"Ebe Hatun'la konuştun mu?" dedi Zahide Sultan. Başımda onayladım. Konuşmuştum ve korkuyordum. Şehzade doğurursa ve ebe hatun dediğimi yaparsa başım belaya girerdi. Hatta sonu ölüme kadar giderdi.
1 Hafta Önce
Şifahaneye girip girmeme konusunda kararsız kalmış, en sonunda girmeyi ve planımı uygulamayı seçmiştim. Ebe Hatun beni görür görmez yerinden kalktı ve eğildi. "Hayırdır sultanım?" dedi telaşla. "İyiyim hatun, iyiyim" dedim sakin olmaya çalışarak. Merakla bana bakıyordu. "Beni biliyorsun hatun." dedim bana günler gibi gelen sessizlikten sonra. "Hünkarımızın gözdesiyim ve ona bir şehzade vereceğim". diyerek devam ettim.
Konunun ciddi olduğunu anlamış olacak ki boş yataklardan birini gösterdi. Ayak ucuna oturdum. O ise baş kısmına oturmuş ağzımdaki baklayı çıkarmamı bekliyordu. "Zeliha Hatun bildiğin üzere gebe" dedim. Hala bunu yaptığıma inanamıyordum. Zahide Sultan'a planımı anlatmıştım ve o da uygulamam için beni teşvik etmişti.
Başıyla onayladı. "Ve sen benim dediğimi yapmak zorundasın" dedim gözlerinin içine bakarak. Bir tarafım vazgeç diye bağırırken, diğer tarafım durma diyordu, o bunu haketti...
"Zeliha Hatun doğum sırasında ölecek. Sabi doğacak ama Zeliha Hatun o andan sonra nefes dahi alamayacak". İşte oldu dedi içimdeki ses, sonunda ellerini kana bulayacaksın.
Ebenin yüz ifadesi anında değişti. Kabul etmeyecekti. Ama etmek zorundaydı. "Yapamam, kat'iyen olmaz" dedi. Bunu tahmin ediyordum. "Kızını bu sabah gördün, değil mi?" dedim. "Kızın şuan o sıcacık evinizde mi sence?". Bu sözüm üstüne gözleri doldu ve kendini yere, ayaklarımın dibine attı. "Yalvarırım kızıma zarar vermeyin. Onun hiçbir suçu günahı yok" dedi eteklerime kapanarak. Onu tutup kaldırmak, kızının aslında şuan evde, validesini bekliyor oluğunu ve hiçbir şey olmadığını söylemek istedim ama yapamazdım. "Olmadığını biliyorum. Bende bir anneyim. Kızlarımıza zarar gelmesin diye yapıyoruz her şeyi" dedim. Ağlamasını duymak istemiyordum çünkü bunu yapmak zorunda olmak canımı sıkıyordu. Ama Safiye'nin hayatıydı mevzu bahis olan. Eğer Zeliha şimdi ölmezse, hünkarın odasından çıkmayacaktı. Ya şehzade doğurursa, diye düşündüm. İşte o zaman bitmiştik, hem Safiye hem ben.
"Tamam, yapacağım" dedi gözyaşlarının arasından. "Yeter ki kızıma bir şey olmasın". Başımla onayladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, genzim ağrıyordu. "Kızın, sen gitmeden eve varır. Lakin bir şey hatırlayacağını sanmam. Zeliha'nın doğumu sırasında evinizin orada bekleyen kişiler, benim bir lafıma bakıyorlar, hatun. Ona göre." dedim. Ardından daha fazla dayanamayacağımı anladım ve eteğimi onun ellerinden hızla çekerek ayağa kalktım. Ben çıkarken hala yerde ağlıyordu.
"Sophie?" Gevherhan Sultan'ın sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. "Yılanın başı küçükken ezilmeli. Sen doğru olanı yaptın" dedi beni telkin etmek için. Biliyordum, olması gereken şeyi yapmıştım. Ama bir karıncayı bile incitemezken, şimdi bir insanın canına kıyıyordum.
Gevherhan Sultan şifahaneye inmemizi söyledi. Zahide Sultan önden gitmiş, kapıda bekleyen cariyeleri geri odalarına yollamıştı. Altın koridorda ilerlerken, karşıdan uzun boylu, esmer bir delikanlının geldiğini gördüm. Gevherhan Sultan yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kollarını açmıştı. Genç delikanlı geldi ve sultana sımsıkı sarıldı. Şaşkınlıkla onları izlerken, "Sophie, seni oğlumla tanıştırayım, Çelebi Ahmed Müteferrika" dedi Gevherhan Sultan. Bütün herkes, Murad gibi kara kaş kara gözdü anlaşılan. Eğilerek selam verdim, "şeref duydum paşam" dedim. Gevherhan Sultan oğlu Ahmed'in kolunu sıvazladı. "Bizim gitmemiz lazım oğlum" dedi. "Hayırdır hatunlar, nereye?". Murad'ın sesini duyar duymaz kalbim hızla atmaya başlamıştı. "Ablacığım" dedi ve kenara çekilen Ahmed'in yerine geçip Gevherhan Sultan'a sarıldı. "Hünkar oldun diye nereye gittiğime kadar hesap mı vereceğim sana, deli oğlan?" diyerek yanıtladı sultan, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. "Ahmed, duyuyor musun valideni? Ne yapayım ben şimdi?" dedi Murad aynı gülümsemeyle. Ahmed bir şey demeden sadece gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
Historical FictionBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...