1000+ GÖRÜNTÜLENME!!!! Harikasınız. Çok çok çok çok çok çok teşekkür ederim. Sizleri gerçekten çok seviyorum. Kitabımı okuyan, oy veren, okuma listesine ekleyen herkese çok teşekkür ederim. Bu kitaba başlarken hiç 1000+ okuyucuya sahip olacağımı düşünmemiştim. Beni çok mutlu ettiniz. Buldum mu bunadın diyeceksiniz biliyorum ama 1000+ görüntülenmeye 90+ oy sizce de az değil mi? Oy veren eller dert görmesin diyerek iyi okumalar diliyorum canım ailem!! :) ♡♡
Edirne... Havası bile temizdi. İstanbul'da sonbahar, Edirne'de ilkbahar yaşanıyordu sanki. Hafif esen rüzgar eşliğinde ağaçlardan sarı yapraklar dökülüyor, her adımımda altımdaki kurumuş yapraklar şarkı söylüyorlardı. Hünkar kocaman cüssesi ile yanımda gayet sessiz bir şekilde yürüyor ve yan gözle beni izliyordu. Ben ise ona bakamayarak önümdeki sarı, kahverengi hatta mor yapraklara bakıyordum. "Beğendin mi Edirne'yi?" Dedi sessizliği bozarak. Gülümseyerek ona baktım. Onunlayken gülümseyebiliyordum. "Evet hünkarım. Çok beğendim. Allah sizden razı olsun" dedim Allah kelimesine dilimin döndüğü kadar. Bunun üzerine bir kahkaha attı. "İyi iyi. Sevindim" dedi kahkahasına ara vermeden. Utanarak başımı önüme eğdim. Elini omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. Bir şey demeden saraya doğru yürüdük.
Güneş batmaya başlamış, ortalığa bir sessizlik çökmüştü. Akşama kadar hünkar ile kırmızı ve kahverenginin ağırlıklı olduğu geniş salonda oturmuş, konuşmuştuk. Konuştukça hünkarın aslında özünde çok zor bir yaşam geçirdiğini anlamıştım. Validesi Kösem Sultan'ı hiç görmemiştim ama anlattığı kadarıyla görmemem daha iyi olurdu. Hünkarın kardeşi Şehzade İbrahim'in tabir-i caizse delirmesinin sebebi öz annesi Kösem Sultan'dı. Onu bu yaşa kadar tek bir odada tutmuş, onu hünkarın kendisini öldüreceği korkusuyla büyütmüştü. Hünkar kardeşini çok seviyordu ve Kösem Sultan'ın yaptıklarını öğrendikten sonra annesini sürgün niyetine Trabzon'a göndermişti. Uzun zamandan beri validesini görmediğini ve bundan hiç şikayetçi olmadığını söylemişti hünkar. Bir annenin nasıl böyle şeyler yapabileceğini anlamadığımı söyleyince, Kösem Sultan'ın diğer annelere benzemediğini, onun tek derdinin güç olduğunu söylemişti. İçim ona sarılma ve teselli etme isteğiyle dolsa da yapamamıştım. Ama o yine aklımı okuyup bana sarılmıştı.
Çok kısa bir süredir hünkarı görmüyordum ama yine de onu özlemiştim. Onunlayken kendimi çok iyi, çok değerli, güvende ve rahat hissediyordum. Buraya geldiğimden beri Şehzade İbrahim'i görmemiştim ve onu çok merak ediyordum. Hünkar kardeşini görmek için kalkmıştı ve henüz dönmemişti. Ayağa kalktım ve odama gitmek için bir iki adım attım. Ama kapının açılmasıyla olduğum yerde kaldım. İçeriye önce hünkar girdi ve onu görünce kalbim daha hızlı atmaya başladı. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyi görür görmez onunda gülümsediğini ve bembeyaz dişlerini tüm ihtişamıyla gösterdiğini gördüm. Eğilirken "Hünkarım" dedim. Yanıma geldi ve elini omzuma koydu. "Seni biriyle tanıştırmak istiyorum" dedi sıcacık sesiyle. Merakla hala açık olan kapıya bakmaya başladım. İçeriye en az hünkar kadar cüsseli, uzun boylu ve esmer bir adam girdi. "Kardeşim Şehzade İbrahim" dedi yanımdaki ses. Tam eğilecekken Şehzade İbrahim'in bana bakarak eğildiğini gördüm. Aklım karışmıştı. Şaşkın şaşkın hünkara baktığımda oldukça ciddi bir şekilde kardeşine baktığını gördüm. "Sultanım" dedi Şehzade İbrahim. "Şehzadem" diyerek eğildim şaşkınlığımı silemeyerek. Şehzade İbrahim bana yaklaştı ve elimi tuttu. Şaşkın şaşkın onu izliyordum. Hünkarın da bizi izlediğinden emindim. Elimi dudaklarına götürdü ve yavaşça öptü. Tam gülümseyip reverans yapacakken elimi alnına götürdü. Şaşkınlığım daha da artmıştı. "Şehzadem" dedim onu durdurmaya çalışırken. Elimi elinden kurtarıp ben onun elini tuttum ve öperek alnıma koydum. "Gel İbrahim" dedi hünkar, omzumdaki elini indirip kardeşinin omzuna koyarken. Onu salondaki sedirlerden birine oturttu ve yanına oturdu. Onları izlerken hünkar ile göz göze geldik. Bana karşı sedire oturmamı işaret ettikten sonra İbrahim'e döndü. "Bu Sophie. Kendisi benim için çok kıymetlidir." Dedi. Onun gösterdiği yere oturduğum zaman anlam veremediğim gülümsemeyle ona baktım. "Kendisi bir sultan değildir" dedi bana bakıp gülümseyerek. "Ama benim için ziyadesiyle öyledir" dedi gözlerimin içine bakarak. Mahçup olmuştum. Kardeşine benden bu şekilde güzel bir şekilde bahsetmesi utanmama sebep olmuştu. Gülümseyerek başımı eğdim. İki çift gözün üzerimde gezdiğini hissediyordum ve bu daha çok utanmama neden oluyordu. "Çok güzel bir hatun" dedi Şehzade. "Öyledir" dedi hünkar hala bana bakarken.
Gece ilerleyen saatlerde hünkarın kaldığı odanın terasında oturuyorduk. Şehzade kendi odasına çekilmişti ve yine önümde eğilmişti.
Hilal şeklini almış ayın etrafını bana göz kırpan yıldızlar çeviriyordu. O kadar sessiz bir geceydi ki... huzurluydum. Hemde çok.
Hünkar içtiği şerbeti önümüzdeki sehpanın üstüne koydu ve bana döndü. "Mutlu musun?" Dedi. Sesinde biraz umut vardı sanki. Gülümsedim. "Evet" dedim başımı sallayarak. "Hemde çok mutluyum. Sizinleyken mutsuz olmak mümkün mü?" Dedim. Söylediğim şeyi idrak edince utanarak başımı önüme eğdim. "Sen nereden çıktın Sophie? Niye daha önce girmedin hayatıma?" Duyduğum sözler üzerine başımı kaldırıp ona baktım. Hünkardan böyle sözler duymayı beklemiyordum ve oldukça şaşkındım. Elini yanağıma koydu ve usulca okşadı. Kömür gözleri benimkileri yakıp geçiyordu. Gözlerinde biraz şefkat, biraz huzur ve biraz... Hayır dedim kendi kendime. Hünkar beni sevemezdi. Onun kalbi başkasındaydı.
"Çok yorgun görünüyorsun" dedi elini yanağımdan çekerek. Elinin sıcaklığına alışmış yanağım, aniden üşümüştü. "Hadi sen uyu. Bende daireme gideyim" şuan da zaten onun dairesindeydik. Burası Velihat Şehzadenin kaldığı odaydı. "Hünkarım burası sizin odanız" dedim sesimdeki bariz şaşkınlığa aldırmadan. "Burada sen kal" dedi ayağa kalkarken. O kalkınca bende kalktım. "Olmaz hünkarım. Ben kendi daireme giderim, lütfen" dedim onu odanın içine doğru takip ederken. "Burada kalacaksın Sophie" dedi ciddi bir sesle.
"O zaman sedirde yatarım"
"Hayır, yatakta yatacaksın"
"Hayır" dedim inatla. "Ben daireme gidiyorum hünkarım" dedim kapıya doğru yürürken. Uzun bacaklarıyla benden önce kapıya varıp kapıyı kilitledi. "Yatakta yatacaksın" dedi bana dönerek. "Hünkarına karşı gelme"
"Sizin yatakta yatmanız lazım" dedim. "Siz hünkarsınız"
"Öyleyse beraber yatacağız"
Öyleyse beraber yatacağız. Öyleyse beraber yatacağız. Kulağımda son söylediği sözler yankılanırken kalbim deli gibi çarpıyordu. "Eğer karşı gelirsen derhal İstanbul'a gideriz"
Kabul edip boyun eğmekten başka çarem yoktu. "Siz nasıl arzu ederseniz" dedim pes ederek. Zaferin verdiği gülümsemeyle bana baktı. Ardından dolaba doğru ilerleyip üstünü değiştirmek için paravanın arkasına geçti. Sedire oturup onu beklemeye başladım. Hünkar ile ilk aynı yatakta yatmam değildi ama çok heyecanlıydım. Sanki bu gece farklı olacakmış gibi bir his vardı içimde.
Bir süre sonra üstünde beyaz bir gömlek ve beyaz bir pantolon ile karşımda duruyordu. "Dolapta senin için bir kaç gecelik var ama büyük olabilirler" dedi. Başımla onaylayıp dolaba doğru ilerledim. Dolabın kapısını açtığımda içinde iki tane gecelik olduğunu gördüm. Biri beyaz biri kırmızıydı. Beyazı seçerek paravanın arkasına geçtim. Üzerimi çabucak değiştirdim. Gecelik bana gerçekten çok büyük geliyordu. Omuzları düşüp düşüp duruyordu. Hünkarın karşısında düşmesinler diye iki yakayı göğüsümün üstünden sıkıca tuttum. Yatağa oturan hünkar beni gördüğünde güldü ve "Gerçekten büyük olmuş" dedi. Utanarak başımı salladım. Bu gecelik önceden kimindi acaba diye düşünmeden kendimi alamadım. "Gel" dedi yatağın diğer tarafını göstererek. Gösterdiği yere oturdum. Gözlerine bakamıyordum. Şuan içeriye biri girse bu halimizden türlü sonuçlar çıkarabilirdi. Ardından aklıma kapının kilitli olduğu geldi ve hünkara minnet duydum.
Ona baktığımda içimde aniden ona sarılma duygusu belirmişti. Ona sarılma, onu öpme ve hatta ona ait olma. "Çok güzelsin" dedi gözlerimin içine bakarak. Ardından yaptığım şeyi belki utanarak belki de sevinerek hatırlayacaktım ama umursamadım. Uzandım ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Karşılık vermesini beklemeden kendimi geri çektim ve yüzüne bakamayarak başımı önüme eğdim.
O beni sevmiyordu. Başkasını seviyordu. Zeyneb Asime'yi seviyordu. O beni hep ona sığınan biri olarak görüyordu. Beni hiç tüm kalbi ile sevmemişti. Sevemezdi. Bunları düşündükçe gözlerim dolmaya başladı. Gözlerimi kapattığım anda yanağıma yaşlar süzüldü. "Sophie" diye fısıldadı hünkar. Uzanıp elini yanağıma koydu. "Neden ağlıyorsun?"
"Çünkü... Çünkü..." söyleme cesaretini kendimde aramaya başladım. "Çünkü sizi seviyorum ama siz..." dedim ve devamını getiremedim. Çok utanıyordum. Onu öpmemeliydim. Çenemden tutarak başımı kaldırdı. Ve aniden dudaklarını dudaklarımda hissettim.
Hünkar beni öpüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOPHIE (TAMAMLANDI)
HistoryczneBen Sophie De Jong. Hollanda'dan kaçıp Osmanlı Sarayı'na, Dördüncü Murad'a sığındım. Gençtim, masumdum, korkaktım. Sonra aşkı tattım, acıyı tattım, ölümü tattım. Eş oldum, anne oldum, kul oldum. Savaştım, yenildim, yendim. Ben artık eski Sophie De J...