BÖLÜM 28

2.5K 99 11
                                    

Hışımla hasodadan çıkan Zeyneb Asime, az kalsın bana çarpıyordu. Sinirden alnındaki damar çıkmıştı ve yeşil gözleri ateş püskürüyordu âdeta. Geriye çekilmemle beni fark edip durması bir oldu. "Sultanım" dedim hafifçe eğilerek. "Duydun mu?" Dedi beklemediğim sakin ve ılımlı bir sesle. Başımı hafifçe sallamakla yetindim. Zeyneb Asime'nin şuanda neler hissettiğini tahmin edebiliyordum. Hatta yaşıyordum. Gerçekten çok büyük bir acıydı. Sevdiğin adamın çocuğunu başka bir kadının doğuracak olması kelimelerle tarif edilemezdi. Bir süre sonra konuştuğu kişinin ben olduğumu fark etmiş olacak ki, sinirli ses tonu geri gelmişti, "sen neden geldin?" Gerçeği söylemenin en iyisi olduğunu düşünerek "hayırlı olsun demeye" dedim. Sanki karşısında büyük bir çöp yığını varmış gibi tiksintiyle baktı. Ama artık alıştığım için eskisi kadar kanıma dokunmadı. Hiçbir şey demeden arkasını döndü ve sert adımlarla uzaklaştı. Onun arkasından bir süre baktım ve ona bakarken içeride tam olarak neler diyeceğimi tekrar düşündüm. Hiçbir şekilde kıskançlık yapmamalıydım. Belli ki Zeyneb Asime ile tartışmışlardı ve büyük ihtimalle sinirliydi. Benim onu sakinleştirmem gerekiyordu. Kapıdaki ağaya geldiğimi haber vermelerini söyledim. Ağa içeri girdikten sonra ne kadar kulak kabarttıysam kabartayım hiçbir şey duyamadım. Kapı açıldı ve içeriden ağa çıktı. Geçmem için kenara çekildi ve her zamanki gibi yüzüme dahi bakmadı. İçeriye girdikten sonra etrafı taramadan yere baktım ve eğildim, "hünkarım".

"Gel Sophie". Sesin geldiği yere bakınca yatağın ucuna oturmuş Murad'ı gördüm. Sanki tüm dünyayı omuzlarında taşıyormuş gibi omuzları çökmüştü. Yanına gittim ve ayaklarının dibine oturdum. Kucağındaki ellerini, ellerimin arasına aldım. "İyi misin?" Dedim gözlerine bakmak için başımı eğerken. Bir süre gözlerime baktı. Bir anlam aramaya çalıştım ama nafileydi. Gözlerinde hiçbir duygu yoktu. "Değildim. Ama şimdi iyiyim" dedi elini uzatıp yanağımı okşarken. Gülümsemeye çalıştım. "İyi ol" dedim ve avcunun içine küçük bir öpücük kondurdum. "Sen neden geldin?" Dedi kolumdan tutup beni hafifçe yanına oturtarak. "Şey.. ben..." dedim gözlerine bakamayarak. Elimi tutan eli, neden geldiğimi anlamış olacak ki, gevşedi. "Hayırlı olsuna gelmiştim" dedim gözlerine bakarak. "Senin adına çok mutlu oldum. Allah analı babalı büyütür inşallah" dedim sesimin aslında tersini söylemek istiyormuş gibi çıkmasına aldırmadan. Odayı ölümcül bir sessizlik sardı. Gözleri hemen arkamdaki duvara takılı kalmıştı. "Sana da mı söyledi?" Dedi sessizliği bozarak. Başımı salladım. "Ama senin adına mutlu oldum. İstediğin gibi" dedim elimi yanağına koyarak. "Osmanlı'ya yeni bir şehzade gelecek" gülümsemeye çalışıyordum ve başarılı olmak için dua ediyordum. Gözleri gözlerimle buluştuğu an, onda hiçbir sevinç olmadığını fark ettim. Hatta aksine sevinmemişti. Ya da ben öyle olmasını umuyordum. "Bu devlete şehzade gelecekse, senden doğan bir şehzade olsun isterdim". Duyduğum sözler karşısında bütün kırgınlığım geçti. Yavaşça dudağına uzandım ve sıcak dudakları, dudaklarıma değdi. Büyük bir özlem ve istek ile birbirimizi öpmeye başladık. "Murad" dedim son anda aklıma gelen şeyi söylemek için geri çekilirken. Şaşkın şaşkın bana baktı. "Sana bir şey söylemem lazım" dedim. Bu onun daha da meraklanmasına sebep olmuştu. "Şey... Az evvel Şehzade İbrahim ile birlikteydik." Tek kaşını kaldırıp bana bakmaya devam etti.  "Valideniz Kösem Sultan..." yay gibi gerildiğini gördüm. Söylemenin en iyisi olduğunu biliyordum ama neden böyle gerildiğine tam olarak anlam veremiyordum. Onunla karşılaşmak zorunda bile değildi. Sadece karşılar, elini öper, ardından odasına çekilir ve onunla bir daha karşılaşmazdı. "Buraya gelecekmiş" dedim çabucak. Tuttuğu nefesini hızla geri verdi ve hışımla ayağa kalktı. "Ne diye gelecekmiş?" Odanın içinde volta atarken bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. "Sakin ol" dedim kalkarak. Beni duymamazlıktan gelerek söylenmeye devam etti. "Gelmeden önce bana haber vermesi gerekiyordu!" Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki, yüreğim ağzıma gelmişti. "Murad" dedim ona doğru yürüyerek. Onu sakinleştirmek, sinirini almak istiyordum. Hızla hasodanın kapısının yanındaki dolaba gitti ve sinirle kapısını açtı. İçinden bir bardak ve bir sürahi çıkardı. "Murad" diye fısıldadım beni duymayacağını bildiğim halde. Ona doğru yürümeye başladım ve bana çok tanıdık gelen koku burnuma dolduğu anda durdum. Bu koku eski hayatımda çok aşina olduğum ama asla kokunun kaynağını tatmadığım bir kokuydu. "Ne bu?" Dedim cevabını bildiğim halde. Sadece emin olmak istiyordum. Durdu ve bardağını doldurduktan sonra bana döndü. "Şarap" dedi bardağından koca bir yudum alarak. "Sizin oralarda pek bir meşhurdur" haklıydı. Her baloda, hatta her uyanık olunduğunda içilen bir içecekti şarap. Ama Osmanlı'da varlığını ilk defa görmüştüm. "Evet ama sadece senin içtiğini bilmiyordum" dedim gözlerimi bardaktan alıp, Murad'ın gözlerine getirirken. Alaycı bir şekilde güldü ve bardağında kalan son yudumu da bir nefeste içti. "Çok hızlı içiyorsun. Yavaş içmelisin" dedim onu durdurmak istercesine. Beni umursamadan bardağına yenisini doldurdu ve dolabın yanındaki sehpanın üstüne koydu.

Bir bardak daha çıkarıp, dolduruşunu izledim. Siniri yatışmamıştı ama en azından şuan onu düşünmüyordu, biliyordum. Doldurduktan sonra bardağı bana uzattı. İçi kan kırmızısı sıvıyla dolu bardağa baktım. Kokusu çok güzeldi ama hiç tatmamıştım. Bununla sarhoş olup, bir sürü kötü şey yapanları görmüştüm. Hatta o insanlardan ikisi ile karşılaşmıştım. Tüylerimin ürperdiğini hissettim. "Merak etme, bir daha içirmeyeceğim sana. Hazır şansın varken iç bence" dedi halimden eğlenerek. Yavaşça bardağa uzandım ve soğuk bakır bardağı avcumun içine aldım. Koku daha da keskinleşmişti. İçim ürperdi. "Hadi" dedi kendi bardağına uzanarak. Küçük bir yudum alırken, bardağın üstünden bana bakıyordu. Siyah gözleriden cesaret alarak bardağı dudaklarıma yaklaştırdım ve bir yudum aldım. Kan kırmızısı içki boğazımı yakarak yoluna devam etti ve geçtiği her yeri yaktı. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve şarabın yolun sonuna gelmesini bekledim. Ama acı daha kaybolmadan öksürmeye başladım. Öksürdükçe boğazımdaki acı tat, yerini mahoş bir tada bıraktı ve parmaklarımın ucu uyuşmaya başladı. Derinden gelen kahkaha sesiyle gözlerimi açtım ve Murad'a baktım. Bana bakarak kahkaha atmaya devam ediyordu. Sonunda öksürüğüm geçmişti ve bunu neden bu kadar eğlenceli bulduğunu anlamaya çalışmıştım. "Sophie" dedi kahkalarının arasında. "Sen ne kadar masum bir hatunsun böyle" kahkahask gitmiş, yerine tatlı bir gülümseme gelmişti. "Senin içi bu kadar yeterli" dedi ve bardağıma uzandı. "Hayır" dedim bardağı göğsüme yakınlaştırarak. Eli havada kalmıştı ve bana şaşkın şaşkın bakıyordu. "İçmek istiyorum" dedim aynı inatlı sesle. "Peki madem" dedi havada kalan eliyle sehpanın üzerine bıraktığı bardağına tekrar uzanarak. "İç bakalım" onun gözleri bana cesaret veriyordu.

Şarap içmek biraz içimi ısıtıyordu. Hatta birazdan da çok. Ama hoş bir sıcaklıktı bu. Gözlerine bakarak bir yudum daha aldım. Bir öncekinden daha az bir sıcaklık içimden akıp geçti. Öksürmemek için dudaklarımı birbirine kenetledim ve bu yüzden boğazımdan garip bir ses yükseldi. Murad'ın şen kahkahası tekrardan tüm odayı doldurdu. "Gülme" dedim dudak bükerek. Bu cevabım üzerine daha çok güldü. Gülmesi hoşuma gidiyordu ama bu hali sanki benimle alay ediyormuş gibiydi. Arkamı ona döndüm. O susana kadar ona bakmayacaktım. Gülmesi kesildi ve belimde birer çift el hissettim. "Sophie" dedi kulağıma yakın sıcak ses. "İyi ki varsın deniz gözlü sevgilim" boynumda hissettiğim öpücük, şaraptan daha yakıcıydı. Beni kendine döndürdü ve dudakları dudaklarıma değdi. Şarap tadındaki dudakların zevkini çıkarırken soğuk bardağın avcumdan çekildiğini hissettim. "Murad" dedim itiraz ederek. Bardağı çoktan elimden almış, sehpanın üzerine koymuştu. "Sende iki yudumla müptelası oldun" dedi gülerek. Susmayı tercih ettim. Müptelası olmamıştım.

"Gel buraya" dedi beni kendine çekerek. Dudakları bu sefer daha sert ve daha arzuluydu. Günüm güzel başlamış, kötü devam etmişti ama anlaşılan güzel sonlanacaktı. Ve günün geri kalanını onunla birlikte geçirdim. Ona bir şehzade vermeyi çok istiyordum. Ve verecektim de...

SOPHIE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin