BÖLÜM 37

1.4K 69 6
                                    

Kitabın yeni kapağını yapan, yaparken tüm nazımı tuzumu çeken, sevgili kardeşim ZeynepOkel 'e çok teşekkür ediyorum!

Yorum ve oylarınızı bekliyorum! İyi okumalar...

"Yine de yaptığı doğru değildi Murad" dedim Murad yatakta doğrulurken. Dairemde kendime gelmeye çalışırken, akşama doğru Murad'ın yanına gelmiştim. Gergindi. Validesinin gelmesi, sefere bir türlü çıkamamaları. Her şey üst üste gelmişti. Rahatlayıp, keyfinin yerine gelmesi için cilve yapıp halvet etmek istemiştim. En sonunda izin vermişti ve ardından akşama kadar yatakta durmuştuk. Laf lafı açmış, Zeyneb Asime'nin bu sabah Safiye'yi uyarmasına kadar gelmişti. Zeyneb Asime'nin haseki olduğunu, uyarmasının gayet uygun olduğunu söylemişti Murad.

Yataktan kalktı ve giyinmeye başladı. Suratında asık bir ifade vardı. Bu konuşmadan rahatsız olduğu belliydi. Ama artık dayanamıyordum. Safiye' yi böyle hor görmelerine gelemiyordum.

"Safiye daha küçük. Biraz daha büyük olsa daha Zeyneb Asime uyarmadan uyarırdım" dedim. Yangına körükle gittiğimi biliyordum. "Ki zaten Safiye büyük olsa, öyle bir hareket yapmazdı Selim'e".

"Sophie!" Dedi çakmak gözlerini bana çevirerek. Öyle bir gürlemişti ki yerimden sıçradım. Büyük bir fırtınanın geldiği belliydi. "Ben o kadar işle uğraşıyorum be hatun!" Dedi yatağa doğru gelirken. Her adımında yer sallanıyordu. Ya da sallanma hissini veren kalbimin atışı mıydı?

"İncir çekirdeğini dahi doldurmayan şeylerle gelme bana!" Gürlemesi hâlen devam ediyordu. "Şimdi derhal dairene dön ve hazırlan. Validemi karşılayacağız". Demek Kösem Sultan bugün geliyordu. Hiçbir şey söylemeden yataktan kalktım. Murad arkasını döndü ve yatağın ayak ucuna oturdu. Yüzüme dahi bakmadı.

Bu sarayda geçirdiğim yıllardan sonra en iyi anladığım şey, eğer refah içinde yaşamak istiyorsan kendi kendine yapacaktın. Murad'ın duymayacağı şekilde, haremin kapalı kapıları ardında savaşacaksın...

AKŞAM

Kahverengi kaftanımı giyip, saçlarımın buklelerini omzumdan aşağıya saldım. Heyecanlıydım. Haremdeki herkes Kösem Sultan'ın ne kadar sert biri olduğunu, gözüne girmenin zor olduğunu konuşuyorlardı. Ama beni sever diye düşünüyordum. Nasıl olsa ortak bir düşmanımız vardı.

Zeyneb Asime...

Safiye eteğimi çekiştiriyordu. En sonunda dayanamayıp eğildim. "Efendim kızım?" Dedim. Ellerini buklelerime doladı ve bana başını eğerek, alttan alttan baktı. Böyle tatlı tatlı baktığında kesin bir şey isteyeceğini ve bu isteğinden memnun kalmayacağımı biliyordum. "Ben Nazperver'i özledim" dedi. Tüylerimin diken diken olduğunu saç diplerimde dahi hissettim. Bu tatlı surata bakmaya devam edersem onu Nazperver'e götüreceğimin farkındaydım. Bu yüzden kalktım ve aynadaki aksime bakmaya devam ettim. "Olmaz" dedim kesin bir dille. "Ama validem..." dedi. Yüzüne bakmasam bile kırmızı dudaklarını büküp, mavi gözlerini devirdiğini anlıyordum. O böyle yapınca kalbim acıyordu ama onu katiyen Nazperver'in yanına götürmeyecektim.

Valide Sultan için hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyordu. Mutfaktan gelip, haremi saran kavurma, tarhana, tavuk kokuları, valide sultanın odasına gidip, bitmeyen, altın şamdanlar, ipek çarşaflar...

Ağalar, kalfalar bir odadan diğer odaya koşturuyorlardı. Safiye'yi kendime doğru çektim. Haremin ortasında düşmesini istemiyordum.

Nazperver'in odasının kapısı açılır açılmaz burnumdan içeri gül kokusu girdi ve çok yoğundu. Burnum sızlamıştı. Yatağın ucunda oturan Nazperver, Safiye'yi görür görmez kalktı ve Safiye'ye sarılmak için gülümseyerek kollarını açtı. Safiye kıkırdayarak Nazperver'e doğru koştu.

Nazperver'e karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Ne bir sevgi ne de bir nefret. Çünkü bana zararı olmayacağını biliyordum. Benim için tek tehlike Zeyneb Asime'ydi. Derin bir nefes aldım. Bir de Zeliha vardı. Şehzade doğurursa bütün planlarım altüst olabilirdi. Kız doğurması gerekiyordu. Murad'ın Nazperver'i asla Zeyneb Asime'nin ya da benim yerimize koymayacağını, Nazperver'in savaşmak için çok masum olduğunu bildiğini biliyordum.

Mideme giren sancıyla iki büklüm oldum. Sanki tonlarca kayayı alıp, mideme birden fırlatmışlar gibiydi. Oturmam gerekiyordu. Ellerimin titremeye başladığını hissediyordum. Yatağa oturdum. Nazperver'in gözlerini üstümde hissediyordum. "Sophie?" Dedi, endişesini belli etmemeye çalıştığı aşikardı. "İyiyim" dedim ağrı geçmeye başladığında. Nazperver karşı yatağa geçti. Safiye ise kucağındaydı. Bu manzarayı görmeyeli uzun zaman olmuştu. Kapının açılmasıyla üçümüzünde gözleri gelen kişiye döndü. Gelen, Hatice Kalfa'ydı. "Hadi hazırlansana be hatun" dedi hepimize tepeden bakarak. Neye hazırlanacaktı? "Tamam kalfa" dedi ve Safiye'yi kucağından indirdi. Kalfa bana başıyla selam verip çıktı. Hatice Kalfa'ya hiç ısınamamıştım. Zeyneb Asime'nin kölesiydi resmen. Haremde kuş uçsa, o kuş erkek mi kız mı öğrenir, Zeyneb Asime'ye yetiştirirdi. Tabi Hatice, Zeyneb Asime'nin kölelerinden sadece biriydi.

"Seninle sonra oynasak olur mu, Safiyem?" Dedi Nazperver, Safiye'nin saçını okşayarak. Safiye'nin yavaşça başını salladığını gördüm. Safiye ne yaparsa yapsın, daha bu odaya giremeyecekti.

Yerimden kalktım ve Safiye'nin elini tuttum. "Hayırdır?" Diye sordum merakıma yenik düşerek. Nazperver bana bakıp gülümsedi. Bu gülümseyiş içten değildi. Aksine bir meydan okumaydı. "Valide Sultan'ı karşılayacağım".

Odamın içinde dört dönüyordum. Nasıl Nazperver gelebilirdi karşılama merasimine? O kimdi? Ne cüretle? Kapı açıldı ve içeri Mehmet Ağa girdi.

"Ben sana neden altın veriyorum, Mehmet Ağa?" Dedim sakin olmaya çalışırken. Mehmet Ağa'yı haremde benim gözüm kulağım olması için, Nazperver'in ilk halvete gittiğini öğrendikten sonra tutmuştum. Ufak tefek, yapılı ve kara tenli bir ağaydı. "Gözünüz kulağınız olmak için" dedi şaşkın şaşkın. Başımla onayladım. "Peki bu göz kulak, neden bir işe yaramıyor ağa?" Dedim ona doğru yaklaşırken. Şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya devam ediyordu. "Nazperver Hatun'un karşılama merasimine geleceğini ben neden bilmiyorum?" Dedim sonunda. Sabahtan beri her şey üst üste gelmişti ve üstüne bulantılar, sancılar başlamıştı. "Ben...benim haberim yoktu" dedi kekeleyerek. "Sen harem ağası değil misin be adam?" En sonunda bağırmıştım. Mehmet Ağa bir adım geri sendeledi. Bir şey demeden bakışkarını yere çevirdi. "Bu son hatan, ağa. Bir başkasını görmeyeyim".

Sırayla Selim, Zeyneb Asime, Zeliha, ben ve Nazperver, Has Oda'nın içinde duruyorduk. Kösem Sultan gelmişti ve sarayda kuş dahi uçmuyordu. Ölüm sessizliği çökmüştü Topkapı Sarayı'nın altın duvarlarına.

Kapı açıldı ve ağalardan biri içeri girdi. "Destur! Murad Han Hazretleri ve Kösem Sultan Hazretleri!" Diye bağırdıktan sonra kenara çekildi. İçeriye tüm haşmetiyle Murad girdi. Siyah sakallarının arasında, ince pembe bir çizgi vardı. Gerildiği dudaklarından, baktığı bakışlardan anlaşılıyordu ne kadar sinirli olduğu ama belli etmemeye çalıştığı. Selim eğildikten sonra hepimiz eğilerek selam verdik. Göz ucuyla Murad'ın arkasından gelen kadına baktım. Demek nam-ı değer Kösem Sultan işte oydu.

İçimi kötü bir his bürüyü verdi...


SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin