BÖLÜM 18

3.1K 128 3
                                    

Gördüğüm kadarıyla Dördüncü Murad'a bayağı bir sinirlenmişiz :D sakin olun kızlar. Her şeyin bir açıklaması vardır. Sabredin :D

İyi okumalar, seviliyorsunuz!!! :* ♡♡♡♡♡

Duyduklarım karşısında ne yapacağımı bilmiyordum. Daha 1 hafta önce beni cennetine kabul eden adam, şimdi beni kardeşiyle, hemde deli kardeşiyle evlendirmek istiyordu ve bunu çok rahat bir şekilde söylemişti. Kendimi onun kollarından sıyırdım. Gözlerim hala onun gözlerindeydi. Sakin olmam gerektiğini kendime hatırlattım. "Gel sana sebebini açıklayayım" dedi kolumu tutmak için elini uzatarak. İster istemez kolumu geri çekip bir iki adım geri adım attım. "Peki madem. Burada söyleyeyim" dedi sakin olmaya çalışarak. Bir şey demedim. Ağzımı açarsam istemediğim ve sonrasında pişman ettirileceğim sözler söyleyebilirdim.

"Seni Şehzade İbrahim ile evlendireceğim. Evet, ama bunu senin için yapıyorum" tanıdık sözler beynimde yankılanıyordu. Bu sözleri yaklaşık bir yıl önce Ahmet için söylemişti. Onunla daha güvende olursun.

"Zeyneb Asime de dahil olmak üzere kimsenin seni sevdiğimi bilmesini istemiyorum. Eğer duyulursa ne seni rahat bırakırlar ne de Safiye'yi. Bu yüzden Şehzade İbrahim ile evleneceksin. Ama bu sarayda, benimle kalacaksın. Kimsenin de bir şey deme hakkı olmayacak bu sayede. Ve seni temin ediyorum Şehzade İbrahim sana asla ama asla dokunmayacak" Gözlerimin içine bakarak söylediği bu sözler, biraz olsun sinirimi yatıştırmıştı. Benden cevap alamayınca bana biraz daha yaklaştı. "Seni kimseyle paylaşacak gücüm yok artık" dedi yanağımı okşarken. "Sen sadece benim hatunumsun, Safiye de benim kızım" bu sözleri takip eden gecede, kendimi yine hünkarın kollarına bıraktım.

Gece Yarısı

Kapının çalınmasıyla gördüğüm rüyalardan uyandım. Yan tarafıma baktığımda hünkarın da yeni uyandığını gördüm. "Ne oldu acaba?" Diyerek yataktan kalktı ve üzerine gömleği ile pantolonunu çabucak giydi. Bana dönerek "sen bekle" dedi ve kalın siyah perdeyi aralayarak odanın ortasına geçti. Yorganı göğüslerime doğru çektim. Yerimde doğrularak bu saatte kimin bizi uyandırdığını ve nedenini dinlemeye başladım.

"Hünkarım" dedi bir erkek sesi aceleyle. "Zeyneb Asime Sultanımız doğum yapıyor" ah ne güzel diye geçirdim içimden.

"Tamam geliyorum" dedi hünkar. Geliyorum. İçimde tarif edemediğim ve nedenini anlayamadığım bir kıskançlık kadardı. Gözlerimi devirdim. Acaba erkek mi doğuracaktı? Umarım doğurmaz diye geçirdim içimden. Umarım şehzade doğurmaz.

Odayı bir sessizlik sardı. Bir süre sonra perde aralandı ve içeriye hünkar alelacele girdi. Gözlerinde heyecanı görebiliyordum. Gülümsemeye çalıştım. Onun sevincine ortak olmayı istiyordum ama yapamıyordum. Eğer bu sevinci Zeyneb Asime için ise, yapamazdım. İçten, sıcacık bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Gitmeliyim" dedi dolabına yönelirken. Benim için gitme saati gelmişti anlaşılan. Yatağın ucundaki geceliğime uzandım. Ben geceliğimi oturduğum yerden üzerime giymeye çalışırken, hünkarın gözlerinin üzerimde dolaştığını hissediyordum. Geceliğimi binbir güçlükle giydikten sonra ona baktım. Gülümsüyordu. "Ne oldu?" Dedim gülümseyerek. "Hâlâ benden çekiniyorsun" dedi. Hâlâ ondan çekiniyor muydum? Sanırım evet. Ama sebebi yoktu. Hâlâ alışamamıştım onunla aynı yatağı paylaşmaya, beni çıplak görmesine, beni öpmesine, bana sahip olmasına. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.

Bana doğru yaklaştı ve ellerini yanağıma koyarak eğildi. Alnımdan öptükten sonra doğruldu. "Safiyem'e iyi bak" dedi ve perdeyi aralayıp çıktı. Kapının açılıp kapanma sesini duyduktan sonra yataktan kalktım ve üzerime sabahlığımı giydim. Edirne'den geldikten sonra bir kaç kıyafetimi ve geceliğimi hünkarın odasına getirmeyi akıl ettiğim için kendimle gurur duydum. Saçlarımı omzumun üstünden karnıma doğru bıraktım. Bir süre bir şey yapmadan boş boş halıya baktıktan sonra perdeyi araladım ve hünkarın odasının gizli bölümünden veziri azamın çalışma odasına girdim. Burası hatıralarla doluydu.

Üzeri boş olan masaya baktım. Anlaşılan yeni veziri azam burayı pek kullanmıyordu. Parmaklarımı masanın üzerinde gezdirdim. Parmaklarımın ucuna gelen toz parçalarını birbirlerine sürterek temizledim. Ahmet... ne yapıyordu acaba şimdi? Mutlu muydu? Halinden memnun muydu yoksa üzülüyor muydu? O da benim gibi teselliyi başka birinin kollarında arıyor muydu? Teselli... gerçekten doğru kelime bu muydu? Sevgi değildi de teselli miydi sadece hünkarda aradığım? Gözüm pencerenin önünde iki duvarı birbirine bağlıyor gibi görünen sedire takıldı. Orada oturup saatlerce konuşur, özlem giderirdik. Bazen sadece susar, sadece gözlerimize bakardık. Bazen de sedirlerin üzerinde aşkımızı tazeler, bedenlerimizin özlem gidermesini sağlardık. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu özlemden miydi yoksa Ahmet'e o kadar şeyde inandığım için miydi bilmiyordum. Kendimden iğrenmeli miydim? Hünkarın kollarından çıkıp, bu odaya girmiştim ve şimdi ağlıyordum. Daha dün akşam hünkarın kollarında zevkle inleyip burada hatıralarla ağlama doğru muydu? Yanaklarımdan akan yaşları elimin tersiyle sildim. Ahmet gitmişti. Ahmet beni kandırıp, beni bir başıma bırakmayı göze alarak gitmişti. Artık Ahmet yoktu benim için. Murad vardı.

Hünkar ile anlaştığımız gibi veziri azamın odasından çıkıp, hızlı adımlarla odama yürüdüm. Odama varır varmaz içeriye girdim ve kapıyı sessizce kapattım. Bu gece bana uyku yoktu. Zeyneb Asime doğum yapana kadar bana uyku yoktu. Yatağıma geçtim ve pencereden, mehtaba baktım. Deniz... Gözlerimi çoğu kişi denize benzetirdi ama ben benzetmezdim. Benzetmek istemezdim. Çünkü deniz, aldığını geri vermiyordu. Gökyüzü... gökyüzüne benzetenler de olmuştu. Ama ben ona da benzetmek istemiyordum. Çünkü onun maviliğini ortaya çıkaran güneş, battığı zaman, kararıyor ve bir sürü günaha ev sahipliği yapıyordu. Güldüm. Ben hiç günah işlemiyor muydum sanki? Şehzade İbrahim ile evlenip, hünkarın yatağına girecektim.

Güneş yavaş yavaş doğmaya başlıyordu. Oturduğum sedirden kalktım ve uykulu gözlerle hamama gitmek için hazırlandım. Cariyelere komut verdikten sonra hamama doğru ilerlemeye başladım. Taşlıktaki kızlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Ve hepsi kıkırdıyordu. Birini yanıma çağırdım ve ne olduğunu sordum. "Sorma Sophie. Zeyneb Asime Sultan şehzade doğuracağı için böbürleniyordu ama kızı olmuş. Adı da Zülal Uğan'mış" ardından kıkırdayarak tekrar diğer cariyelerin yanına gitti. Zeyneb Asime'nin kızı olmuş. Gülümsemeden edemedim. Demek ki fazla güvenmemek gerekiyormuş kendine. Yoksa böyle latife oluyordun milletin ağzına. Yüzümdeki rahatlamış bir gülümseme ile hamama girdim. Fazla kendine güvenme Zeyneb Asime dedim içimden. Bu senin doğuracağın son çocuğun olacak.

Yorumları alayım! :) Umarım beğenmişsinizdir. Seviliyorsunuz seviliyorsunuz seviliyorsunuz!!!! ♡♡♡♡

SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin