Bölüm 21 ile bölüm 22 arasından gerçekten çok uzun zaman geçti. Yaklaşık 1 ay beklemek zorunda kaldınız ve sabrınızdan dolayı çok ama çok teşekkür ederim. Klasik Zeyneb Asime bölümü, ZeynepOkel 'in yardımı ile gerçekleşti. Bölüm 24, Sophie'nin ağzından olacak ve bir sonraki sürprize kadar da öyle devam edecek. İyi okumalar! :)
Gülbahar etekleri uçuşurken, haremin soğuk ve mermer duvarlarında koşarak ilerliyordu. Bu haberi hemen Zeyneb Asime'ye yetiştirmesi gerekiyordu. İçinden kıyametler kopacak diye geçirdi birkaç saniyeliğine.
Neredeyse gece yarısıydı, bu yüzden saray sessiz ve karanlıktı. Merdivenleri çıkarken saçlarının yanmaması için özenle çıktı. Zeyneb'in odasının kapısını gördüğünde kalbi deli gibi çarpıyordu. Kapının önünde durduğunda ise bütün vücudu yere devrilecek gibiydi. İçinden yine aynı kelimeleri fısıldadı. Kıyametler kopacak.
İşlemeli, kahverengi kapıyı tıklattı ve içeriden gelecek olan "Gir." sesini beklemeden içeriye daldı. Zeyneb yatağında oturmuş, şarap rengi geceliği ve açık siyah saçları ile mükemmel görünüyordu. Yeşil gözleri, odada yayılan şöminenin ateşi ile koyulaşmış ve ölümcül bir çekicilik kazanmıştı. Kırmızı dudakları her zamankinden daha sıcak ve kırmızı görünüyordu. Yere çivilediği gözlerini yavaşça Gülbahar'ın gözlerine sabitledi. Gülbahar düzensizleşen nefesini düzeltmeye çalışırken Zeyneb usulca kalktı ve altın işlemeli şöminenin önündeki kadife koltuğunun yanına gitti. Koltuğun tam yanında duran sehbada bir şişe şerbet ve boş bir kadeh duruyordu. Kadehine şerbet doldurdu ve ateşe baktı. Adeta ateşin içinde kaybolmuştu. Gözlerini ateşten ayırmadan sordu. "Ne oldu Gülbahar?" ardından kadehinden bir yudum aldı.
Gülbahar usulca konuştu. "Sophie.."
Zeyneb omzunun üzerinden Gülbahar'a baktı. "Hollandalı fahişe..Ne olmuş ona?"
"Hünkarımız, onu buraya, Topkapı Sarayı'na yerleştirmiş."
Zeyneb hızla arkasını dönünce Gülbahar hemen başını öne eğdi. Zeyneb, gittikçe öfkeleşen bir ses tonu ile konuştu. "Ne yapmış?!"
"O kadını buraya, temelli olarak yerleştirmiş. Burası senin evin demiş."
Zeyneb artık burnundan soluyordu. Elindeki kadehi hızla şöminenin içine fırlattı ve bakırın erime sesi bütün odada yankılandı. Gülbahar istemsizce birkaç adım geri gitmişti.
"Bu nasıl olur! O küçük sıçanı nasıl buraya, benim evime yerleştirir!" son üç kelimeyi üzerine bastırarak söylemişti. "BENİM EVİME! BENİM SARAYIMA!"
Öfkeyle odanın içinde dört dönüyor ve öfkesini kusuyordu. "O fahişenin ölmesi gerekiyordu. Paramparça olması gerekiyordu! Ahmet gidince kendini falan öldürmesi gerekiyordu!" Sinirle bir kaç eşyasını yere fırlattı. Hepsi de Murad'ın sevgili aşkına hediye ettiği değerli eşyalardı. "Bunu bana nasıl yapar? Nasıl o kadını burnumun dibine koyar!" Gözlerinde biriken yaşları inatla salmamaya çalıştığı belliydi. Gülbahar hiçbir şey demeden sadece olduğu yerde onu izliyordu. Zeyneb nefes nefese kalmıştı. Bir süre durdu ve öylece yere baktı. Artık gözlerindeki yaşları tutmak için çaba harcamıyordu. Ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Gülbahar ona yaklaştı ve elinden tutarak koltuğa oturtturdu.
"Sakinleş." Onun elini tutuyordu.
Zeyneb ise hıçkırıkları arasında nefes alamıyor gibiydi. "Bu ne zaman bitecek? Bütün bu savaş, bütün bu mücadele.." Ardından göz yaşlarını sildi,üzerini düzeltti ve aynasının karşısına geçerek yüzünü temizledi. Anında şişmiş ve kızarmış gözler ile aynadaki yansımasına bakıyordu.
"Sophie hakkında bildiğin tek şey, o benim ölümüm olacak.." Bakışlarını Gülbahar'a çevirdi. Gözlerindeki saniyeler önceki çaresizlik gitmişti ve yeniden o ölümcül cezbedici bakışlar gelmişti. Ateş saçan dudakları aralandı. Sesi keskindi. "..ve ben de onun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
أدب تاريخيBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...