BÖLÜM 3

6K 255 17
                                    

Duyduğum şeye inanamamıştım. Evleneceksin? Yarın? Duyduğum sözler tekrar ve tekrar kulağımda uğulduyordu. Daha dün tanıştığım bir adamla yarın nasıl evlenebilirdim? Aklım almıyordu. Gözlerimin dolduğunu, yanağımdaki sıcak his ile fark ettim. Hala önünü dönmeyen adamın sözlerini sindiremiyordum. Hollanda'dan kaçıp buraya sığınmama başlarda seviniyordum ama artık eskisi kadar mutlu değildim ve yanlış bir karar verdiğimi fark ettim. Buradan kaçıp gitmeliyim diye düşündüm. Kesinlikle kaçıp gitmeliyim.

"Ağlama". Yine o tok sesi duymuştum. Kalbimin sızladığını hissettim. Bu adamın sesini her duyduğumda heyecanlandığımı, kalbimin sızladığını daha yeni fark ediyordum.

Cevap vermek zorundaydım ama konuşamıyordum. Ağzımı açamıyordum. Sanki bu bir karabasanmış gibi, nefes alamıyormuş gibi elimi boynuma götürdüm. Boğazımdan bir hıçkırık yükseldi. Ağlıyor muydum? Ardından bir hıçkırık daha... gözlerimden süzülen yaşları hissedebiliyordum ama umursamadım. Bir an önce bu devletten çekip gitmem gerekiyordu.

Yakışıklı çehresini bana çevirdi hızlıca. Gözlerinin içine baktım. "Ben..." diyebildim sadece. Gerisi gelmedi. Ağlamaya başlamıştım çoktan. Hollanda'da yaşadıklarımdan sonra burada böyle muamele görmek beni çok kırmıştı. Yapamazdım. O adamla evlenemezdim. Eğer öğrenirse... daha çok ağlamaya başladım. Gözlerimi sıkıca yumdum ve hıçkıra hıçkıra ağladım.

"Ben.. ben evlenemem. Lütfen hünkarım. Yapamam" ağlarken sesim çok boğuk çıkmıştı. Hala ona bakamıyordum.

"Evleneceksin. Ben böyle buyurdum. Sen dahi kimse bana karşı çıkamaz." Dedi gür ve ciddi bir sesle. Zar zor ağlamayı kestim. Bir nebze de olsa nefes alabiliyordum. Gözlerimi silerek ona baktım.

"Hünkarım ben... affedin ama yapamam. Size karşı gelmek istemiyorum. Katiyen öyle bir isteğim yok. Sadece..." doğru kelimeyi aradım. En sonunda "yapamam" diyebildim. Bir süre siyah gözleri mavi gözlerimin içinde dolaştı. Şuan ne düşünüyordu hiç bilemiyordum. İfadesiz bir şekilde öylece baktı. Bana saatler gibi gelen süreden sonra "neden peki? Anlat bana." Bana yaklaşmaya başladı. Ne diyeceğimi bilemeden ona baktım. Bir tarafım anlat dese de, diğer yanım sakın diye bağırıyordu. Sakın, yoksa seni geri gönderir.

"Çünkü..." başımı öne eğdim. Nasıl anlatacağımı düşünüyorken birden çenemde o tanıdık sıcaklığı hissettim. Başımı hafifçe kaldırdı.

"Ne yaşadın sen böyle Sophie... bilmek istiyorum." Sesi sanki yalvarır gibi çıkmıştı. Gözlerimin içine bakıyor ve benden bir cevap bekliyordu. Başımı onaylarcasına salladım. "Anlatacağım" dedim bir süre sonra. Elini çenemden çekerek ilk gün ki gibi yerdeki büyük mindere oturdu ve beni o aynı kırmızı mindere çağırdı. Eliyle kırmızı saten mindere vurduktan sonra "gel" dedi. Yine itaat ettim ve oturdum. Yüzüne bakamıyordum.

"Ben orada hatırı sayılır bir ailenin çocuğuydum." Diyerek söze başladım. Şömineye bakıyordum. O zamanları yâd edince ister istemez duygulanmıştım. Derin bir nefes alarak devam ettim.

"Babam kral ile çok iyi anlaşıyordu. Küçükken o saraydan çıktığımı hiç hatırlamıyorum... " yutkundum. "Kral beni beğendiğini söylemiş babama bir akşam. Babam o gece geldiğinde çok mutluydu. Onun bu haline çok sevinmiştim. Ama nedenini duyunca bütün mutluluğum yok olup gitti." Yanımdaki padişahın derin bir nefes aldığını duydum ama bakamadım.

"İstemediğimi söyledim. Zaten bir eşi olduğunu ve ondan çok küçük olduğumu söyledim ama beni dinlemedi. Metresi olmamı istedi." Gözlerimde biriken yaşlardan dolayı şöminede yanan odunları zar zor görüyordum. "Ondan sonraki gece bir balo vardı. Normalde baloları severdim ama o gün içimden hiç gitmek gelmiyordu. Orada onu göreceğimi biliyordum. İstemeye istemeye hazırlandım. Kimse bana destek çıkmadı. Daha 16 yaşındaydım. Kendi kendime savaşmak o kadar yorucuydu ki.." gözümden bir damla yaş avucuma düştü. Aldırmadım ve gözlerimi kapadım. O zaman bütün gözlerimde dolan yaşlar yanağımdan akmaya başladı. Padişahtan hiçbir ses gelmiyordu. Gözlerimi tekrar açtım ve şömineye bakmaya devam ettim. "Balo için hazırlandım ve geceye doğru baloya gittik. Kralın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Ve çok sıkılmıştım. Hiçbir şeyden zevk alamıyordum. Normalde dans etmeyi ve konuşmayı çok severim ama o gün ne kimseyle konuşabilmiştim ne de dans edebilmiştim. Kalktım ve bahçeye hava almak için çıktım." O an gözümün önüne geldiğinde bile kalbimin durduğunu hissedebiliyordum. Derin bir nefes aldım. "Devam et.." o tok ses yine kulaklarıma dolmuştu. Emreden o kalın sesi duyar duymaz devam ettim. "Bahçenin kuytu bir köşesine gittim. Biraz uzaklaşmak ve nefes almak istemiştim. Ardından iki tane farklı ve sarhoş erkek sesi duydum. Korkmuştum. Oradan uzaklaşmaya başladığım an kolumu sımsıkı kavrayan eli hissettim." Sustum ve şakaklarımı ovaladım. Sanki onca olay dün olmuş gibi hissediyordum. O kolumdaki elin ağrısı, sonrasında olanlar.. "bağırmaya çalıştım ama başka bir el ağzımı kapadı. Bağıramadım... o geceyi unutamıyorum." Ağlamaya başlamıştım. Padişah birden ayağa kalktı ve bana bir kağıt kalem uzattı. "Adlarını yaz!" Ciddi ve yüksek sesi duyunca ona baktım. "Olmaz." Bu lafım üzerine bana doğru hızla yürüdü ve tam önümde durdu. Ayağa kalktım. Hala ona bakıyordum. Yapamazdım. O isimleri silmeye çalışırken aklımdan, tekrar hayatıma sokamazdım. "Sophie! Çabuk." Öyle sert söylemişti ki korkup kalemi ve kağıdı aldım. Masaya gidip kağıdı koydum. Elimin titreyişine aldırmadan iki ismi de yazdım. Kalemi masaya bırakır bırakmaz, kağıdı hızla masadan çekti ve isimlere baktı. "Ne yapacaksınız? " sorum üzerine bana döndü ve gözlerimin içine baktı. "Anlatmamı istemezsin." Sesi hala sertti. Israr etmek ve ne yapacağını bilmek istiyordum. "Onları tekrar görmek istemiyorum hünkarım. Yalvarırım... " dedikten sonra gözlerimden yeni yaşlar akmaya başlamıştı. Elini yanağıma koydu ve baş parmağı ile göz yaşlarımın çoğunu sildi. Gözlerimin içine baktı, "seninle hiç karşılaşmamış olmayı dileyecekler Sophie. Sen bunları düşünme. Seni güvende tutmanın tek yolu Ahmet Paşa ile evlenmen. O çok iyi biri, emin ol sana zarar vermeyecektir. Sen dairene geç ve bunları düşünme. Zeyneb Asime Sultan bir saray yaptırıyordu meydana. O saray bitmek üzere ve onu size tahsil edeceğim. Benden düğün hediyesi."

Bir şeyler söylemek için ağzımı açar açmaz, "bana karşı gelme sakın. Dairene git." Elindeki kağıdı masaya tekrar koydu ve masanın yanından dolanarak sedire oturdu. Konuşmanın fayda etmeyeceğini anlamıştım ve üstelemedim. Hafifçe reverans yaparak odadan çıktım.

Odadan çıkar çıkmaz karşımda uzun boylu, siyah saçlı oldukça güzel bir kadınla karşılaştım. Gözlerine baktığım an, o yemyeşil bir çift göz ile karşılaştım. Reverans yaptım ve "sultanım" dedim. Ardından onun o tepeden bakışlarından kurtulmak istercesine yanından geçtim. Tam yürüyecekken bir el beni kolumdan tuttu ve durdurdu. Ürpermiştim. Dönüp o yeşil gözlere baktım. Neden bilmiyordum ama sinirlenmiştim. Kolumdaki eline bir süre bakıp tekrar kadınla göz göze geldim. "Adın ne?" Tanıdık ses yine kulağıma ilişti. "Sophie" dedim aynı gergin ses tonuyla. Gözlerini benden ayırmıyordu. "Dikkat et küçük Sophie." Ardından kolumu sertçe bırakıp beni orada beni bekleyen cariyelerin önüne attı. Dengemi zor sağlayabilmiştim. Kendime geldiğimde ona sinirle baktım. "Biraz edep öğretin. Yoksa ben öğretmek zorunda kalacağım" dedi cariyelere. Ardından kapıyı çalmadan has odaya girdi. Sinirle kendimi toparladım. Sen görürsün dedim kendi dilimde ve daireme yürüdüm.

YARIN SABAH

Gece gözümü kırpamamıştım. Bir türlü uyku tutmuyordu ve yatakta sağa sola dönüp durmuştum.

Güneşin ilk ışıkları odayı doldurduğunda yataktan yavaşça kalktım ve yatağımın ucundaki su dolu kasenin yanına gittim. Önce ellerimi ıslattıktan sonra yüzüme ve enseme sürdüm. Biraz da olsa kendime gelmiştim. Ardından onun arkasındaki havlu ile ellerimi ve yüzümü kuruladım. Derin bir nefes alarak bugün giyeceğim kaftanı seçmek için dolabın önüne geçtim ve kapılarını açtım. Boş gözlerle kaftanlara bakıyordum. Aklımda o kadar çok şey vardı ki... bu sabah evleniyordum ve dün her şeyi açık açık hünkara anlatmıştım. O aldığı isimlere ne yapacağını düşünmekten kendimi alamıyordum. Umarım gözüme görünmezlerdi ve aileme benim burada olduğumu söylemezlerdi.

Beyaz bir kaftan alıp kendi başıma giyindim. Hiç kimsenin yanımda dolaşmasını istemiyordum... Kimseyi görmek ve duymak istemiyordum. Hiçbir şey istemiyordum. Mutlu ol dedim kendi kendime. O adamı seveceksin, o iyi biri diyordu içimdeki ses. Ona inanmak istiyordum. Derin bir nefes alarak saçımı yapmaya başladım. Aynadaki aksime bakarak, içimden her şey iyi olacak diyordum. Her şey iyi olacak...

ÖĞLEDEN SONRA...

Kapımın çalınmasıyla daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Kapıya döndüm ve yavaşça "gir" dedim. Çiçek oyuklu ahşap kapı gıcırdayarak açıldı. Kimin geldiğine bakmak için ayağa kalktım ve bir an kalbim duracak sandım.

"Sophie" dedi yumuşak ses. Mavi gözlerimiz buluştu. Adam gülümsüyordu. Sıcacık gülümsemesi heyecanımı hafifletmişti. Gülümsemeye çalışarak konuştum...

"Ahmet Paşa..."

Kısa bir bölüm yazdım ama oylara göre bölümlerin uzayacağından emin olabilirsiniz. Oy veren herkese çok ama çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum ♡♡

SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin