Huhu. Yeni bir bölüm daha. Görüşleriniz benim için çok önemli. Multimedya videosuna da bakın derim. Aklımı kurcalayan ve çılgınca dinlediğim bir şarkı daha. Sonda ki resime dikkat!!
Sabahın ilk ışıkları izbe odanın camından içeriye çaresizce süzülmeye çalışıyordu. Güneşin ışıkları da değil sadece yansıması vuruyordu içeriye. Havanın aydınlık olduğunu görmekle kalakalıyordum. Yeni evimde ki oda da bununla eş değerdi. Ama orası benim yuvamdı. Her şeyi güzel geliyordu gözüme. İstemediğim bir yerde ki her şey gözüme batıyordu.
Bütün gece hareketsizce yattığım yataktan kalktım. Pencerenin yanına gittim. Gece kapatmadığım tüllere değdirdim parmaklarımı. Pis olmalarını beklerken oldukça temizdiler. Camın soğuk yüzeyinde parmaklarımı gezindirmeye başladım. Buğu olmayan camda buğu varmış gibi yazı yazmaya başladım. Uzun parmaklarım camın yüzeyinde teker teker dolaşıyordu. Yazdığım harflerin kavislerinde parmaklarım, ahenkle kıvrılıyordu.
Parmaklarım hareket etmeyi bıraktığında gözükmeyen yazı zihnimde dolaştı defalarca. Kurtulmalıyım! Buradan gitmeliyim. Bu adam bana daha fazla zarar vermeden bir kaçış yolu bulmalıydım.
Bahçenin yapısına göz gezdirerek gün yüzüne çıktığımda en uygun kaçış yolunu aramaya başladım. Oda, bahçeye göre aşağıda kaldığı için tam olarak bahçeyi görmek zor olunca parmaklarımın üzerinde durarak etrafa zar zor baktım. Bahçenin duvarlarla çevrilmiş olması kaşlarımı çatmama sebep olsa da bakışlarımı farklı şeylere yönlendirdim.
Bu açıdan baktığımda tek çıkış yolum duvardan atlamak gibi duruyordu. Burası nasıl bir ev diye düşündüm kısa bir an. Böyle bir evde oturması için aklıma gelen tek seçenek bu adamın sadist olduğuydu. Sadistliği kesin zaten! Bunu düzenli olarak yaptığını düşününce gözlerimden yaş yerine kan akacaktı neredeyse. İster hayretten ister korkudan diyelim, ne olursa olsun burası mantık dışı bir yerdi.
Derin bir nefes aldım. Daha sonra perdeleri kapadım. Işık görmemeliydim. Dışarıyı gören ama kavuşamayan mahkûmlar gibi gözüküyordum. Kendimi hapiste hissetmemi sağlıyordu. Bunu aklıma getirmemek için perdeleri kapamak en iyisiydi.
Güneş ışıklarının artıp, saatin öğlen suları olduğunu belirten bir zaman diliminde odaya hala kimse uğramamıştı. Gözlerim yanıyordu. Gece uyumamak bana göre değildi. Karnım da acıkmıştı ama ses çıkarmayacaktım. Beni fark etmemesi en iyisiydi.
Günün devamında odada tek başıma hükümlülüğümü sürdürdüm. Koca bir günde kimse uğramamıştı. Acıkan karnıma bir de tuvaletim eklenmişti. Perdeleri tam açmadan arada bir dışarıya bakmıştım. Saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalışmakla geçmişti günüm. Eğer tahminlerimde yanılmıyorsam ikindi saatlerindeydik. Emin de değildim.
Kapının yanına gidip birkaç kez tıklattım. Daha sonra odanın evin izbe bir köşesinde olduğu aklıma gelince kapıyı yumruklamaya başladım. Geçen beş dakikanın ardından kimse gelmemişti. Pencerenin yanına gidip perdeleri açtım. Ardından camı açıp "Kimse yok mu?" diye bağırdım.
Dayanamıyordum. Ne açlığım ne de tuvaletim kendini unutturmuyordu. Dışarıda da herhangi bir hareketlilik yoktu.
"Sesimi duyan yok mu?" Demirlerine tutunup yukarıya doğru uzandığım pencereden dışarıya göz gezdirmeye devam ediyordum. Ama çevrede halen daha kimse yoktu.
"Biri baksın buraya!" Aklıma ne geliyorsa söylüyordum. Sesimi duymaları lazımdı. O adam her ne kadar kızsa da genel ihtiyaçlarımı görmem gerekiyordu. Benim de bir insan olduğumu unutmuş muydu acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehvetin Esiri
General FictionGidenin beni bulmadığı bir dünyada toy halimle hayata tutunmaya çalışırken bir gecede tüm hayatım değişti. Attığım çığlıklar susturuldu, gözyaşlarım görmezden gelindi ve canıma can katarak ölümün eşiğine doğru sürüklendim. Yaşatmam gereken bir konum...