkeni ! Söyle işte !" diye bağırdı. İrkilip geri çekildim. Bana doğru adım atıp nefes mesafesinde durdu. Sanırım bir şeyler daha söyleyecekti ama korktuğumu fark edip sakinleşti. Birkaç saniye nefesini kontrol etmek için çabaladı. Tepkisinden ötürü pişmandı ve bunu ifadesinden okuyabiliyordum. Sanki kaçacakmışım gibi gözlerini benden ayırmadan öylece bakıyordu. Yutkunup çeneme dokundu. "Yapamadım. Koruyamadım. Ne Ares'i ne Eldoris'i ne de Noah'u. Ne düşünüyorsun Alison Ariçem aşkına ? İsteyerek gittiğimi mi ? İsteyerek mi izledim ölümlerini ? İsteyerek mi Adras'a bıraktım seni ?" diye fısıldadı. Gözlerinden aklımdan geçenleri okumaya çalıştığı belliydi. Çaresiz bir şekilde cevap vermemi bekliyordu. Yorgun yüzüne odaklanmaktan başka hiçbir şey yapamadım. O kadar kırgındı ki , yıllar sonra ve olanlardan sonra bu pozisyonlarda olacağımız aklımın ucundan bile geçmezdi. Dudaklarımı bile kıpırdatamadım. Kendi nefesimle boğuluyormuş gibi hissediyordum. Geri adım atmaya başlayıp arabaya yaslandı. Bakışlarını zemine odakladı. "Bir şey söyle Alison yalvarırım. Bana bir şey söyle." dediğinde hala yüzünü inceliyordum. Düşünerek bir şey yapsaydım ya da söyleseydim o kesinlikle şu an yaptığım olmazdı ama olabilecek en acımasız tepkilerden birini verdim. "Benim sana söylecek bir şeyim kalmadı Jason." diyerek arabaya yürümeye başladım. Kapıyı açtığım anda Jason elini bileğime koyup beni kendine çevirdi. "Bırak Jason !" diyerek onu itsem de beni kendisine daha sıkı çekti. Canımı yakmamaya özen gösterse de kıpırdayamıyordum bile.
Nefes alış verişini dudaklarımda hissedebiliyordum. Kirpiklerinin düzenli dizilişi , dudaklarının kıvrımları , masmavi gözleri... Her şeyiyle bir Tanrı gibi yaratılmıştı.  Bu kadar yakınken ona karşı koymak imkansızdı. "Jason.." diye fısıldadığımda ellerini serbest bıraktı. İstersem uzaklaşabileceğimi belli etmek istiyordu ama benim ondan uzaklaşmaya gücüm yoktu artık.
Sessizce gözlerini inceliyordum. Mavi bir çift daire içinde siyah gözbebekleri... Ve sanırım ona en çok acı verecek şeyi yaptım. Geldiğinden beri ilk kez zihnimi ona açtım. Geçirdiğimiz 3 yılı , onsuz yaşadığımız her şeyi... İfadesi gittikçe kayboldu. Bakışları deminkinin aksine anlamsızdı. Birkaç adım geri attı. Yüzünü sanki irkilmiş gibi zemine çevirdi. "Haklısın Alison. Bana söyleyecek hiçbir şeyin kalmamış." diye fısıldadı. Soğuk ve mesafeli bir şekilde kapımı açtı. Bindiğimde kemerimi bağlayıp hızlı adımlarla kendi tarafına geçti.
"Her şey bittiğinde eski hayatına dönebilirsin. Söz veriyorum savaş sonrasında gitmemi istersen bir daha beni görmeyeceksin." dedi. Arabayı çalıştırdığında söylediği cümleler kulaklarımda çınlıyordu. Yine gitmeyi düşünüyordu ve benden izin vermemi bekliyordu. Gözlerimi yola odaklayıp ağlamamaya çalıştım... Sadece ağlamamaya...
Hepinizden en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz karakterleri sebepleriyle yazmanızı istesem :) Şimdiden hepinize teşekkürler iyi okumalar ❤️

ARİÇEM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin