"Derhal Şehzade Selim ile Safiye Hatun'u çağırın!". Murad yataktan çoktan kalkmış, odanın içinde volta atıyordu. "Densizlik" dedi kendi kendine. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Safiye'yi hep bu konuda uyarmaya çalışıyordum, bir gören bir duyan olur diye. Ama hiç dinlemiyordu. Hep kendi bildiğini okuyordu ve bu huyunu babasından aldığı da su götürmez bir gerçekti. Murad sinirinden ne yapacağını bilmiyormuş gibi etrafa bakınıyordu. Ellerini arkasında birleştirmiş, sanki bir şey arıyormuş gibiydi. "Murad" dedim sakinleştirmeye çalışırken. Murad sinirliyken hiçbir şeyi gözü görmezdi, Safiye'yi saraydan bile sürebilirdi. Düşüncesi bile o kadar canımı yakıyordu ki. Elini kaldırarak beni susturdu, "sus hatun!". Kapının çalınmasıyla ikimiz de kapıya döndük, "Gel". Kapı sonuna kadar açıldı ve içeriye Selim'le Safiye girdi. Safiye'nin yüzü pespembeydi, Murad'ın çağırdığını duyunca korkudan dilini yutmuş gibi bir hali vardı. İkisi de başlarını kaldırmıyor, yere bakıyorlardı. "Bizi emretmişsi-". Selim'in lafını bitirmesini beklemeden, "Bu ne densizliktir? Bu ne edepsizliktir?". Murad tam önümde duruyordu, Safiye ve Selim'i görebilmek için biraz yana kaymam gerekti. Murad parmağını onlara doğru sallıyordu ama Murad'a baktığımda sırıtıyor gibiydi. Sinirden güldüğünü hiç görmemiştim ama o da insandı. "Sen Selim'in haremi misin de gece vakti destursuz gidersin?". Safiye'nin başı hiç kalkmıyordu ama gözünden bir damla yaş halıya düşmüştü. Murad da bunu görmüş olacak ki derin bir nefes aldı, "ya sana ne demeli? Nasıl müsaade edersin böyle bir şeye?". Selim başını hafifçe kaldırdı ama Murad'a bakmak yerine göz ucuyla bana baktı. Onları savunmayı çok isterdim ama savunulacak hiçbir yer yoktu. Nereden tutmaya çalışsam elimde kalıyordu. "Hünkarım ben-". Murad parmağını bu sefer Safiye'ye döndürdü, "bundan gayri benim haremim değilsin, Safiye!". Kalbimin durduğunu hissettim. Murad en çok korktuğum şeyi yapmış, ilk göz ağrımı, Safiyem'i saraydan kovmuştu. Selim ve Safiye korku dolu gözlerle Murad'a bakıyorlardı. Benim gözümün önü çoktan buğulanmış, biriken yaşlardan hiçbir şey göremez olmuştum. "Hünkarım" dedim yutkunarak. Murad hiç oralı olmadan elini tekrardan arkasına aldı. "Hünkarım, babam biz kötü bir şey etmedik", Selim'i ilk defa böyle çaresiz görüyordum. Karşısındaki babası da olsa bu cihan onundu. Ağzından çıkan hiçbir şeyi kendisi hariç kimse değiştiremezdi. Selim de bunun farkındaydı, o da en az benim kadar çaresizdi.
"Ben onu bunu bilmem Selim. Safiye bu vakitten sonra benim haremim değil". Safiye ile benim göz yaşlarımız çoktan yanaklarımı ıslatmıştı. Murad'a tekrar seslenmek için döndüğümde, gözlerindeki şimşekler çoktan bitmişti, gülümsüyordu. "Siz beni aşk nedir bilmem mi sandınız?". Neler olduğuna anlam veremiyordum, daha demin kükreyen adam şimdi aşktan bahseder olmuştu. "Bende aşık oldum, bende sevdim sevildim çok şükür. Cihan padişahı olmam demek, kalpsiz olmam demek değildir". Derin bir nefes aldı ve Safiye'ye döndü. "Sen benim haremim değilsin, Safiye. Bundan gayri burada, Manisa'daki haremdesin. Artık Şehzade Selim'in haremisin".
Safiye ve Selim, Murad'ın elini öptükten sonra, Murad, Selim'le yalnız kalmak istediğini söylemişti. Kapı, Safiye ile benim arkamızdan kapandıktan sonra hiçbir şey demeden odaya doğru yürüdüm. Safiye arkamdaydı ama gülümsediğini hissedebiliyordum. Artık istediği olmuştu, Selim'in haremindeydi. O bu durumun iyi tarafından bakıyordu. Ama ben onun adına o kadar endişeliydim ki. Bu sarayda tek başına ne yapacaktı, diğer cariyeler Safiye'yi seviyorlardı ama artık işler değişmişti. Safiye onların en büyük rakibiydi. Onu alt etmek için, Selim'in yatağına girebilmek, geleceğin hasekisi olabilmek için savaşacaklardı. Safiye bunların hepsini nasıl göğüslerdi? Topkapı'ya geldiğimde bende onun yaşlarındaydım ama Murad'ın gözdesi değildim. Kendi yuvam, kendi ailem vardı. Hiçbir rekabet, hiçbir düşmanım yoktu. Tektim. Safiye'yi kucağıma aldıktan sonra başladı benim savaşım. O zamana kadar zaten on yaş yaşlanmıştım. Safiye her ne kadar hanım sultan değilse o kadar hanım sultanmış gibi davranılmıştı. Benim kızım rahat büyümüştü, zorluk çekmemişti. Küçücük bedeninin içinde kocaman ama bir o kadar da kırılgan kalbi dayanabilir miydi bunca zorluğa?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
Historical FictionBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...