3 ay sonra...
"Safiye" dedi Selim gülümseyerek. Safiye ise al al olmuş yanaklarını gizlemek için başını öne eğmiş, gülümsüyordu Selim'e. "Özledin mi beni?" diyerek Safiye'nin önüne geldi. Safiye minicik ellerini önünde birleştirmiş, yavaşça başıyla onaylamıştı. Selim'in gülümsemesi daha da yayıldı ve "bende" diyerek fısıldadı. Onları böyle görmek çok güzeldi, Selim veliaht şehzadeydi ve veliaht şehzadenin çocuğumla anlaşabiliyor olması beni çok mutlu ediyor, ileriye dönük korkularımı hafifletiyordu. "Sen de sultan mısın?" diye sordu Safiye, Selim'e. Gevherhan dahil herkese sorduğu soruyu bu sefer Selim'e sordu ve Zeyneb Asime'yle ben kıkırdadık. "Ama sen erkeksin, sultan olamazsın öyle değil mi?". Selim omuzlarını dikleştirip ellerini arkasında, tam belinin üstünde birleştirdi ve hissettiği gururu herkese hissettirerek "ben şehzadeyim" dedi. "O da ne demek?" Safiye şaşırmış görünüyordu. "Yani padişahın erkek çocuğuyum. Hem de veliahtım. Yani padişahtan sonra tahta ben geçeceğim". "Selim tamam" dedi Zeyneb Asime ciddi bir şekilde. "Allah hünkarımıza uzun ömürler versin" diyerek ekledi. "Amin dedim gülümseyerek. Zeyneb Asime'nin böyle tepki göstermesini anlıyordum, hünkar seferdeyken taht konusu açmak yanlış anlaşılabilirdi. "Bende sultan olacağım" dedi Safiye, Selim'e bakarak. "Bende annem gibi hünkarın gözdesi olacağım".
"Safiye" dedim gülerek, "sen daha çok küçüksün". Selim omzunun üstünden bana baktı, ardından Safiye'ye döndü ve gülümseyerek "benim gözdem olursun" dedi. "Ben seni sultan yaparım". Safiye'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Zeyneb Asime sırtını dikleştirerek "Selim" dedi. Safiye gülümseyerek bana baktı. Nasıl da mutlu olmuştu. Bunun neredeyse imkansız olduğunu henüz bilmiyordu ve şuan için bilmemesi de en iyisiydi. Gülümseyerek karşılık verdim.
"İyi olmanıza çok sevindim, şehzadem. Uzun zamandır sizi göremiyorduk" dedim Selim'in yanına giderek. Hava bugün çok güzeldi ve Safiye ile Selim'i bahçeye indirmeye karar vermiştik. "Sağolun sultanım" dedi gülümseyerek. "Sizinde sıhhatinize kavuştuğunuzu görmek çok güzel. Kardeşimi sabırsızlıkla bekliyorum". Selim gerçekten çok farklıydı. Veliaht olmasına ve bunu bilmesine rağmen hiçbir ukalalık sergilemiyordu ve bana hep saygılıydı. "Sağolun şehzadem" dedim yüzümde kocaman bir gülümsemeyle. Başıyla selam verip Safiye'nin yanına gidene kadar onları izledim. Selim, Safiye'den büyük olmasına rağmen onunla çocuk olabiliyordu. Onunlayken şehzade değil, sıradan bir sabiydi. "Sophie, Nazperver'i hiç görüyor musun?" dedi Zeyneb Asime yanıma gelerek. "Hayır sultanım, görmüyorum ne zamandır. Odasından çıkmıyor" dedim Zeyneb Asime'ye dönerek. "Kösem salmıyor dışarıya da ondan. Sanki öldüreceğiz hatunu". Güldüm, "amacınız o değil mi zaten sultanım?" dedim. "Şimdilik değil" dedi Zeyneb Asime uzaklara bakarak. "Ondan önce halletmem gereken mühim meseleler var". Ardından bana döndü, "Kösem gibi".
"Hünkarımız gelesiye kadar ondan kurtulamayacağız sultanım. Bunu siz de biliyorsunuz". Gerçekten de öyleydi, hünkar seferdeyken hareme göz kulak olmak için valide sultanlar gelirdi ya da baş haseki yönetirdi haremi. Kösem haremi yönetmek için dünden razı olduğundan dolayı, o gelmişti ve hünkar gelene kadar gitmeye de hiç niyeti yoktu. "O bu şehirde olduğu vakit bana uyku yok. Sana da olmasa iyi olur. Kösem uykuda insanları rahatsız etmeyi pek bir sever" dedi Zeyneb Asime, ardından arkasını döndü ve divana doğru yürüdü. Onu takip ettim. "Şehzademiz Selim pek iyi bir oğlan, maşallah" dedim göz ucuyla Safiye'ye ve Selim'e baktım. Safiye gül kokluyor, Selim de onu seyrediyordu. "Size de bir konu da teşekkür etmek istiyorum. Şehzademizi bana karşı galeyana getirmiyorsunuz".
"Senin derdin benimle, oğlumla değil. Benim de derdim seninle, kızınla değil. Onları bu saçma şeylerin içine girdirmemeliyiz zaten" diyerek şerbetine uzandı ve bir yudum aldı. "Sen daha önce doğuracaksın değil mi?" dedi. Başımla onayladım. Doğuma az bile kalmıştı. "Güzel. Ama dikkatli ol. Bu sarayda benden daha kötü düşmanların var". Zeyneb Asime'den bunları işiteceğimi kırk yıl düşünsem hayal dahi edemezdim. Zeyneb Asime, Nazperver'in yanında da durabilirdi. Ya da benim yanımda da hiç durmayabilirdi ama şuan benimle oturup sakin bir şekilde konuşuyordu. Zeyneb Asime'nin ayağa kalkmasıyla bende ayağa kalktım. Zeyneb Asime arkama doğru bakarak eğildi. Omzumun üstünden baktığımda Kösem'in ve Nazperver'in bize doğru geldiklerini gördüm. Bende onlara dönerek eğildim. "Validem" dedi Zeyneb Asime, ardından doğrulduk. Nazperver başıyla bize selam verdikten sonra Kösem'e döndü. "Validem, müsaadenizle ben Safiye'nin yanına gitmek isterim". Nazperver'e inanamayarak baktım. Hâlâ Safiye'nin adını ağzına alabiliyordu. "Tabi" dedi Kösem, Nazperver'e bakıp gülümseyerek. "Nazperver, Safiye birazdan odasına çıkacak" dedim yanına gitmesini istemediğimi apaçık belli ederek. "Sorun değil" dedi ve Safiye'ye doğru yürümeye başladı. Arkalarından baka kalmıştım. "Selim" Zeyneb Asime'nin sesini duyan Selim, validesine doğru geldi. "Safiye'yi de al, saraya gidin" dedi. Selim itiraz etmeden başıyla onaylayıp Safiye'nin yanına gitti. Nazperver'in Safiye'ye sarılmasını bekledikten sonra Safiye'nin kulağına eğildi ve elini Safiye'nin omzuna koyarak yanımıza getirdi. Bize başıyla selam verdikten sonra saraya doğru yürüdüler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
Ficción históricaBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...