"Sophie". Odamda yatıyordum ve çökmüştüm. Bundan 2 gün evvel, fenalaşmıştım ve evladım çektiğimiz acılara dayanamamıştı. İlk başta doğuyor sanmıştım, belki de çektiklerimle zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ve doğum zamanı çoktan gelmiştir diye düşünmüştüm. Ama işin aslını kendime gelince fark etmiştim. Karnımdaki evladım da abisinin yanına gitmişti. Bu benim için çok zordu, aldığım her nefes yüreğimi kanatıyordu. Yaşamayı hak etmiyordum, ne Mustafa'yı koruyabilmiştim ne de karnımdaki evladımı. Herkes, Mustafa'nın orada yalnızlık çekmeyeceğini ve kardeşine çok iyi bakacağını söylüyordu. Ama bunu ne zaman duysam gözlerim doluyordu; Mustafa kendine bakmak için bile çok küçüktü. Zeyneb Asime'ye doğru döndüm, yalnız kalmak istiyordum ve bunu kapıdaki cariyelere açık açık söylemiştim. Zeyneb Asime'nin gelmesine neden müsaade etmişlerdi anlamıyordum. Hiçbir şey söylemeden kafamı çevirdim ve pencereden dışarıya baktım. Güneşin kaçıncı doğuşuydu acaba, hiç fark etmemiştim. Benim için gündüz yoktu çünkü, hep gece vardı. Mustafa'mın yüzüyle aydınlanan, ardından o geceki bedeniyle tekrar ve tekrar kararan gecelerim vardı.
"Biliyorum, bu bir annenin kesinlikle yaşamaması gereken bir şey" dedi ayak ucuma oturarak. Göz ucumla ona baktığımda, gerçekten de hüzünlü ve endişeli bir ifadesi vardı ama Zeyneb Asime'nin beni anlamasını hiç beklemiyordum. Beni bu sarayda kimse anlayamazdı, bu acının tarifi yoktu. "Bende düşük yaptım, hem de birden fazla". Zeyneb Asime'nin bu itirafına karşı gözlerim doldu. Beni gerçekten anlayabilir miydi ki? "Bilmiyordum" dedim, günlerce konuşmadığım ve yemeyip içmediğim için dilim damağım kurumuştu ve sesimi anca bir iki kere genzimi temizledikten sonra düzeltebildim, "Allah nur içinde uyutsun". Zeyneb başını öne eğerek fısıldadı, "amin".
"Bu acı tarifsiz, Mustafa'nın acısını belki anlayamam ama bir annenin doğmayan çocuğunu kaybetmesi nedir bilirim. Sana sadece şunu söylemek istiyorum" dedi ve elimi tuttu. "Senin, sana ihtiyacı olan evlatların hâlâ var, Sophie. Safiye'nin bile sana ihtiyacı var. Sen evlat kaybettin, onlar ise kardeş". Hakkı vardı, Safiye'nin ve diğer tüm evlatlarımın yanında olmam lazımdı. Hele Safiye gebeydi ki bir anne olarak evladımın gebeliğinde yanında olmam şarttı. "O daha çok küçüktü" dedim ve gözlerimden yaşlar sel gibi akmaya başladı. Zeyneb Asime bana doğru yaklaştı ve sımsıkı sarıldı, "Allah her zaman en sevdiklerini yanına daha erken alır. Allah korusun belki yaşasaydı daha büyük acı çekecekti". Hıçkırıklarım odanın içinde yankılanıyor, Zeyneb Asime'nin sözleri ve sıcaklığıyla daha çok ağlıyordum. "Elini yanan muma tutabilir misin?" dedim hıçkırıklarımın izin verdiğince. Zeyneb Asime hiçbir şey söylemedi, tek duyduğum bir hıçkırık oldu. Zeyneb Asime de ağlıyordu. "Tutamazsın. Mustafa'mın küçücük bedeni alevler arasında kaldı, Zeyneb Asime" dedim. Her söylediğim kelimede kalbim sıkışıyor, içim kararıyordu. Böyle olmaması lazımdı, onun yerine benim canımı alsaydı da, oğlum yaşasaydı. Küçücük bir tabut yerine, olması gereken bir tabut çıksaydı bu saraydan.
"Daha iyi misin?", ikimizde uzun süre ağlamıştık ve ben konuşmuştum o susmuştu. Rahatlamıştım çünkü bunları kimseye söyleyemiyordum, yalnız kaldığımda ise içimden bunları geçirip geçirip duruyordum. İçimde, dışarı çıkmak için çırpınıyordu bu sözler ama çıkaramıyordum. Sarayda acı çeken yeterince insan vardı, bu sözlerimle kimsenin daha da canını sıkmak istememiştim. "İyiyim" dedim burnumu çekerek. Zeyneb Asime, elini dizime koydu. "Şimdi hamama bir git, paklan. Sonra da evlatlarını çağır, Sophie. Sımsıkı sarıl onlara". Evlatlarım bana kalan yegâne hazinelerimdi. Onları kaybedemezdim, bir evlat acısına daha yüreğim dayanmazdı. Gerçekten dayanmazdı.
6 Ay Sonra
"Kendinize çok dikkat edin, mutlaka bir şey yemeden içmeden önce çeşnicibaşını bekleyin". Bayezid, Kütahya; Osman, Menteşe; Ahmed ise Teke Sancakbeyi olarak atanmışlardı. Ahmed, ne olursa olsun hâlâ bir tehditti çünkü Kösem'in göz bebeğiydi. Nazperver'in ölümü, Kösem'i hızlandırabilirdi. Bu yüzden, Murad'ın bana dediğine göre şehzadelerin hepsini, özellikle Selim ve Bayezid'i, olası bir ayaklanmada kolaylıkla bastırmaları için, Bayezid'i Kütahya'ya göndermişti. Bu hatunlar arasında bilinmese de, saraydaki diğer paşalar tarafından çok iyi biliniyordu. "Tamam validem, sen bizi merak etme. Arada sırada ağabeyim Selim'le beraber elinizi öpmeye geleceğiz zaten".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
Исторические романыBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...