Gözlerim kapattığım anda o oluşan zifiri karanlıkta, bir çift kara göz bana bakıyordu. Gözlerinde kırgınlığı, hayal kırıklığını görebiliyordum. Yavaş yavaş çehresi aydınlanmaya başladı gece gözlerin. Dudağımdaki sıcaklık artarken, çehre de birden aydınlandı. Murad...
Kendimi çabucak geri çektim. Yüzüne bakamıyordum ama bir çift gözün üstümde olduğunu hissediyordum. "Onu mu seviyorsun?" dedi Ahmet, cevabının hayır olmasını dilediği belliydi. Kimden bahsettiğini anlamıştım. Murad'dan bahsediyordu. "Kimi?" dedim sanki soruyu anlamamışım gibi. Lütfen boş vermemi söyle, lütfen soruyu tekrarlama... "Padişahı?" dedi, şaşkınlıktan çok sesi soğuk geliyordu. Karlı tepelerden bile daha soğuk. Gözlerim sonunda gözlerini bulunca, mideme bir ağrı saplandı. Neyin ağrısıydı bu, diye geçirdim içimden. Murad'a ettiğim ihanetin mi, Ahmet'e olan sadakatsizliğimin mi, Ahmet'in Murad'dan şüpheleniyor oluşunun mu?
"Ahmet, lütfen..." dedim kalkarken. Kapıya doğru yöneldim. "Gidecek misin?" dedi yorgun ses. "Onun yanına gideceksin, değil mi?" diye devam etti.
"Ahmet-"
"Lütfen ona, bana baktığın gibi bakma." Dedi yalvarırcasına. "Lütfen onu, beni sevdiğin gibi sevme..."
"Ahm-"
"Zeyneb Asime'nin sana bir şey yapmasına müsaade etme. Özellikle de kızımıza."
"Ahmet yeter!" sesimin beklediğimden gür çıkmasına, en az karşımda duran, bitkin adam kadar şaşırmıştım. "Beni buraya bunları söylemek için mi çağırdın yani? Ben hem kendi hayatımı hem de kızımın hayatını tehlikeye atarak geldim buraya!" ona doğru yürüdüm ve baş parmağımı ona uzattım. "Senin yüzünden!" dedim. "Senin yüzünden oldu bunların hepsi!" Kalbim delicesine atıyordu. Heyecandan, korkudan, sonunda içini döküyor olabilmekten midir bilinmez, ayaklarımın dibine düşecekmiş gibi çırpınıyordu içimde.
"Sen sadece bu devlete değil, hünkara değil, bana da ihanet ettin! Bana da!" bu sefer başparmağımı kendi göğsüme çevirmiştim. "Ya biri seni yakalarsa?" sesimin gitgide sakinleştiğini, anca söyledikten sonra farkına vardım. "Ya biri seni padişaha söylerse? Neler olur farkında mısın?" mavi, dipsiz okyanus gözlerine uzun uzun baktım. Cevabı ikimizde biliyorduk ama dillendiremiyorduk. "İdam edilirsin..." dedim pes ederek. Sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. Bana hak verircesine sustu. Tek yaptığı başını öne eğmekti. "Zeyneb Asime'ye güvenme, Sophie. Sakın güvenme." Ardından yatağa boylu boyunca uzandı ve sırtını döndü. Bu artık git demek oluyordu.
"Hoşça kal Ahmet"
"Hoşça kal Sophie"
1 Ay Sonra
Uzun zamandan beridir ilk defa cariyeler koğuşuna iniyordum. Benden önce gelip, hala Hünkarın gözdesi olmayı bekleyen cariyelerle, oturup konuşuyordum. Uzun kahverengi saçlı, ela gözlü, esmer tenli bir cariye vardı. Ben buradayken, bana destek olmuş, Ahmet Paşa ile evlendirildiğimden beri de görememiştim bir daha. "Esmahan nerede?" diye sordum hemen yanımda oturan Gülnezar Hatun'a.
"Gelir birazdan." Dedi alelacele. Bana doğru döndü. Ağzında bir bakla olduğunu ve birazdan çıkaracağını anlamıştım. Gülnezar hep böyleydi. Suskundu, sadece dinler, yakınlarına açılırdı. Esmahan, ben ve Gülnezar, üçümüz bir araya geldiğimiz zaman, sürekli Zeyneb Asime'yi çekiştirirdik. O zamanlar hiç görmemiştim Zeyneb Asime Sultan'ı. Sadece anlatılanları dinler, biraz yorum yapar, ardından yapılan yorumlara gülerdim.
Gülnezar, gözleriyle diğer yanımda oturan cariyeyi işaret etti. Pür dikkat beni inceliyordu, eminim o da ne çabuk bu kadar yükseldiğimi merak ediyordu. Bende anlamamıştım doğrusu. Vezir-i Azam ile evlenip, ardından Hünkarın kardeşi Şehzade İbrahim ile nikahım kıyılmıştı. Her şey çok çabuk olmuştu. Daha dün gibi hatırlıyordum burada oturup padişahın nasıl yakışıklı olduğunu dinleyip, meraktan öldüğüm zamanları. Handan'a döndüm, anlaşılan Gülnezar'ın bana söylemek istediği şeyi, Handan'ın duymaması gerekiyordu. "Handan-" dememe kalmadan ayaklandı. "Benim işlerim vardı, onları halletmem lazım. Allah'a emanet" dedi, başıyla selam verdi ve gitti. Handan'ın bu huyunu çok seviyordum, istenmediği zamanları daha söylenmeden anlıyor ve hiçbir şey demeden kendine iş yaratıp gidiyordu. Beni büyük bir yükten kurtarmıştı aslında. Kimseye "git" diyemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
Historical FictionBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...