BÖLÜM 58

995 64 3
                                    



Safiye'ye baktığımda mavi gözlerinden boncuk boncuk yaş akıttığını gördüm. Her ne kadar Safiye'nin bu durumunu sevmesem de, içim cız ediyordu. Kızımı böyle görmek, dünyadaki diğer her kötülükten daha çok canımı acıtıyordu. Uzandım ve omzundan tutup kendime yasladım. "Kızım" diye fısıldadım kulağına. "Lütfen ağlama, göreceksin Şehzade Selim'i tekrardan. Söz veriyorum seni kendim götüreceğim". Sözlerim, Safiye'nin daha çok ağlamasına sebep olmuştu. Kalktığım zaman Safiye'nin ağlamasını duymuştum ve koşarak yan odaya geçmiştim. Yatağında yan yatmış, yorganı kafasına kadar çekmiş, için için ağlıyordu minik kızım. Bugün Şehzade Selim, sancağa gidiyordu. Safiye bir daha onu göremeyeceğini sanıyordu ama sözüm sözdü, ne yapıp ne edip kızımı mutlu edecektim ve onu Saruhan'a götürecektim. "Şimdiden özledim, ne vardı görebilseydim onu son kez?". Safiye göğsüme daha da yaslandı. Saçını okşadım, ipek gibi saçları vardı. Büyüdükçe sarı olan saçları daha da koyulaşıyordu ama uçları hala ilk zamanki gibi sapsarıydı. Parmaklarımı kalın buklelerinin arasından geçirdim, "usuller böyle kızım, bizim elimizden ne gelir? Evvel gün zaten gördün Selim'i. Bütün gün beraberdiniz neredeyse. Ondan önce de beraber Hünkar İskelesi'ne gitmemiş miydiniz zaten? Yeniden göre-". Karnımda hissettiğim acıyla kalbim duracak gibi olmuştu. Nefesimi kesen sancıyla birlikte iki büklüm oluvermiştim. "Validem?". Safiye başını göğsümden kaldırmış, ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleriyle bana bakıyordu. Derin bir nefes aldım ve sancının yavaş yavaş geçmesini hissettim. "Yeniden göreceksi-". Sancının tam geçtiğini düşünürken daha büyük bir sancı gelmişti ve bu sefer gözümü yaşlarla doldurmuştu. Şehzadem... Doğum sancısı mıydı bu? Ama olamazdı, daha vardı doğmasına. "Firuze!". Avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Gözlerimi sımsıkı kapadım, acının geçmesini bekledim ama geçmiyordu. Her geçen saniye acım daha da artıyordu. Kapının hızla açılma sesini duyduğumda gözlerimi araladım ve kapıya baktım. İçeriye Firuze ve Hüma koşarak girdiler. "Şehzadelerim nerede?" dedim dişlerimin arasından. "Şehzade Selim'i uğurluyorlar". Firuze nefes nefeseydi. Hüma ise çoktan yanıma gelmiş, diğer yanımda duruyordu. "Validemin sancısı var Firuze" dedi Safiye elini omzuma koyarak. "Koş, ebe hatuna haber ver". Firuze başıyla onayladı ve koşarak geldiği kapıdan çıktı. Doğuramazdım, daha zamanı vardı. Ya bir şey olduysa şehzademe? "Daha olmaz, doğuramam".

"Ikının sultanım". Doğum sancısıymış meğer, ama erken olduğundan çok tehlikeliymiş. Ebe hatun Firuze ile konuşurken işitmiştim. O andan beri dua ediyordum, çocuğuma bir şey olmasın da kucağıma sağ salim alabileyim diye. Ama dakikalar saate dönüşmüştü ve doğuramıyordum. Canım çok acıyordu, ıkınıyordum. Artık ne takatim kalmıştı ne de alacak nefesim. Umudumu kaybetmeye başlamıştım. Onu hissedemiyordum, çocuğumu hissedemiyordum.

"Başını gördüm". Ebe hatunun sevinç çığlığıyla kalbim sanki yeniden atmaya başlamıştı, bütün gücümle ıkınmaya başladım. "Ikının sultanım, ha gayret!". Dişlerimi sıkabildiğim kadar sıktım ve ıkındım, tüm gücümle ıkındım.

"Neden ağlamıyor?". Ebe hatun bebeğimi ayaklarından tutmuş, sırtına vuruyordu ama çocuğum ağlamıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde baş aşağıya duruyor. "Hatun niye ağlamıyor?" gözlerimden akan yaşlara aldırmadan bağırdım. Ebe hatun endişeli bir şekilde daha sert vurdu. "Sultanım" dedi bana bakarak. "Hayır, sus! Bana ver çocuğumu!" Odadaki bütün cariyeler hayretler içerisinde beni izliyordu. Çocuğumu kucağıma aldım, kızımın gözleri hala kapalıydı ve teni buz gibiydi. "Kızım" dedim onu kendime yaklaştırarak. "Canım kızım". Göğsüme yasladım ve gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. "Ne olur aç gözlerini". Nefes almıyordu, nefesini hissedemiyordum. Canım yanıyordu, hemde çok fazla. "Kızım ne olur uyan Allah aşkına!"

SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin