48.Bölüm

27K 1K 123
                                    

Hikayenin yavaş ilerlediğini ve sürekli aynı düzeyde ilerlediğini düşünenler için; ben dram yazıyorum arkadaşlar. Aksiyonlu bölümler birkaç yerdeydi sadece. O da olması gerektiği için. Kitaba başlarken beklentiniz neydi bilmiyorum ama sizi hayal kırıklığına uğratmak da istemezdim. Üzgünüm... Bu hikaye için belirlediğim standartlar bunlar.

"Beril iyi misin?"

Vücudumu dikleştirip "İyiyim," dedim. Murat, kararımın normal olmayan tarafına takılmıştı doğal olarak. Ailesinden huzursuz olduğumu söyledikten sonra şimdi de onların yanına gitmek istediğimi söylüyordum. Bu aşamada tüm suçu son ayım yüzünden gerilen düşüncelerimde bulmasını umuyordum.

"Gitmeyi gerçekten istesen bile işlerim yüzünden şu an gidemeyiz. Bu ara çok yoğunum," deyip göz temasını kesti. Başını camdan dışarıya doğru çevirdi.

Öne atılıp "Senin gelmene gerek yok. Beni götür yeter," diye ısrar ettim. Camda olan başını aniden bana çevirdi. Şaşırmış görünüyordu.

"Ne? Gelmek mi istiyorsun? İşlerini bitirdikten sonra gelirsin sende," alınmış olduğunu düşündüğüm için böyle bir fikir sundum.

Derin nefes alıp "Şu an gidemeyiz diyorum," az önce söylediklerinin aynısını tekrarladı.

Bende derin nefes alarak "Senin gelmene gerek yok. Beni götür!" diye ısrar etmeye devam ettim.

Koltukta öne doğru hızlıca kaydı. Kollarını dirseklerine yerleştirip ciddiyetle bana baktı.

"Açık konuşsana. Derdin ne senin? Neden gitmek istiyorsun?"

"Doğruyu söylememi mi istiyorsun?" deyip tek kaşımı kaldırdım. Şimdi ki üslubumda ısrar yoktu. Onun yerine Murat'a ne kadar kararlı olduğumu göstermek istiyordum. Bunun için de onun gibi ciddi bakmayı tercih ettim.

Sorum üzerine hızla kafasını salladı.

"Hastanede gördüğün kız Bahar, beni rahatsız ediyor. Onun bulunduğu bir şehirde durmak istemiyorum. Ayrıca az önce söylediklerimde ciddiydim. Doğumuma az kaldı ve yalnız başıma olmak istemiyorum."

"Nasıl rahatsız ediyor? Sana nasıl ulaştı?"

Olmayan telefonum ve hiç dışarı çıkmamı düşünürsek bana rahatsızlık vermiş olması şaka gibi geliyordu kulağa.

"Eve geldi. Atahan sana söylemedi mi? Hadi Atahan'ı geçtim Ali kesin söylemiştir," dedim gülerek. Ali'nin ne denli pis bir gambazcı olduğunu unutmadım hala...

"Dün çok yoğundum. Onlara da fırsat vermedim söylemeleri için. Önemli olduğunu düşünmemiştim," deyip kafasını aşağıya eğdi. Bunu bilmemek onu üzmüş gibiydi. Bu sıralar gerçekten dalgındı. Günün her saati onu görmüş olsaydım üzgün duruyor bile diyebilirdim.

"Şimdi söyle beni götürüyor musun yoksa ben babanları arayayım mı?"

"Sen gitmeyi kafaya koymuşsun," diye sessizce söylendi.

Başımı eğip gülerek "Seni tanımasam mızmızlanıyorsun diyeceğim," alay ettim.

Eğik başını aniden kaldırdı ve "Mızmızlanmak yok. Sen kararını verdiğine göre peki götüreceğim. Ne zaman? Yarın mı?" sesi bu sefer ciddi ve yüksek çıkmıştı.

Tereddüt ederek "Bilmem. Sizinkilere haber ver önce. Uygunlarsa yarın çıkarız yola," dedim.

"Tamamdır," dedi ve ayağa kalktı. Eliyle önü göstererek "Çıkalım mı?" dedi.

Ses etmeden odadan çıktım. Aşağıya inerken merdivenleri yavaşça indiğim esnada Murat'ta benimle aynı hızda iniyordu merdivenleri. Sürekli de beni izliyordu. Böyle yapınca her an düşecekmişim gibi hissediyordum.

Şehvetin EsiriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin