BÖLÜM 27

2.4K 102 8
                                    

7000+ görüntülenme?! Herkese çok teşekkür ederim. Wattpad'teki eski okuyuculardan olduğum zamanları hatırlıyorum, bende pek öyle oy veren, yorum yapan bir tip değildim. Bu yüzden sizi suçlayamam oy vermediğiniz için. Ama görüntülenme?? Harikasınız!!! Bir şeye tekrar bir açıklık getirmek istiyorum arkadaşlar, bu kitap tamamen kurgudur, tarihi kişiler ve olaylar tamamen benim hayal gücümdür. Gerçek kişilerle ve olaylarla ilgilisi varsa, kesinlikle bir tesadüftür. İyi okumalar! :) ♡ ♡

Hoşunuza gidebilecek bir şey söylemek istiyorum. 7Bin+ görüntülenmenin verdiği sevinçle, 10Bin görüntülenme ve 500 oy olduğumuz zaman size çok büyük bir sürprizim var. Eminim çok beğeneceksiniz! :)

Yatağımda sıçrayarak uyandığımda, her şeyin bir rüya olduğunu anlamak zamanımı aldı. Önce nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Odamdaydım ve içerisi aydınlıktı. Gözüme gören güneşi, elimle engellemeye çalıştım. Hepsi bir rüyaydı. Terlediğimi, şakağımdan bir ter damlası yatağa düşünce anladım. Güneşe siper ettiğim elimi, alnıma dayadım ve hamamdayken bile bu kadar yerlemediğimi anımsadım. Rüya değildi, kabustu.

"Sophie?" Duyduğum bir başka ses ile yerimde sıçradım. Sesin geldiği yöne, yatağın diğer tarafına baktım. "Murad?" Murad dün gece burada değildi. Hatta onu hiç görmemiştim. Yanımda uyuyor olması çok anlamsızdı. "Daha iyi misin?" Sorusu üzerine biraz düşündüm. Daha iyi misin derken ne demek istemişti? "Ben.. bir kabus gördüm." Dedim onunla değil de kendimle konuşuyormuş gibi. "Çok ama çok kötü bir kabustu"

"Ne gördün peki?" Yatakta doğrularak, yüzümü dikkatle inceledi. Hepsini anlatmalı mıydım? Yoksa hatırlamadığımı söyleyip geçiştirmeli miydim? "Yeni gelen hatun ile halvete giriyordun ve ben bunu öğreniyordum. Sonra bahçeye çıkıyordum, nefes alamıyordum. Karabasan gibiy-" gözlerini kaçırdığını görünce cümlem yarıda kesildi. "O bir kabus muydu?" Dedim gözlerinin içine bakarak. "Sophie.." gözlerimin içine bakmadan, sitemkar bir eda ile söylemişti adımı. Kalbimin sıkıştığını hissedebiliyordum. Aynı gördüğümü sandığım kabustaki gibi. "Kabus değildi" dedim ona daha fazla bakamadan. Omuzlarımın düştüğünü, bu ağırlığı daha fazla kaldıramadıklarını hissettim. Yataktan bir şey demeden kalktı ve yatağın ucundaki kaftanını üzerine giymeye başladı. Bir süre onu izledikten sonra, başımı yan tarafa çevirdim. Daralıyordum. Keşke bir kabus olsaydı diye düşündüm. Keşke gördüğümü sandığım bir kabus olarak kalsaydı hepsi.

"Ben bir padişahım, Sophie." Sesini duyduktan sonra başımı yine ona çevirdim. Yüzüne dikkatle baktığımda hiçbir pişmanlık duymadığını görmem uzun zamanımı almadı. "Hanedan-ı Osmanlı'ya şehzade gerek. Olabildiğince çok şehzade." Kalbimin binbir parçaya kırıldığını anlamam için, illa kalbimi çıkarmam gerekmiyordu. Kırık parçaların her yerime battığını, ardından yetmiyormuş gibi daha küçük parçalara kırıldığını hissediyordum. Ağzımı açamadım, ona tek bir söz söyleyemedim. Söyleyebileceğimi de düşünmüyordum. Bu laftan sonra ne denebilirdi ki? O da bunu anlamış gibi, bir süre yüzüme baktıktan sonra arkasını döndü ve odadan çıktı.

Odada şimdi yalnızdım. Hala gözüm kapıdaydı. İçeriye gelip, Sophie, bunların hepsi bir rüyaydı demesini, sonra bana sarılmasını istiyordum. Ama o gelmedi. Her şey bu kadar basit miydi? Osmanlı'ya şehzade vermek için, sevdiği kadına böyle yapabilir miydi? Gözlerimi kapattım. Simsiyah ortamda birden bir çift yeşil göz belirdi. Etme bulma dünyası dedi yavaş yavaş beliren yüz. Gözlerimi hemen açtım. Haklı olmamasını istiyordum ama haklıydı. Zeyneb Asime buraya gelir gelmez haseki olmamıştı, ondan önce de birileri vardı ve o aldırmadan gücün basamaklarını tırmanmıştı. Hünkar ile girdiği o kadar tartışmaya rağmen, başarısız oluyordu. Ben Zeyneb Asime gibi yapmayacaktım. Susacaktım, sineye çekecektim. Ama önce ne pahasına olursa olsun, Maria'dan kurtulmam gerekiyordu. Hem benim hemde Safiye'nin hayatı için...

2 Ay Sonra

Güneş ışıl ışıl parlıyordu. Safiye de ben de çok mutluyduk. Safiye erken saatte uyanmış, ışıl ışıl parlayan güneşi pencereden göstermiş ve bahçeye inmek istediğini söylemişti. Kahvaltıyı bahçede yapabileceğimizi söylediğimde, gözleri parlamış ve boynuma sıkıca sarılmıştı.

Bahçedeki güllerin arasında kahkaha atarak koşarken, bende çardağın altındaki yastığa oturmuş onu izliyordum. Son zamanlarda yaşadığım şeyleri, bir nebze de olsa unutmaya çalışıyordum. İki ay boyunca, Murad'a Maria ile ilgili hiçbir şey söylememiştim. Sanki umrumda değilmiş gibi davranıyordum. Mutlaka Maria'dan sıkılacaktı. Öyle umuyordum. Bazen geceleri daireme geliyor ve kollarımın arasında sabahlıyordu. Bazen de Maria ile birlikteydi ama Maria'yı hiç hasodada sabahlarken görmemiştim. Belli ki Maria, Murad'ın gönlünü değil, sadece yatağını şenlendiriyordu ve bu biraz da olsa rahatlamama sebep oluyordu. Geri kalan zamanlarını devlet işleriyle, Zeyneb Asime'den doğma şehzadeleri ile ve Zeyneb Asime'nin kendisi ile geçiriyordu.

Hizmetimdeki cariyelerden olan Esma, eğilerek birine selam verdi. Kimin geldiğini görmek için başımı çevirdiğimde, Şehzade İbrahim'in bize doğru geldiğini fark ettim. Yerimden yavaşça kalktım ve gülümseyerek başımla selam verdim. Yanımıza yaklaştığında "şehzadem, hoşgeldiniz" dedim. "Güzel Sophie" dedi o da beni başıyla selamlayarak. Esma'ya bakarak, onun burada olmasını istemediğini belli etti. Hemen Esma'ya döndüm ve "Safiye'nin yanına git, göz kulak ol da kendine zarar vermesin". Esma eğilerek selam verdikten sonra Safiye'ye doğru yürüdü. İyice uzaklaşır uzaklaşmaz şehzadeye baktım. "Lütfen oturun. Ayakta kaldınız" dedim en büyük yastığı göstererek. Gösterdiğim yastığa oturdu. "Gel" dedi yanındaki mindere bir iki kere vurarak. Biraz çekinsem de aldırmadan yanına oturdum. Her ne kadar biz bu evliliğin gerçek olmadığını bilsek de, bir çok kişi bilmiyordu. "Sophie" dedi bana bakarak. Gözlerim, açık kahverengi gözleriyle buluştu. "Nasılsın?" Kadifemsi sesi içimi ısıtıyordu. Çünkü Murad'ın sesine o kadar benziyordu ki..

"Allah'a şükür iyiyim şehzadem. Siz nasılsınız?"

"Bende iyiyim hamdolsun." Konuşacak bir konu bulamadığım için "Allah iyilik versin" demekle yetindim. "Validem, Kösem Sultan, önümüzdeki günlerde saraya gelmek istiyor. Ağabeyime benim söylemem lazım sanırım" sesinden bu konu hakkında gerildiğini anladım. Bazen o kadar garip hareketleri vardı ki. Bahçedeki çeşmede sakallarını ıslatıp, boncuk dizdiğine bile şahit olmuştum ama bazen de çok aklı başındaydı. "Şehzadem" dedim. Onu rahatlatmak, gerginliğini almak istiyordum. Çünkü bu sarayda en masum kişi belki de oydu. "İsterseniz hünkarımızla ben konuşayım". Söylediklerim ağzımdan kendiliğinden dökülmüştü. Söyledikten sonra pişman olsam da, söylediklerimi geri alamazdım. "Gerçekten bunu yapabilir misin? Ağabeyimle validemin arası pek iyi değildir"

"Biliyorum. Ama sizin bu görevin altında fazlasıyla ezildiğinizi de görüyorum. Yükünüzü benimle paylaşın" dedim gözlerinin içine bakarak. Gözlerinden ne kadar rahatladığını görebiliyordum. Gülümsedi ve elimi avcunun içine koydu. Sıcak elini elimde hissettiğimde, kızardığımın farkındaydım. "Çok teşekkür ederim" dedi gülümsemesi an ve an genişlerken. Aynı şekilde karşılık verdim. Ardından şehzadenin omzunun arkasından birilerinin daha geldiğini gördüm. Dikkatle baktığımda, gördüğüm kişi üzerine kanım çekilmişti. Bu güzel günü mutlaka mahvedecek birileri çıkmalıydı zaten. Şehzadenin gözleri yüzümde bir süre gezindi. Ardından o da baktığım yere baktı. Gelen kişiyi görmüş olacak ki elimi bana güç vermek istermişcesine sıktı. Minnetle ona baktım. Sanırım bu sarayda bir kişi benim duygularımı anlıyordu. O da şuan yanımdaydı.

Maria gözlerimin içine baka baka bize doğru yaklaştı ve önümüze gelince şehzadeye doğru eğilerek selam verdi. Şehzade elimi bırakmadan ona baktı. "Sen kimsin hatun?" Dedi gayet ciddi bir sesle. "Ben Zeliha, şehzadem". Zeliha. Maria'nın yeni ismi buydu anlaşılan. "Size bir haber vermek istiyordum Sophie hatun" gözleri gözlerimle buluşur buluşmaz, yay gibi gerilmiştim. "Hazır şehzademiz de buradayken söyleyeyim". Bir süre gözleri ikimizin üzerinde gezindikten sonra derin bir nefes aldı ve yandan yandan gülümsedi. Duyacağım haberi tahmin edebiliyordum ve duymak istemiyordum. Bir bahane bulup oradan uzaklaşmak, hatta Osmanlı'yı terk etmek istiyordum. "Ben.." dedi ve durdu. Gözlerimi gözlerinden kaçırarak başka tarafa baktım. Onun o sinsi gözlerine tahammül edemiyordum. Zeyneb Asime'ye bile sempati besliyordum belki ama Maria'ya asla.

"Gebeyim"

SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin